YA KUR’AN’IN ÇÖZÜMÜ, YA VATANIN ÇÖZÜLMESİ!
PKK, Şırnak Beytüşşebap’ın ilçe merkezi ve çevresindeki askeri üs ve bölgelere saldırarak, Şemdinli stratejisinden geri adım atmayacağını ortaya koymuştu. 10 güvenlik görevlisinin şehit olduğu, 8 güvenlik görevlisinin yaralandığı saldırıda ağır zayiat verdiği söylenen örgütün, Suriye konjonktürüne bağlı geliştirdiği strateji, özellikle ilçe merkezlerini hedef alıyor ve buralarda geçici ya da çok kısa süreli de olsa üstünlük sağlamayı amaçlıyordu. Terör örgütü, bu yöntemi izlerken, büyük bölümü çocuk olan kayıplarının sayısını da fazla önemsemediği görüntüsü veriyordu. Örgüt, bu yolla, dünyaya, Suriye’dekine benzer bir savaşın Türkiye’de de devam ettiği mesajını, Türkiye’ye karşı da Suriye konusunda gözdağı vermeye çalışıyordu.
Beytüşşebap saldırısı, örgütün, kış aylarına kadar, hatta daha da yüksek sayıda teröristle benzer saldırılarını sürdürme eğiliminde olduğunu ortaya koyuyordu. Örgüt, saldırıyla aynı zamanda Şemdinli’deki büyük operasyonlara rağmen, hala bölgede olduğu ve alan hâkimiyeti kurduğu mesajını vermeyi de amaçlıyordu. Örgütün, bu pervasız saldırıları ve mesajları dikkate alındığında, aynı zamanda bir propaganda stratejisi yürüttüğü seziliyordu.
Yargıtay Başkanı kimi uyarıyordu?
Beytüşşebap’taki saldırının ayrıntılarının netleştiği saatlerde, Yargıtay Başkanı Ali Alkan, adli yıl açılış konuşmasını yapıyordu. Alkan, ilk kez bir Genelkurmay Başkanı’nın da katıldığı törende, terör konusunda, özellikle terörist propaganda faaliyetleri konusunda ince mesajlar veriyordu. Konuşmasının bu bölümüne, “Terör, insan haklarını ciddi bir şekilde tehlikeye atan, demokrasiyi tehdit eden ve özellikle meşru hükümetleri istikrarsızlığa uğratmayı ve çoğulcu sivil toplumu yıkmayı amaçlayan cebir ve şiddete dayalı bir olgudur” sözleriyle başlayan Alkan, teröre karşı kararlı bir mücadelenin ortaya konulduğunu vurgulayarak, “Terörist faaliyetler, hiçbir hukuki gerekçeye dayandırılarak savunulamaz ve haklı görülemez” diye uyarıyordu.
Alkan’ın konuşmasının en dikkat çekici bölümlerinden birisi de ifade özgürlüğü ile terörist yöntemler arasına çektiği sınır oluyordu. Alkan, bu konuda, “Terörist yöntemlerle, ifade yöntemleri birbirinden ayrılmalıdır. Şiddete teşvik, ırkçılığa çağrı ve nefret içeren ifadelere geçit vermemeli, ancak kamu gücünü temsil edenler de toleransı elden bırakmamalıdır” diyordu. Ali Alkan’ın Türkiye’nin Üniter yapısına dikkat çekmesi ise, çok özel bir anlam ve uyarı niteliği taşıyordu.
Tam bu süreçte, CIA başkanı David Petraeus İstanbul’dan rüzgâr gibi gelip geçiyordu.
“Suriye’yi konuşacak” veya “PKK konusundaki istihbarat işbirliği masaya yatırılacak” gibi gerekçeler gerçeği gizlemek amaçlıydı, çünkü o konular için CIA başkanının ülkemize gelmesine gerek yoktu. Ankara’daki CIA istasyon şefiyle birileri zaten sürekli konuşuyordu, ya da MİT bir temsilcisini ABD elçisi Langley’e devamlı gönderiyordu.
Oysa, (Yahudi) Petraeus İstanbul’da yaptığı görüşmelerden sonra uçağının istikametini ikinci durağı Tel Aviv’e çeviriyordu, yani aldığı havayı İsrail’de görüşeceği kişilere de nakletmeye gidiyordu. Hata İsrail’den sonra yeniden Türkiye’ye uğrayacağı konuşuluyordu. “Şu sıralarda bölgemize gelmesinin sebebi, ABD’de hemen her çevreyi rahatsız eden İsrail-Türkiye ilişkilerindeki tıkanıklığı sona erdirmek olabilir” diyen Fehmi Koru herhalde bir şeyler biliyordu.
..
MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ…