D-8 KURULUŞ YILDÖNÜMÜ KONUŞMASI
Prof. Dr. Necmettin Erbakan`ın D-8`lerin Kuruluş
Yıldönümü Münasebetiyle 3 Temmuz 2004 Tarihide
Çırağan Otel`de Yaptığı Konuşma.
Prof. Dr. Necmettin Erbakan (54üncü Hükümet`in Başbakanı) – Bismillahirrahmanirrahim.
Esselamü aleyküm.
Sözlerime başlarken, her şeyden önce, bu toplantıya teşrif edip şeref vermiş olan ESAM Genel Başkanı Muhterem Recai Kutan Beyefendi`yi, Malezya eski Başbakanı Mahathir Bin Muhammet Beyefendi`yi, Bangladeş eski Başbakanı Sheikh Hasina Hanı-mefendi`yU İslam Konferansı Örgütü Genel Sekreteri Ekmelettin İnsanoğlu Beyefendi`yi, D-8 ülkeleri İcra Direktörü Büyükelçi Ayhan Kemal Beyefendi`yi, D-8 ülkeleri Türkiye büyükelçilerini ve Türkiye Cumhuriyeti`nin 54 üncü Hükümeti`nin kıymetli bakanlarını ve bütün kıymetli misafirlerimizi saygıyla selamlıyorum. Bu önemli toplantıya şeref vermelerinden dolayı kendilerine teşekkürlerimi ve saygılarımı sunuyorum.
Bugün 3 Temmuz 2004, dünyanın başşehri İstanbul`dayız ve Çırağan Sarayı`ndayız ve bundan tam 7 yıl önce 15 Haziran 1997 tarihinde D-8`lerin kuruluş imzalarının atılmış olduğu salonun içerisindeyiz. Bu sebepten dolayıdır ki, yine aynı salonda D-8`ler gibi bütün insanlık için büyük mana taşıyan bir kuruluşun 7 nci yılını anmak münasebetiyle toplanmış olmanın büyük bahtiyarlığını yaşıyoruz. Buna vesile olmak üzere bu toplantıyı tertip etmiş olan
ESAM Genel Başkanı Sayın Recai Kutan Beyefendi`ye ve onun kıymetli mesai arkadaşlarına candan teşekkürlerimi sunuyorum. Biraz evvel isimlerini saymış olduğum muhterem misafirler başta olmak üzere, teşrif etmiş olan bütün misafirlere aynı şekilde katkılarından dolayı teşekkürlerimi sunuyorum ve şu ana kadar yapılmış olan konuşmalar münasebetiyle, kıymetli fikirlerini, görüşlerini ortaya koyan bütün misafirlerimizin hepsine de hassaten teşekkürlerimi arz ediyorum. Hepinizi bir kere daha muhabbetle selamlıyorum ve muhabbetle kucaklayarak, bağrıma basıyorum.
İlk üzerinde duracağım husus, D-8`ler 15 Haziran 1997`de kurulduğu halde, biz, bunun yıldönümünü anma toplantı- j sim niçin 3 Temmuz tarihinde yapıyoruz; çünkü, hepimizin bildiği gibi, Haziran ayı esnasında dünya çapında büyük olaylar yaşandı. Bu toplantının o olayların arkasında yapılmış olmasında büyük isa- , bet olacağı düşünüldüğünden dolayı, önce o toplantıların yapılması beklendi; onun arkasından da, işte, şimdi, âdeta, hepsine cevap olmak üzere, bu toplantı bugün bu tarihî salonda yapılıyor.
Nedir bundan önce yapılmış olan toplantılar; 9 Haziran 2004`te Amerika`da G-8`ler toplantısı yapıldı. 14-16 Haziran 2004 tarihinde İstanbul`da İslam Konferansı Örgütü Dışişleri Bakanları toplantısı yapıldı. 23-24 Haziran 2004 tarihinde İstanbul`da Sosyalist Enternasyonal toplantısı yapıldı. 26 Haziran 2004`te ABD ve Avrupa Birliği işbirliği ve uyum toplantısı yapıldı. 28-29 Haziran 2004 tarihinde İstanbul`da, bundan 3 gün önce NATO zirvesi yapıldı ve şimdi 3 Temmuz tarihinde de, bütün bu toplantıların arkasından bir kere daha altını çizerek belirtmek istiyorum ki, bu toplantılara cevaben D-8`lerin 7 nci yıldönümünün anması ve D-8`lerin önemini bir kere daha ortaya koymak üzere bu kıymetli, bu önemli toplantı yapılmaktadır.
D-8`ler nedir ve niçin büyük önem taşımaktadır? Hemen belirteyim ki, bu salonda 1996 yılında yapılmış olan Kalkınmada
İşbirliği Konferansı adlı bir toplantıda ilk defa, 1996“da mutlaka İslam ülkeleri içerisinden 60 milyondan büyük nüfusu haiz olan 8 tane ülkenin dinamik bir yapı teşkil etmek ve büyük bir etkinlikle işe girişmeleri üzerine ayrıca bir birlik kurmaları ihtiyacı fikri ortaya yere atılmıştır. Bu fikir orta yere atıldıktan sonra, bu fikrin atılmış olduğu Ekim 1996`dan sonra, Haziran 1997`ye kadar sekiz aylık bir süre esnasında D-8 ülkelerinin bütün uzmanları, dışişleri bakanları, her kademedeki elemanları yoğun bir çalışma yaparak, 15 Haziran 1997 tarihinde yapılacak olan kuruluş gününün bütün hazırlıklarını gece gündüz çalışarak tamamladılar. 15 Haziran 1997`de işte bu salonda 8 tane ülkenin devlet başkanı ve hükümet başkanı bir araya gelmek üzere imzalar atıldı ve D-8`lerin kuruluşu bu tarihî adım böylece atıldı ve İstanbul Deklarasyonu vasıtasıyla, D-8`lerin niçin kurulduğu, gayesinin ne olduğu bütün dünyaya ilan edildi. Bu ilan edildiği günü hepimiz hatırlıyoruz, son derece heyecanlı bir gün yaşadık ve bütün D-8 ülkelerinde bu kuruluşa ait yapılan konuşmalar, bu kuruluşun kendisi büyük bir heyecan dalgasına sebep olmuş, ülkelerin hepsinde bu olay coşkuyla karşılanmıştır.
D-8`ler 8 tane ülkenin katılımıyla 15 Haziran 1997`de başlamıştır. Bu D-8 ülkeleri biraz evvel bir bir temsilcilerinin takdim edildiği gibi ve levhamızda da sürekli olarak gözüktüğü gibi, Türkiye, Pakistan, Bangladeş, Mısır, Nijerya, İran, Endonezya ve Malezyadır. Nüfusu 60 milyondan büyük olan 8 tane Müslüman ülke bir araya gelmek suretiyle bu çekirdek kurulmuştur. Sadece bu 8 ülkenin, bu kuruluştaki çekirdeğin 6,2 milyarı bulan bugünkü yeryüzündeki insanlık âlemi içerisindeki şu anda nüfusu 850 milyondur. Bunun manası, bütün yeryüzündeki insanların yüzde 13,7`sini D-8`ler temsil etmektedir.
Ayrıca, bu 8 ülkenin toprak büyüklüğü 7,5 milyon kilometrekaredir. Takriben Avrupa kadar büyüklükte bir büyük arz parçasıdır ve sadece bir fikir vermek üzere, bunların pek çok yer altı zenginlikleri arasında petrol itibariyle dünya petrolünün yüzde 15,4`ü D-8`lerdedir. Dünya üretiminin yüzde 12`sini D-8`ler yapmaktadır; ancak, kendileri bunun yüzde 6`sını kullanmaktadırlar.
Yine bir fikir vermek üzere, enerji kaynağı olarak büyük Önemi haiz olan doğalgaz açısından ise dünya rezervlerinin yüzde 22,5`i D-8`lerdedir. Doğalgazın yüzde 11`ini D-8`ler üretmektedir j ve yüzde 8`ini kendileri kullanmaktadırlar.
Bunların yanında, istikbalin, çok kıymetli madeni olan ; bor, krom, çeşitli yeraltı zenginlikleri bakımından D-8`ler dünyanın j en büyük zenginliklerini bağrında ihtiva etmektedir ve tarım ürün- 1 leri açısından da büyük bir zenginlik ifade etmektedir. Bilhassa çok kıymetli bir tarımı ürün olan pamukta bütün dünyayı yönlendirecek güce sahiptir.
Evet, dünyada Çin gibi, Amerika gibi pamuk üreticileri var; ama, bunların ürettikleri pamuklar genellikle kendi büyük ka-1 labalık halklarına ancak yetmektedir. Onun için, pamuk ihracat kabiliyeti D-8 ülkelerindedir. Bu ihracatta, pamuk fiyatında 1 sent dahi bir fark yapsalar D-8 ülkeleri elbirliğiyle birleşerek, milyarlarca dolarlık bir ekonomik kazanç elde edebilirler.
İşte, D-8`ler, böylece, dünyanın önemli bir bölümünü her bakımdan temsil etmektedirler. 57 tane İslam Konferansı üyesinin toplama açısından düşündüğümüz zaman ise, D-8`ler 8 tane üye olmakla beraber, İslam Konferansı nüfusunun yüzde 65`ini, üçte 2`sini teşkil etmektedir takriben ve gayri safî millî hâsılasının yüzde 60`ını teşkil etmektedir, dış ticaretin de yüzde 58`ini teşkil etmektedir. Diğer bir ifadeyle, İslam Konferansı topluluğunun bütün İslam âleminin D-8`ler 8 tane ülke olmakla beraber, çoğunluğunu her bakımdan ifade etmektedir. Bunun ne kadar büyük mana ifade ettiğini hepimiz açık bir şekilde biliyoruz.
Bu D-8`ler niçin kuruldu, ne zaman kuruldu, ne gayeyle kuruldu? Bunu iyice kavrayabilmek için birkaç cümleyle dahi olsun, D-8`lerin kuruluşunun öncesine bir bakış yapmak lazım.
20 nci asrı yaşadık. 20 nci asrı iki bölümde mütalaa etmek mümkündür. Birincisi, 4 Şubat 1945`te imzalanmış olan Yalta Konferansı`na kadar olan dönem, ilk yarı. Öbürü de, 1945`te imzalanan Yalta Konferansından sonraki dönem. İlk dönemde ne yaşandı; harpler, Birinci Cihan Harbi, İkinci Cihan Harbi gibi, insanlık tarihinin en acı olayları yaşandı.
Bu olaylardan Birinci Cihan Harbi, yeryüzünde, ondan önce mevcut olan 4 büyük devlete, imparatorluğa son verdi. Dünyada büyük değişikliklerle karşılaşıldı. Osmanlı Devleti, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve aynı zamanda da Rus Çarlığı, bunlar Birinci Cihan Harbi esnasında ortadan kalktılar. Ancak ne yazık ki, bunların yerlerini, meydana gelen otorite boşluğunu diktatörler doldurdu. Onun için, iki cihan harbinin arasında Stalin, Mussolini, Franko ve Hitler gibi diktatörlerin etkisi altında kalan bir dünya dönemi yaşamaya mecbur kaldık. Bu diktatörlerin zulümleri karşısında ise, İkinci Cihan Harbi yapıldı ve bu İkinci Cihan Harbinde, bütün insanlık, hürriyet, insan hakları ve demokrasi hasretiyle yandı tutuştu. Ne zamanki İkinci Cihan Harbi bitti, 4 Şubat 1945`te, şimdi artık 20 nci asrın ilk yarısından almış olduğumuz acı derslere dayanarak, geliniz, adil ve barış içerisinde olan bir dünya kuralım denildi, Yalta Konferansı zahiren bu maksat için yapıldı. Niçin zahiren diyorum; çünkü, Yalta Konferansı`m incelediğimiz zaman, bunun bu gayelere uygundur konferansı olmadığını, bir galipler konferansı olduğunu görüyoruz. Bu insanlar adaleti esas almadılar, yeryüzünde barışı esas almadılar “Biz, harbin galipleriyiz, kendimize göre bir dünya kuracağız.” dediler ve yeni kurulan dünyanın Birleşmiş Milletler Teşkilatı`nın bir numaralı karan, İsrail`in kurulması olmuştur. Bu hususta bilhassa Batılı ülkelerin yöneticilerini etkileyen güçlerin yeni dünyanın kurulmasında ne derece Önemli rol oynadıklarını açıkça görmek mümkündür. Yalta Konferansı, adil bir konferans olarak kurulmadığı için, arkasından, beklenen, özlenen barışı ve adaleti getirmedi.
1945`ten 1990`a kadar tam 45 sene insanlık bir türlü a-radığını bulamadı, bir soğuk harp dönemi yaşadı; gerginlik, çatışma, tehdit… 199Û`da Sovyetler Birliği dağıldı ve komünizm iflas etti. Bu sefer bütün insanlık, Batılılara dediler ki “Siz, hani demokrasi, hani adil bir dünya, hani banş getirecektiniz, şimdiye kadar yapacağız; ama, Rusya mâni oluyor dediniz, işte şimdi Rusya ortadan çekildi, hadi bakalım, tek basmasınız, şu beklenen, özlenen adaleti, barışı getirin bakalım.” Bunun arkasından, D-8`lerin kurulduğu 1997 yılına kadar 7 yıl geçti. Bu 7 yıl esnasında ne gördük; barış yerine, tam tersine, birçok harpler; Balkanlar`da harpler, Çeçenistan`da harpler, Filistin`de zaten her zaman, sürekli olarak kan gövdeyi götürüyor, bir barış dünyası yerine büsbütün bir savaş dünyası meydana geldi ve insanlar aradıklarının, beklediklerinin tam tersiyle karşılaştılar. Neden; bunun üç tane önemli sebebi vardır?
Bir tanesi, Birinci Dünya Savaşı`nın ve İkinci Dünya Sava-şı`nın arkasından yapılmış olan Yalta Konferansı adil bir dünya düzenini esas almadan kurulmuş idi, düşmanlık esasına dayanıyor idi ve 1990`dan sonra Sovyetler ortadan çekildiği halde, Batı yöneticilerini etkileyen güçler, bu prensipleri değiştirmediler. Aynı prensipleri, temeli düşmanlık olan prensibi devam ettirdiler. Bunun en açık işaretim, 1990 yılında İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher`in İskoçya`da yapmış olduğu NATO toplantısında görüyoruz. Aynen şu sözleri söylemiştir; şimdi Sovyetler bitti, tek kutuplu bir dünya meydana geldi, bu kutbu etkileyen güçler adına Margaret Thatcher ne diyor: “Düşmanı olmayan ideoloji yaşayamaz. Bizim yaşayabilmemiz için mutlaka bir düşmanımızın olması lazımdır. Sovyetler Birliği dağıldı ve düşman olmaktan çıktı. Onun yerine yeni bir düşman koymamız gerekiyor. Bu yeni düşman İslam olacaktır. NATO`nun kırmızı düşman rengi şu anda hükümsüzdür; ancak, önümüzdeki gelişmelere bakarak, bu rengin yeşil olması kuvvetle muhtemeldir” demiştir Margaret Thatcher, İskoçya`da 1990`da, Bunun arkasından, Batı`da her zaman böyledir, gizli yerlerde hazırlanan fikirler ortaya konur ve sonra bir sürü think thank müessesi ve profesörler bu fikri desteklemek için, insanlığı etkilemek bakımından büyük bir gayretin içine girerler. Nitekim, Margaret Thatcher`in bu sözünün arkasından da For Andilejins mecmuasında, Amerika`nın dış politikasını, dışişlerini, dış ilişkilerini etkileyen en mühim mecmuada aynen şu cümleler yazılmıştır bu fikirleri desteklemek bakımından. 1993 sonbahar sayısında yayımladığı “Amerika`nın Sonu” başlıklı makalede bir profesör diyor ki: “Amerika`nın düşmanı artık yok, bundan sonra yarış da yok; dolayısıyla, Amerika`da bir gevşeme başlayacaktır. Bu gevşeme neticesinde de şu anda etlerinde o-lanı da yitirecek ve bir çöküş sürecine girecektir.” İşte, 1990`dan sonraki dönemde yine düşmanlık esas alındığı için, barış ve kardeşlik ve adalet esas alınmadığı için, ne yazık ki, aranan bulunamadı; tam tersine, D-8`ler kuruluncaya kadar İran-lrak Savaşı, Körfez Savaşı, Bosna katliamı, Azerbaycan, Çeçenistan katliamları yaşandı. Somali`de, Ruanda`daki büyük açlıklara karşı Batı`nın duyarsızlığı apaçık bir şekilde görüldü. Dikkat edilirse, hep ıstırabı, acıyı çekenler Müslüman ülkeler oldu. Thatcher`in 1990`daki sözüyle, 1990 ile 1997 arasındaki Müslüman ülkelere yapılmış olan zulümler birlikte düşünüldüğü zaman, neden barışa ulaşılamıyor; bunun sebebi apaçık bir şekilde görülür ve anlaşılır.
İşte, bu sebepten dolayıdır ki, yeryüzünün ve insanlığın barışı Batılıların eline bırakılamaz. Bu sebepten dolayı, Müslüman ülkelerin 8 tanesinden bir çekirdek ortaya çıktı ve D-8`lerin bayrağındaki 6 tane yıldızı, şu dünya kıtalarının üzerinde gördüğümüz 6 tane yıldızı ve alt tarafta işaret edilmiş olan 6 tane temel prensibi esas almak üzere D-8`ler doğdu ve kuruldu.
D-8`lerin kuruluşu 20 nci asırda yaşanan gerçeklerden a-lınan derslerin bir sonucudur; çünkü, 20 nci asırda hep savaşlar yaşandı, çatışmalar yaşandı, çifte standartlar yaşandı, sömürü yaşandı ve tekebbür yaşandı. Bunların insanlara hayır getirmediği görüldü. Bundan dolayıdır ki, D-8`Lerin kuruluş prensipleri 20 nci a-sırda yaşananlardan alınan dersleri özetliyor, bu derslere dayanıyor; bir.
Bu sebepten dolayıdır ki, D-8`ler 1997 yılında, yani, 20 nci asrın sonunda kuruldu, 20 nci asırdaki bütün tecrübelerin neticesi olarak kuruldu. O halde, D-8`ler, 20 nci asrın 21 inci asra en kıymetli hediyesidir. D-8`Ler, 20 nci asrın sonunda aydınlığa, barışa, huzura, saadete açılan bir kapıdır. Onun için, D-8`lerin ne olduğunu gerçek manasıyla çok iyi kavramak mecburiyetindeyiz.
20 nci asırda alınan ders 6 tane yıldızı ortaya koymuştur. Bu yıldızlar ne diyor; 20 nci asırda materyalizmin fayda getirmeyeceği, maneviyatçılığın Önem kazandığı görüldü. Çatışmanın fayda getirmeyeceği, meselelerin diyalogla halledilmesi lazım geldiği görüldü. Çifte standart değil adaletin esas alınması icap ettiği görüldü. Üstünlük, tekebbür değil, eşitliğin esas alınması, sömürünün değil işbirliğinin esas alınması, baskı ve faşizmin değil insan hakları, özgürlük ve demokrasinin esas alınması gerektiği bütün 20 nci asırda yaşanan olaylar vasıtasıyla apaçık bir şekilde anlaşıldı; onun için, D-8`ler, bu 6 tane yıldızı ortaya koydular.
Ne diyor bu yıldızlar? Yeni bir dünyanın barış dünyası o-labilmesi için, adil bir düzen olabilmesi için, bu 6 prensibe dayanarak kurulması lazım. Savaş değil barış, çatışma değil diyalog, çifte standart değil adalet, üstünlük değil eşitlik, sömürü değil işbirliği, baskı ve tahakküm değil insan haklan ve hürriyet. İşte, D-8`ler, bu yıldızları temel prensipler olarak almak suretiyle, yeni bir dünyanın kuruluşu olayım böylece temsil ederek kuruldular.
D-8 kuruluşunun bünyesi itibariyle 6 tane önemli özelliği var. Bunlardan bir tanesi şudur: D-8, en üst seviyede bir küresel kuruluştur, bütün dünyayı kucaklamak için kurulmuştur.
İki, D-8`ler, G-7`lerle çatışmak için değil; çünkü, D-8`in temel prensibi savaş değil barış, çatışma değil diyalog, kendi prensibini kendisinin uygulaması lazım. Ondan dolayıdır ki, D-8`ler, G-7`lerle çatışmak için değil, onlarla beraber, şefkatli bir doktor gibi onların sırtını sıvazlayarak, yeni dünyayı, adil esaslara dayanmak üzere birlikte kurmaktır, çatışmak, savaşmak değildir, beraberce yeni dünyayı kurmak, beraberce huzur ve barış içerisinde yaşamaktır.
Üç, D-8`ler, gelişmekte olan bütün ülkeleri ve ezilmekte olan bütün halkları, Amerika Birleşik Devletleri halkları dahil ve İsrail`de yaşayan Museviler dahil, 6 milyar insanın hepsinin, hakkı üstün tutan adil bir düzenle, haklarının verilmesi için kurulmuştur. 8 tane ülke olarak kurulmasının sebebi, dinamik, süratle çalışabilsin ve böylece, insanlığın beklediği özlemine mümkün olduğu kadar hızla kavuşabilsin diye 60 milyondan büyük nüfuslu 8 tane ülke seçilmiştir ve üç kademede hedefe ulaşmak planlanmıştır. Önce, bu 8 ülkeyle kurulsun, bir çekirdek teşekkül etsin, bunlar gereken adımları atsınlar; sonra, başta Müslüman ülkeler, Türk cumhuriyetleri ve bütün Müslüman ülkeler olmak üzere, Müslüman ülkeleri, artı, ezilenlerinin hepsini, Brezilya, Çin, Rusya, Hindistan dahil, 150 ülkeyi, 5 milyar insanı kucaklasın, G-8`lerin karşısına bir D-8`ler olsun ve üçüncü kademede ise, bu toplanmadan sonra, bütün ezilenleri temsil eden bir D-8, bu sefer G-7`lerle, G-8`ler bir yuvarlak masa etrafında otursun, ikinci Yalta konferansını yapsın. Birincideki gibi hatalara dayanarak değil, doğrulara dayanarak, bu 6 yıldızı prensip alarak yeni bir dünya elbirliğiyle kurulsun, barış ve huzur dünyasında böylece üçüncü kademede ulaşılsın. Bu inançla, bu düşüncelerle kurulmuştur.
Dördüncü bir prensip ise, üye ülkelerin içişlerine karışmamak, her birinin bölgesel anlaşmalarına, taahhüt ve haklarına halel getirmemek temel prensibiyle kurulmuştur.
Beşinci temel prensip ise, gelişmekte olan ülkelerin birlikte ve hızla kalkınmaları, uluslararası münasebette beraberce bir ağırlık teşkil etmeleri, dünya ekonomisindeki etkinliklerinin güçlendirmeleri ve halklarının daha iyi bir yaşam standardına sahip olmasını sağlamak amacıyla kurulmuştur. Kendi halklarına hizmet etmek istiyor, yeryüzünde adaleti tesis etmek istiyor; onun için de, güç birliği ve işbirliği yapmayı esas alıyor.
Altıncı bir özellik ise, dinamik ve etkin olmak, daha kurulur kurulmaz, hemen, hangi sahalarda işbirliği yapacağız, hangi projede adım atacağız, bunlar esas alınmıştır ve hatta daha kuruluş safhasında, işte, Türkiye`ye verilmiş olan görev, ziraî uçaklar kuruluş safhasında yapılıp tamamlanmıştır. Böyle bir dinamizmle D-8`Ler yola çıkmışlardır, heyecanla işe sarılmıştır ve Türkiye`de, 54 üncü Hükümet döneminde, D-8`ler sahasında, demin işaret ettiğim gibi, önemli adımlar atılmıştır. Böylece, bundan 7 yıl evvel bugün bu salonda işte böyle bir önemli dünya olayı oldu.
Muhterem misafirler, muhterem devlet büyükleri ve insanlığa en hayırlı hizmeti yapmak için yola çıkmış olan kıymetli insanlar; hepinizi bir kere daha bu noktada selamlıyorum. D-8`ler böylece doğdu da, şimdi geçtiğimiz 7 yılda ne oldu? Bugün, D-8`lerin 7 nci yıldönümünü anıyoruz. Bu 7 yılda ne olduğuna kısa bir bakış yapmak, elbette, bu anma gününün en önemli görevlerinden biridir. Kollar sıvandı, hızla yola çıkıldı. Geçtiğimiz 7 yılda D-8`ler ne yaptı? Önce, aralarında işbirliğini kuvvetlendirmek, güçlendirmek için çeşitli kademede çeşitli toplantılar yaptılar. 4 tane zirve toplantısı yapıldı; 15 Haziran 1997 İstanbul Zirvesi. 1-2 Mart 1999 Dakka Zirvesi. 25-26 Mart 2001 Kahire Zirvesi. 18 Şubat 2004 Tahran Zirvesi. 4 tane zirve toplantısı yapıldı. 5 tane dışişleri bakanları toplantısı yapıldı. 9 tane komisyon toplantısı yapıldı. 70`e yakın teknik nitelikli uzmanlık toplantısı, seminer ve eğitim programları şeklinde toplantılar yapıldı. 7 yıl esnasında 70`e yakın toplantı yapıldı. Yapıldı da ne oldu; ilk iş, ekonomik işbirliği ve ticaretin ge-liştirümesiydi. Bu 7 sene esnasında D-8`lerin nüfusu 780 milyondan 870 milyona çıktı. Gittikçe yeryüzünde ağırlıkları artıyor; çünkü, D-8`lerin nüfuslarının artma oranı en büyük olan ülkeler. Gayri safî millî hâsıla 660 milyar dolardan 840 milyar dolara çıktı. Fert başına millî gelir 860 dolardan 960 dolara çıktı. İhracat 225 milyar dolardan 325 milyar dolara çıktı. İthalat 225 milyar dolardan 305 milyar dolara çıktı. Diğer bir ifadeyle, dış ticaret hacmi 450 milyar dolardan 630 milyar dolara arttı. D-8`lerin kendi aralarındaki ticaret artışı ise, 1997`de 14,5 milyar dolarken, 2002`de 21,3 milyar dolar olmuş; yani, 4 yılda yüzde 50 artmıştır kendi aralarındaki ticaret hacimleri. Bunlar, elbette, yeterli olmamakla beraber, memnuniyet verici rakamlardır.
Önemli ortak projelerde büyük mesafeler kaydedilmiştir. Türkiye, TAl`nin ziraî ilaçlama uçağını üretmesi tamamlanmıştır. Biraz evvel bahsedildi, bu uçağın pazarlanması karşısında, bu sefer, rantabl bir şeyler üretelim denildi. Burada bir noktaya dikkatinizi çekiyorum. D-8`lerin en mühim meseleleri, kendi davalarına, kendi menfaatlarına sahip olacak şekilde iç meselelerini halletmeleridir. Siz uçağı yapıyorsunuz, satacaksınız, o D-8 ülkesinde bir engel çıkıyor. Neden; çünkü, Batılılar, kendi mallarını satmak için çeşitli yollardan D-8`lerin içerisindeki mekanizmalara etki yapıyor. Onun için, D-8`lerin en mühim meselesi, kendi bünyesini sağlamlaştırmak. Biz, biliyorsunuz, buna Türkiye`de Türkçe olarak,
Millî Görüş`e sahip olmak, kendi milletinin menfaatlerini idrak etmek ve bunun içerisinde bütün vücudunu buna göre sağlamlaştırmış olmak. İçerisinde hastalık olmayacak, iş görmek ve hedeflere ulaşabilmek için ve tehlerden kurtulabilmek için. Uçağî yapmışsınız, satarken şimdi birtakım engellerle karşılaşıyorsunuz; o zaman nasıl yürüyeceksiniz? Öyleyse, Millî Görüş`e sahip olmak, yani, iç meselelerinize sahip olacaksınız, millî menfaatlerinize göre hareket edebilmek kabiliyetine sahip olacaksınız.
Mısır`da ticaret data bankı kurulmuştur. Pakistan`da ziraî alanlar için sanal alan networku kurulmuştur. Endonezya`da, fakirliğin giderilmesi için internet sitesi kurulmuştur. Nijerya`da enerji konusunda web sitesi kurulmuştur. Bunlar geçtiğimiz 7 yılda ortak projeler olarak atılan önemli adımlardır.
Fakat, çok dikkat çekici bir husus şudur ki, 4 tane zirve yaptık. Bu 4 tane zirvenin yapılmış olan nihaî bildirilerinin dördünü de alt alta okursanız, gördüğünüz durum şu: Bu zirve toplantılarında deniliyor ki, D-8`ler, 800 milyonluk Müslüman ülkeler G-8`lere sesleniyor “Ne olursunuz, lütfen, bu kadar çok haksızlık yapmayın, adaletsizliğinizi biraz daha azaltın..” Açın okuyun deklarasyonları; hep rica ediyor, “Zulmünüzü fazla artırma-yın..” 7 sene böyle geçti, deklarasyonların hepsinde G-8`lerden ricada bulunmak üzere geçti. Bu cümleleri okuduğumuz zaman, son derece üzülüyoruz. Neden; çünkü, bak, size sadece bir tek vesika getirdim; biz, D-8`ler ve İslam ülkeleri olarak neredeydik, 100 senede nereye geldik?
Şu gördüğünüz nedir biliyor musunuz? Siz, bunun elle yazılmış olduğuna bakmayın; çünkü, 100 sene önce daktilo yoktu, devletler arasındaki ültimatomlar dahi el yazısıyla veriliyordu. Bu, Sultan Hamit`in İngiltere ve Fransa`ya verdiği ültimatom. Ne diyor bu ültimatomda; önce Fransa`da İslam aleyhine bir oyun oynatılmış idi, “Derhal bu tiyatroyu kaldırın” deniliyor. Onlar cevap veriyorlar; “Baş üstüne, kaldırdık” diyorlar. Bu tiyatro grubu İngiltere`ye geçiyor, İngiltere`de aynı oyunlara devam etmek istiyor, Tekrar burada ikinci mektup var. Bunlar Başbakanlık arşivlerinden alınmıştır. Bunlar, Sultan Hamit`in gönderdiği mektupların kendisidir. İngiltere`ye gönderilen mektupta deniliyor ki “Bak, Fransa bunu kaldırdı, sen de kaldıracaksın.” İngiltere cevap veriyor, işte burada İngiltere`nin cevabı, elle yazılmış İngilizce metin: “Efendim, biz Fransa değiliz, orada insan hakları tam manasıyla uygulanmıyor. Bu tiyatro insan hakkıdır, hürriyettir; dolayısıyla, onlar bunu yanlış yapmışlar, İngiltere`de hürriyet vardır, biz bu oyunu kaldıramayız.” Öyle mi diyor Sultan Hamit, ikinci mektubunu yazıyor, o da burada. “Bana bak, eğer bu tiyatroyu derhal durdurmazsan, bütün İslam âlemine sizin İslam düşmanı olduğunuzu ilan edeceğim ve cihadı ekber ilan edeceğim” der demez, hürriyet mürriyet, bütün laflar ortadan kalkıyor, baş üstüne deyip, sahneden çekiyorlar. Buyurun işte burada. Bunlar, devlet arşivinden alınmış tarihî vesikalar. Biz, bu idik. Şimdi, 100 sene sonra, tam tersine “Aman, ne olursunuz, elbette, tabiî, zulüm yapmak sizin zaten huyunuz, sıfatı asliyeniz; ama, bunu az yapın..” Açın bakın, 4 tane zirve deklarasyonun en önemli maddesi budur; adaletsizliklerin azaltılmasını temenni ediyor. Bu işler temenniyle olmaz. Bu işler, işte, bu mektupları yazacak kudreti, dirayeti, feraseti, hidayeti icap ettirir.
D-8`ler bunları yaparken, G-8`ler ne yaptı? G-8`lerin bu 7 yılda, yani, 1990`dan sonra D-8`ler kuruluncaya kadarki 7 yılda ne yaptıklarını demin söyledik; harp, savaş, haksızlık. Onun üzerine D-8`ler kuruldu. Şimdi, artık, bu zulümleri yapmayın diye orta yere çıktı. 7 sene geçti, bu 7 senede ne oldu? G-8`Ler, şu mektup-lardaki gibi, doğrusunuz, haklısınız, gelin, adil bir düzene sahip barış dünyasını beraberce kuralım mı dediler; hayır, ya; tam tersine, savaşlar büsbütün arttı, Irak işgal edildi, Afganistan işgal edildi, insanlık dışı zulümler dayanılamayacak bir noktaya geldi ve böylece, şimdi, biz, bugün D-8`lerin kuruluşunun 7 nci yıldönümü-nü yaşarken, 7 sene evvel D-8`lere ne kadar ihtiyaç duyduğumuzu bütün kurucuların ağzından bir kere daha dinledik. Bugün, o ihtiyaç 100 misli artmıştır, 1 000 misli artmıştır; çünkü, D-8`lerin kurulmasına sebep olan dengesizlikler ve zulümler gittikçe artmıştır, yeryüzü kana bulanmıştır ve yeryüzü sadece işkence ve zulümlerle dolmuştur. Bu 7 senede büsbütün zulümler artmıştır ve işin kötüsü nedir; işin kötüsü, gün geçtikçe daha büyük felakete doğru gidiliyor.
Şimdi, size, 7 sene geçti ne oldu; bunu edebiyatla değil, birkaç rakamla Özetlemek istiyorum. Elimde rakamlar çok, sadece birkaç tanesini okumaya vaktimiz müsait.
Ezilenler ne oldular bu 7 sene esnasında? Bugün dünya nüfusunun üçte 1`i, 2 milyar insan açlık, hastalıklar, kötü beslenme içerisinde yaşıyor, her gün bu sebeplerden dolayı 150 bin insan ölüyor, bunun 40 bini çocuktur. Her gün, yeryüzünde, dünyada 30 bin çocuk tedavi edilebilir hastalıklar yüzünden ölüyor. 800 milyon insan aç yatıyor. Kim söylüyor bunu biliyor musunuz; Birleşmiş Milletler ve Dünya Bankası. Bu rakamlar onların istatistiklerinden a-lınmıştır. 800 milyon insan aç yatıyor. 500 milyon insan kronik olarak kötü beslenmeden dolayı hastadır ve buna mukabil, 1,7 milyar insanın ise fazla beslenmeden dolayı 15 kilo vermesi gerekiyor. Endüstriyel ülkelerde bile 100 milyondan fazla insan yoksulluk sınırının çok altında yaşıyor.
Onun için, D-8`ler, Amerikan halkım da, İsrail içerisinde yaşayan Musevi insanları da haklarına kavuşturmayı gaye edinmiştir. Bütün insanlığın saadeti için yola çıkmıştır. 1,5 milyar insan dünyada temiz içme suyuna sahip değildir. Dünya Bankası, Birleşmiş Milletler`in rakamlarım okuyorum. 2,4 milyar insanın düzgün bir sağlık kontrolü yoktur ve Zimbabwe`de ortalama yaşam 1970`li yıllarında başında 56 iken, 1990`da ortalama yaş 33`e düşmüştür; İngiltere`de ise 72`den 78`e çıkmıştır. 110 milyon kara mayım 68 ülkede patlamamış olarak kurbanlarını beklemektedir. Ezilenlerin hali bu.
Ezenlerin hali ne; ezenlerin hali şu: Şimdi, bir yanda bu ıstıraplar çekilirken, öbür taraftan, bu zengin ülkeler ve zengin şahıslar -o ülkelerin halkı da eziliyor çünkü, ülke deyince bütünüyle zengin kabul etmeyelim- bütün insanlığın fakirlerim çok kısa bir zamanda yok edecek imkâna sahiptirler; çünkü, dünyadaki yıllık toplam üretim 31,5 trilyon dolardır. Fakirliğin ortadan kaldırılması için gereken kaynak 315 milyar dolardır. Yani, bir dünyada yapılan üretimin yüzde 1`i fakirlere verilse, 1 tane fakir kalmaz. Şimdi, gel de Müslümanlığa hayran kalma. Yüzde 2,5`unu vereceksiniz zekat olarak, elbette hiçbir fakir kalmayacak. Bu, Birleşmiş Milletler`in rakamı “Yüzde 1`ini verseniz, fakirlik kalmaz” deniliyor. Onların rakamlarını söylüyorum size. Öbür taraftan, sadece ABD, yılda 10 trilyon dolarlık mal ve hizmet üretiyor. İhtiyaç ne kadar 315 milyar dolar. O 10 trilyon dolar, 30 misli fazla. Otuzda 1`ini verse, kırkta 1`ini verse, sadece Amerika zekat verse, fakirlik kalkacak. Diğer yandan, yoksulların sosyal imkânlara kavuşabilmesi için gereken kaynak 80 milyar dolardır. Bu da, dünyanın 7 tane zengin insanının varlığıdır. 7 tane zengin insan normal insan gibi yaşasa, dünyada bütün yoksullar sosyal imkâna kavuşacak. 92 milyar insan, ıvır zıvır yiyor, lüzumsuz şey yiyor, para harcanıyor ve her gün de bu rakamlar daha karanlığa gidiyor. 7 yılda bu noktaya geldiği gibi, buradan itibaren de trende bakarsanız, dünya daha karanlığa gidiyor.
2015 yılında (yapılan bir araştırmaya göre) bugünkü gidişat devam ederse, 1 doların altında bir gelirle yaşayacak olanların sayısı dünya nüfusunun yarısına ulaşacak. Dünya nüfusunun yarısı 1 doların altında bir gelirle yaşamaya mecbur kalacak ve başta enerji olmak üzere, kaynakların bölüşümü tamamen gayri adil bir hale dönecek. 2025 yılına kadar dünyanın enerji ihtiyacı yüzde 54 artacak; fakat, bu, hep gelişmiş ülkeler tarafından kullanılacak. Yoksul bölgelerdeki kadınlar, zengin bölgelerine göre çok daha fazla meşgul oluyor ve yıpranıyor; dolayısıyla, yeni neslin değişmesi de, yetişmesi de eksik oluyor. Nihayet, yoksul bölgelerde AİDS gibi hastalıklar çok büyük bir hızla artmaktadır. Buyurun, işte, D-8`leri yönlendiren zihniyetin elinde kaldığı zaman dünya 7 yılda nereye gelmiştir ve buradan nereye gitmektedir?
Şimdi, bakınız, bizim bu toplantımızdan önce 8-12 Hazi-ran`da G-8 toplantısı yapıldı. Bu G-8 toplantısında, şimdi, artık, biz, kendimizi değiştireceğiz G-8`ler olarak, bütün dünyaya hâkim olacağız siyasî kararlılığını koydular. 26 Haziranda, bir hafta önce ABD ve Avrupa Birliği işbirliği ve uyum toplantısı yapıldı İrlanda`da, bu siyasî hedefler bakımından Avrupa Birliği ile Amerika kendi aralarındaki prensip mutabakatlarını tesis ettiler. Üç gün önce İstanbul`da, 28-29 Haziranda NATO toplantısı yapıldı. Bütün dünyaya hükmetmek için askerî bakımdan alınması lazım gelen tedbirler kararlaştırıldı. Ne demektir bunların manası, biz bugün bu toplantıyı niye bu tarihe aldık; bunlar apaçık orta yere çıksın diye. Ortaya çıkan apaçık gerçek nedir; apaçık gerçek şudur: Hiç kimse kendisini aldatmasın. D-8`Lerin prensibi ne; savaş değil barış. G-8`in prensibi ne; barış değil savaş. D-8`in prensibi ne; çatışma değil diyalog. Onların prensibi ne; diyalog değil çatışma, ne diyalogu, siz kimsiniz; tekebbür; sizinle diyalog mu olur, biz emredeceğiz, siz uyacaksınız. Üç gün önce yaptıkları tebliğin manası bu. Kimse çocuk değil, ne dedikleri apaçık ortadadır. Bunun yanında, adalet olmayacak, çifte standart olacak. Müslümanlara insan hakkı verilmeyecek. Üstünlük olacak, eşitlik olmayacak. İşbirliği olmayacak, sömürü daha da artırılacak. İnsan hakları, hürriyet ve demokrasi olmayacak, baskı ve tahakküm artırılacak. İşte D-
8`Ler, işte G-8`ler.. İşte prensipler.. Her aklı basında insan düşünsün, hangi prensipten insanlık saadet bulabilir?
O halde, buradan şu sonuç çıkmaktadır: Bu 7 sene sonra nereye geldik; bizim, daha adil bir dünya olsun, zulmünüzü azaltın diye yapmış olduğumuz feryatlar hiçbir fayda vermemiştir. 7 seneden beri bunu tekrar tekrar yaptık, sonuç ortada. Söylediklerimizin, tekliflerimizin, tavsiyelerimizin tam aksi teessüs etmiştir.
İkincisi, söylediğimiz gibi, gelin, beraberce yeni bir dünyayı tanzim edelim, adil esaslar üzerine hep beraber, birlikte huzur içerisinde yaşayalım; D-8`lerin söylediği bu. D-8`ler, kimseye düşman değil, herkesin saadetini esas almış. Buna mukabil, onlar ne dediler; “Hayır, biz emredeceğiz, siz uyacaksınız” İşte, 7 sene sonra bugün D-8`lerin kuruluşunun 7 nci yıldönümünü anarken, dünyanın durumu, D-8`Lerin durumu, G-8`lerin durumu budur.
O halde ne yapılacak? İşte, D-8`lerin Muhterem Koordinatörü burada. İşte, İslam Konferansı`nın Muhterem Genel Sekreteri burada. Söz buraya gelmişken, Muhterem Ekmelettin Beye-fendi`ye en hayırlı hizmetleri diliyorum. Aynı şekilde, bugüne kadar canla başla çalışan Muhterem Genel Koordinator`e de huzurlarınızda bundan sonraki dönemde daha büyük, daha etkin başarılar diliyorum. Ancak, bu etkinliği elde etmek için ne yapacağız? Bu etkinliği elde etmek için, üç şey yapılması lazım. Bir, siyasî irade. G-8`ler 1,5 milyarlık İslam âlemi, 5 milyar ezilenler, Rusya, Çin, Hindistan, Brezilya dahil. Ne olacak; bu ülkelerin hepsi, gerek D-8`ler kendi aralarında gerekse diğer ülkelerle yapılacak olan temaslarla, biz adil bir dünya kuracağız kararı iyice pekıştirilmelidir. Bu, bir temennidir.
Nasıl gerçekleşecek? Hayalî temennilerin kıymeti yok. Bunun gerçekleşmesi için, önce, bütün D-8 ülkelerinde birer diyalog enstitüsünün kurulması Lazım. Enstitüsü, merkez, beyin… Bunlar ne yapacak; bu siyasî iradeyi pekiştirmek için çeşitli D-8 ülkeleri arasında sürekli temaslar temin edecek. Bu iradeye aynı onların da ortak olmasını temin etmek için diğer ezilmiş olan ülkelerle sürekli temaslar temin edecek ve G-8`lere sürekli diyalog toplantıları yapacak, onların içerisinde de birçok barış dünyası isteyen insanlar var. O insanları tespit edecek. Onlarla beraber, kendi yöneticilerinizi bu yanlış yoldan vazgeçirin diye toplantı yapılacak. Beklemeyeceğiz, onlar gelip bizim içişlerimizi karıştırsınlar diye seyirci olmayacağız, biz gidip onların içerisindeki müspet düşünenleri harekete geçirerek, onları hatalı yoldan doğru yola getirmeye çalışacağız.
Kim yapacak bunu; 8 ülkede 8 tane beyin enstitü. Bu beyin enstitülerin bir koordinasyonu lazım. Bak, ben, Amerika`da filanca, falanca, falanca senatörleri bu fikre getirdim. Sen de Türkiye`den git, şunları, şunları getir. Bunların hepsini bir araya toplayalım, bunlar orada etkin olsunlar, İslam düşmanlığı yapılmasın. Film çeviriyorlar, kitap yazıyorlar, propaganda yapıyorlar ve bizzat İslam düşmanlığını geliştiriyorlar. Bir profesörümüz 4 ciltlik kitap yazmıştır, Alman resmî devlet yayınlarındaki İslam aleyhine uydurma haberler, bilgiler dolayısıyla. Alman profesörlerle beraber hazırlamıştır. Eski Germen hikâyelerinin isimlerini değiştirmiş, Ahmet, Mehmet, Mustafa koymuş ve böylece, Müslümanları karalamaya çalışıyorlar. Biz, bu kitapları Alman başbakanının önüne koyduk Müslüman ülkeler parlamenterler heyeti olarak gittik; bir Türk çocuğuna gaz döküldü, yakıldı; “Biz çok üzüntülüyüz, bununla bizim bir alakalımız yok, biz de bunu istemiyoruz” deyince, bu kitaplar ne, bu kitapları siz okutmuyor musunuz, bu kitaplarda çocuklara bunları okutursanız, onlar da gider gaz döker, insanları yakarlar; onun için, bu işlenen cinayetlerde sizin çok büyük payınız var, buyurun belgeler dedik, kitapları verdik. “Ben bunları görmedim, alıp inceleyeceğim” dedi; çok iyi edersin dedik, kendisine kitapları verdik. Ne söylemek istiyorum şimdi ben; Batı`da birtakım merkezler İslam düşmanlığı yayıyor; İslam ülkelerindeki diyalog enstitüleri bunları takip edecek, kardeşane bir şekilde kendilerine diyecek ki, bunu yapmayın, siz de huzur bulamazsınız, insanlığı da karıştırırsınız. Bunlar kendi kendilerine olmaz, sahibi olması lazım. Kim bunun sahibi; diyalog enstitüleri. Ne temin etmek istiyor bu; adil bir dünya kurulmasının iradesini hem D-8`Lere hem ezilenlere hem de ezenlere temaslar yoluyla, barış yoluyla, diyalog yoluyla ulaştırmak; çünkü, diyalog bizim temel prensibimizdir.
İki, bu çalışmalar yapılırken, elbette yapılması icap eden en önemli is, ekonomik kalkınma, işbirliği ve bağımsızlık. Şimdi, bugün, elimiz kolumuz bağlı. Bir Müslüman ülkeden diğer Müslüman ülkeye D-8`ler para gönderemezler. G-8`lerin bankasıyla gönderecek, yüzde 1 verecek. Akreditif açamaz; onların bankasıyla açacak. Uçak seyahati yapamaz; onlardan izin alacak. Demin Sedat Bey söyledi. Onlar izin vermediği için, Endonezya`daki çok kıymetli bir uçak satılmadı, bir Müslüman ülkedir, burada yapılmasın, onun yerine Brezilya`da yapalım dediler, o merkezi Brezilya`ya naklettiler, Endonezya uçak sanayi böylece çökertildi. Biz niye onlardan izin almaya mecbur kalıyoruz? Bu nasıl bağımsız bir dünya? Ekonomik bağımsızlık… Bu, lafla olmaz. Para biriminizden, kimden hangi malı alacağınıza kadar her şeyi planlayacaksınız. 800 milyonluk, 5 milyarlık bir pazar en büyük güçtür, müeyyidedir, ekonomik müeyyidedir adaleti tesis için.
Bakınız, D-8`lerin ana prensibi hakkı üstün tutmaktır. G-8`lerin ana prensibi ise, kuvveti üstün tutmaktır. Şimdi, burada sakın ha şu yanılgıya düşülmesin; efendim, D-8`ler hakkı üstün tutuyor, onlar kuvvete önem vermiyor; hayır, hakkı üstün tutmak i-çin aynı zamanda kuvvetli olmaya mecbursun; başka türlü hak üstün tutulmaz. Hakkı üstün tutmanın manası, kuvvetin önemini küçümsemek, yok saymak değil, en kıymetli şey, hakkı yerine getirecek olan kuvvettir, hakkın emrindeki kuvvettir. Kuvvetsiz olmak değil, kuvvetli olmak mecburiyetindesiniz hakkı ikame edebilmek için. Bunun için, kuvvetli olabilmek için ekonomik olarak kuvvetli olacaksınız; o zaman, ekonomik sömürüden kendinizi kurtaracaksınız. Şimdi, 4 tane zirve bildirisinde “Efendim, bize ne olursunuz daha fazla ezmeyin..” Hep bu ricalarla dolu 4 tane zirve bildirisi. Dinlediler mi; hayır. Niçin; çünkü, siz karşılarına bir müeyyide koymadınız. Onlar kuvveti üstün tuttukları için, laftan anlamıyor, müeyyideden ancak anlıyor. Onun için, D-8`ler, bu müeyyideyi tesis edecekler. Bunun için ellerinde çok büyük imkân var; çünkü, bütün ezilen 5 milyar insan onların safındadır. 5 milyarlık bir pazar çok büyük bir güçtür. Satın alma gücü çok büyük bir müeyyidedir. Ben şu parayı kullanacağım, şu malı alacağım, bu malı almayacağım dediğiniz zaman, en büyük güç haline gelirsiniz; ama, bunu temin edecek siyasî irade lazım. Onun için, diyalog enstitüleri olacak; sonra, ekonomik gelişme ve bağımsızlık enstitüleri olacak; iki.
Bunlar yetmiyor. Bütün bu enstitülerinizi yaptınız, bağımsızlığınızı temin edecek altyapılarınızı yaptınız; e, kendinizi savunmanız lazım. Savunma için de bugün tek çare teknolojide onların önüne geçmektir.
Teknoloji, Allah`ın bir rahmetidir. Eskiden kuvvet dengeleri olurken, daima karşınızdakinden daha fazlasına sahip olmak mecburiyetindeydiniz. Onun şu kadar uçağı var, sizin daha çok o-lacak. Şu kadar tankı var, daha çok olacak. Hayır; şimdi teknoloji öyle bir imkân meydana getirmiştir ki, siz, onun yaptıklarını aynen yapmadan ondan daha güçlü hale gelebilirsiniz; ama, bunun için, teknolojik bakımdan gereken çalışmaları yapabilmeniz lazım. Bunun için D-8`lerde ar-ge ve teknolojik gelişme enstitüleri kurulacak. Bu enstitüler koordine edilecek. Araştırma ve geliştirme gücü çok kıymetlidir, yüksek kaliteli insanlar ister, herkes bir bölümünü yapacaktır. Bak, Avrupa Birliği kurulurken, euroya geçerken, 10 yıl boyunca, bütün Avrupa ekonomik enstitüleri, hem dolar hem euro bir arada nasıl yaşayacak; bunun dengesini kurmak için mayısız a-raştırmalar yaptılar. İslam âlemi, kendi haksızlıklarını gidermek i-çin ne yapması lazım, hangi araştırmaları yaptı? Nerede bu araştırmaların sahibi? Nerede bunun organı? Nerede bunun uzvu? Nerede bunun iradesi? Nerede bunun şuuru? Bu, sadece 1,5 milyar İslam âlemi değil, 6,2 milyar insan adına yapılan bir çalışmadır. Bu sebepten dolayı, ne yapılması Lazım; üç tane beyin, diyalog enstitüsü, diyalog yoluyla hem D-8`ler arasındaki işbirliğini kuvvetlendirmek hem ezilmişler arasında hem de ezenler ile ezilmişler arasında köprü kurmak. İkincisi, ekonomik kalkınma ve bağımsızlık enstitüsü… Nasıl sömürüden kurtulacağız? Yeni bir dünya kurmak mecburiyetindesin. Bugünkü dünyada kurtulamazsınız. Yeni bir dünya kuracaksınız; başka türlü kurtulamazsınız ezilmekten. Bu da durup dururken olmaz, çok büyük çalışma gerektirir. Bak, sadece Avrupa Birliği yeni bir birlik kurarken, söylüyorum, 10 sene, bütün Avrupa`nın ekonomi fakülteleri, araştırma merkezlen sadece euro-dolar münasebetlerini tanzim için araştırma yapmaya mecbur kaldılar. Araştırma, çok lüzumlu, çok mühim ve bunların koordine e-dtknesi mecburiyeti vardır.
Bir de, tabiî, teknolojik gelişme… Bu teknolojik gelişme, bütün bu yaptıklarınızı savunabilmek için, hakkınızı koruyabilmek için mutlaka önemle yapmanız lazım gelen bir görev. Bunu yapmazsanız, öbürlerinin hepsini yapsanız, sizi yine yaşatmazlar.
Fark nerede; fark şurada: G-8`ler bütün bunları yapıyor. Niçin; adaletsiz bir dünya kurmak için, sömürmek için, köle yapmak için. Bu G-8`Ler derken, tabirimi iyice açıklamam lazım. G-8`lerin yöneticilerim yönlendirenler, bir daha söylüyorum, G-8`lerin yöneticilerini yönlendirenler bu inançla hareket ediyorlar ve dünya bundan dolayı ifsat oluyor. Buna mukabil, bütün insanlığın saadeti, herkesin banş içerisinde yaşaması, adil bir dünya düzeni kurulması için de daha çok beyin çalışması, daha gayretli ça-hşma, daha büyük adım atılması mecburiyeti vardır. Bu hızla gidemeyiz; çünkü, size okudum. Bak, 7 yılda nereden nereye geldik ve nereye doğru gidiyor? Dünya daha büyük felakete, haksızlığa doğru gidiyor.
Binaenaleyh, bu 7 nci anma yıldönümü toplantısı tam vaktinde yapılmıştır, fevkalade büyük önem taşımaktadır ve inşallah, bütün bu temennilerin gerçekleşeceği bir dönüm noktası olacaktır. Bundan sonraki D-8 anma toplantılarını saadetler içerisinde yapmayı nasip etmesi duasıyla, Cenabı Hak`ka hepinizi emanet e-diyorum.