Türkiye’deki Yahudi ve Hristiyan Tarikatleri ve
İSLAMCI CEMAATLERİN TEHLİKELERİ
Türkiye’nin en önemli sorunlarından birisi de “DİN İSTİSMARI”dır. Kontrol dışı ve Kur’ani kurallara aykırı bir sürü TARİKAT VE CEMAAT, toplum hayatını kısırlaştırmakta ve geleceğimizi karartmaktadır. Bu konuda, solcu salakların ve muhalefetin marazlı takımının gündeme taşımadıkları ve kabuklarını kaşımadıkları Yahudi ve Hristiyan Cemaatleri de maalesef çok gizli ve kirli TARİKATLAR kapsamındadır… Ve özellikle MASON LOCALARI da tam bir tarikat bağnazlığı içinde çalışmakta ve zehir kusmaktadırlar.
Sn. Erdoğan’ın; Cumhuriyet tarihinin ilk kilisesini açması… Açılışa bizzat katılması… Kapının önünde mum yakıp dilek tutması… Açılışta yaptığı talihsiz açıklamaları kimlere yaranma hesaplıydı? 179 yıl sonra Erdoğan desteği ile ve Erdoğan tarafından ibadete, ayine açılan Mor Efrem Süryani Ortodoks Kilisesi’nin amacını ve perde arkasını, karanlık bağlantılarını bilen var mıydı? Yusuf Çetin isimli şahsın, hangi odaklarca ve hangi yasalar hiçe sayılarak bu kiliseye Patrik atandığından Sn. Erdoğan habersiz olamazlardı!.. Allah aşkına, bu ülke, kimlerin eliyle ve hangi felakete doğru kaydırılmaktaydı?!. Üstelik, sözde İslami Tarikat ve cemaatler gibi, bu Yahudi ve Hristiyan Tarikatları ve cemaatleri de Erdoğan iktidarının özel himayesi altında ve bir nevi ÖZERKLİK kılıfıyla, talan ve tahribatlar yapmaktalardı.
Hatırlayınız; Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kahramanmaraş merkezli depremlerden etkilenen Hatay’a 20 Şubat 2023 tarihinde bir ziyarete katılmıştı!
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile Hatay’da incelemelerde bulunmuşlardı. Bu incelemelerinin ardından, Süryani Ortodoks Kilisesi Patriği Mor İğnatius II. Efram Kerim, Süryani Kadim Cemaati Patrik Vekili Yusuf Çetin, Metropolit Joseph Bali, Rahip Haitham Bahhu ve Ghassan Al Chami ile görüşen Cumhurbaşkanı Erdoğan, daha sonra sivil toplum kuruluşları temsilcileri ve kanaat önderleriyle buluşmuşlardı.
Hatay Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) Koordinasyon Merkezi’nde gerçekleşen toplantı sonrasında Cumhurbaşkanı Erdoğan, bazı övücü, hatta bunlara kefil olucu açıklamalar yapmıştı. Yukarıda isimleri geçen ve Sn. Erdoğan’la görüşen bu Hristiyan Tarikatlarının, ülkemizde yasa dışı çalışmaları ve yurt dışı irtibatları neden hiç gündeme taşınmazdı?
Sn. Erdoğan’ın boynuna kollarını dolayan Hahambaşı!
Cumhuriyet Bayramı Resepsiyonu’nda tebrikleri kabul eden Cumhurbaşkanı Recep T. Erdoğan ile İsrail’in Gazze’deki katliamlarını sözde kınayan Türkiye Musevileri Hahambaşı Rav İsak Haleva’nın görüntüleri gündeme taşınmıştı. Erdoğan, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı Resepsiyonu’nda tebrikleri kabul ederken Türkiye Musevileri Hahambaşı Rav İsak Haleva’nın cıvık hareketleri dikkatlerden kaçmamıştı. İsak Haleva’nın yakını, Yahudi iş insanı araştırmacı Doğan Kasadolu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı tebrik ederken, Haleva’nın hareketlerinin nedenini şöyle açıklamıştı: “Haleva’nın ellerini Başkan Erdoğan’ın omuzlarına koyması bir dua şeklidir. Yahudi inancında eller, dua edilen kişinin başına konur ve kendisine dua edilir.”
Yoksa; Cumhurbaşkanlığı makamına yönelik bu küstahlık ve şımarıklığın altında, başka Siyonist ilişkiler ve mecburiyetler mi saklıydı?
Mor Filüksinos (Yusuf Çetin) – İstanbul Metropolitini Kim Atamıştı?
1954 yılında Mardin’e bağlı Dargeçit (Kerboran) ilçesinde dünyaya gelmişti. İlköğretimini bitirdikten sonra Kilise öğretisine ilgi duymaya başlamış, bu nedenle Süryanice okumayı, yazmayı öğrenmişti. Bilgilerini daha da güçlendirmek üzere kendisini Mor Gabriel Manastırı’na adayıvermişti. Manastırda çok sıkı bir çalışma temposuna girmiş ve kısa bir sürede etrafındakilerin dikkatini çekmeyi ve kendini sevdirmeyi başarmış birisiydi.
Çalışmalarını ekseriyetle dini konularda yoğunlaştırarak deneyimini artıran Mor Filüksinos, 1971’de Rahip “Şarvoyo” rütbesine yükseltilmişti. Bu unvanla, eğitim ve öğretim dallarında hizmet vermişti. 1977 yılında da “kâhinlik” sıfatı ile takdis edilmişti. Günden güne yükselen çalışma grafiği sonucunda 1983 yılında Süryani Ortodoks Genel Patriği Moran Mor İğnatius I. Zekka Ayvaz tarafından Şam’a davet edilmişti. Bu şahsın, PKK ve YPG ile, hatta İsrail-MOSSAD ile irtibatları konusundaki iddialar nedense hiç incelenmemişti! Bu kentteki Aziz Mor Efrem Teoloji Okulu’na giden Mor Filüksinos’a, üç yıl süren teoloji eğitiminin yanında Süryanice ve Arapça dersleri de verilmişti. Okulunu başarıyla bitirmiş ve tüm bu dallardan birer diploma verilmişti. Hemen ardından eğitim gördüğü teoloji okulunun idareciliğine getirilmişti. İstanbul Süryani Cemaati’nin isteği üzerine 28 Eylül 1986 tarihinde Patrik Moran Mor İğnatius I. Zekka Ayvaz tarafından Metropolit olarak takdis edilmiş ve Mor Filüksinos Yusuf Çetin Patrik Vekili sıfatıyla İstanbul’a gönderilmişti.
Mor Filüksinos’un Şam’da bulunduğu süre içinde Kilise atalarına, öğrenim gördüğü ilahiyat okuluna ve Patrik hazretlerine ithaf ettiği Süryanice şiirlerine zaman zaman Patriklik mecmuasında yer verilmişti. Ayrıca Süryaniceden Türkçeye çevirdiği “Azizlerin Yaşam Öyküleri” isimli çalışmaları yürütmekteydi. Süryani Kadim Cemaati Ruhani Lideri ve Patrik Vekili Yusuf Çetin iyice küstahlaşıp: “Askeriyede, emniyette, mülkiyede neden yokuz?” diye sormaya başlamıştı! Herhalde daha kolay casusluk yapma hesabındalardı?!
“Biz farklıyız, lisanımızı, inancımızı, kültürümüzü yaşatmak istiyoruz. Bir Müslüman vatandaş hangi haklardan yararlanıyorsa biz de o haklardan yararlanmak istiyoruz. Azınlık sayılıp sayılmamak önemli değil, önemli olan eşit haklara sahip olmaktır. Eskiye oranla güzel gelişmeler var, geleceğe daha umutla bakıyoruz. Hani diyorlar ya; yetmez ama evet… Bizler, en az bir Müslüman vatandaş kadar bu ülkeyi seviyoruz. Peki, mülkiyede, askeriyede, emniyette neden farklı inanç sahiplerine görev verilmiyor? Bu ülkemiz için büyük bir eksiklik. Bunun altında sanki ‘devlet size güvenmiyor’ vurgusu da var… O güveni yıkacak ne yaptık ki… Bu bir suizandır. Anayasada herkes eşit, din, dil, ırk ayrımı yok, ama bunu uygulamada da görmek istiyoruz…” sözleriyle sinsi amaçlarını açığa vurmuşlardı.
“Bizimle ilgili bir haksızlığımız (Sn. Erdoğan tarafından) giderildi. Sevindik. Fakat Ruhban Okulu’na üzüldük. Biz bu ülkede statü peşinde değiliz. Anayasa’da hepimiz eşitiz. Gayrimüslim, Allah’a teslim olmayana söylenir. Biz Allah’a teslimiz. Biz de bir Müslüman vatandaş kadar bütün haklara sahibiz” diyen Yusuf Çetin, Haçlı Lejyonlarının yeni elemanı mıydı?
Süryaniler 30 yıl aradan sonra Adıyaman’daydı!
Yıllar önce Adıyaman’dan ayrılan Süryaniler, Mor Petrus – Mor Paulus Kilisesi’nin kuruluş günü nedeniyle 29 Haziran’da bir araya gelmişlerdi. 30 yıl aradan sonra bir araya gelen Süryaniler doğup büyüdükleri yerleri gezerek hasret gidermişlerdi. 29 Haziran’daki, Süryani ailelerin katıldığı Mor Petrus – Mor Paulus Kilisesi’nin Kuruluş Yıldönümü Ayini’ni Metropolit Filüksinos Yusuf Çetin yönetmişti. Ayine, Hollanda’dan Rahip Elio Öztaş, Mor Petrus – Mor Paulus kilisesinin rahibi Melki, İstanbul, Mardin ve Suriye’den çeşitli din adamları da gelmişti.
Pazar ayininde Metropolit vekili Rahip Melki Ürek, bugünün yıllardır birbirlerini görmeyen Süryaniler ve Adıyaman’daki dostlar için büyük bir önem taşıdığını belirtmişti. Yıllar önce Adıyaman’dan ayrılan Elizabeth, Hatun ve Rita Değirmenci yaklaşık 30 yıl aradan sonra Musalla Mahallesinde doğup büyüdükleri evi ve burada yaşayan dostlarını ve eski komşularını ziyaret etmişlerdi. Bütün bu ziyaretlerin, sadece saf ve samimi “geçmiş özlemi ve özentisi” olduğu zannedilmesindi. Bu girişimlerin vatan topraklarımız üzerinde gizli ve kirli emelleri olan çevrelerin bir hazırlık projesi olduğu sezilmekteydi!?
Tarikatlar bir ihtiyaçtı, ama disiplin altına alınmalıydı!
Tarih boyunca tarikat ve cemaatler, manevi ve ahlâki bir ihtiyacın eseri olarak ortaya çıkan doğal ve sosyal disiplin ocaklarıdır. Zamanla yozlaşıp yoldan çıkan ve istismar aracı yapılan bu kurumların yasaklanıp kapatılmasından ziyade, ıslah edilip resmen kontrol altına alınması ve çağın şartlarına ve standartlarına uygun kurum ve kurallara kavuşturulması daha yararlı bir yaklaşımdır. Aksi halde resmi ve disiplinli manevi yapıların yasaklanması sonucu, istismarcı ve suiistimalci sahtekârlara fırsat doğacaktır.
İşte bu konuda; ilmi, insani ve İslami prensiplere uygun bir “Ahlâki disiplin yapılanması” esaslarını hazırlayan Milli Çözüm Ekibi dışında, gerekli ve yeterli bir program ortaya koyan da çıkmamıştır.
Menzil Tarikatı; tehlikeli yanları ve ıslahı!
Menzil Tarikatı bağlantılı Kızılay’ın yeni başkanının yönetim değişikliği ile bu konu tekrar gündeme taşınmıştı. “Fetullah Gülen Cemaati’nden daha tehlikeli bir cemaatle karşı karşıyayız. Gün geçtikçe de daha sıkıntılı bir hâl alacağını düşünüyoruz!” diyenlere kulak kabartmalıydı. Tarikatın geçmişine baktığımızda, içinde yaşanan durumların ve sıkıntıların derinleşeceği anlaşılmaktaydı. Şimdi bu tarikat; hem devlet içinde örgütlenen, hem gericiliği körükleyen, hem de bir ayağı Cihadcılarla benzeşen bir yapı olma yolundaydı. Bu tarikatın özellikle Suriye Savaşı’ndan sonra örgütlenen yapılarda gördüğümüz sorunları vardı. Bu tarikat giderek, Fetullah Gülen cemaatinden daha tehlikeli bir konuma taşınmaktaydı.
Bu Tarikatın; yurt içinde İstanbul’da, Ankara’da, Bursa’da, Mersin’de, Denizli’de, Konya’da şubeleri vardı. Sadece Adıyaman’ı düşünmeyin, yani çok yayılmış durumdaydı. Maraş, Malatya ve Karadeniz’de güçlü bir yapılanması vardı, ayrıca Eskişehir Sivrihisar’da yoğunlaşmıştı, özellikle bölünme sonrasında gelen bir yapılanma hızlanmıştı. Bunların bir ayakları güya şeriatın hüküm sürdüğü ve Cihadizmin devam ettiği, ama asla huzur bulmayan coğrafyalardaydı. Örneğin Afganistan’da Taliban’la dirsek temasları vardı. Suriye’de İdlib’te Cihadcılar ile yan yanalardı. Pakistan’da ve Malezya’da pek çok radikal dinci örgütlerle de iç içe bulunuyorlardı. Elbette bu iç içelik faaliyetlerini yardım konseptinde yapmaya devam ediyorlardı, ama bir yüzleri El Kaide’de, bir yüzleri Taliban’daydı. Beşir Derneği ile bu faaliyetleri sağlıyorlardı. Hem yurt içinde hem yurt dışında bu organizasyonları, bu dernekleri üzerinden yürütüyorlardı. Ama esas mesele, bu süreçte tartıştığımız, üzerinde dikkatle durmamız gereken; ekonomi ve holdingleşme hususlarıydı. Bir yanıyla da bu yapıların özellikle siyasallaşması kafa karıştırıcıydı. Bunlar, gerçek anlamıyla çok önemli noktalara, Türkiye içinde stratejik kurumlara yerleşiyorlardı. Bilindiği gibi bu tarikat, ulaşımdan sağlık hizmetlerine kadar ekonomik kaynakların pek çoğunu elinde bulunduran bir yapıydı.
…
MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ..