İSRAİL’İN SINIRIMIZA YANAŞMASI
VE
İKTİDARIN F-16 YALVARIŞI
Haftalardır Lübnan’a yoğun bombardıman düzenleyen İsrail, Suriye’nin Tartus şehrini vurmaya başlamıştı. Tartus, Türkiye sınırına yakın bir noktada olmasının yanı sıra şehirde Rus Donanması’na ait askeri bir üs bulunmaktaydı. İsrail ve Şam yönetiminden olaya ilişkin henüz açıklama yapılmamıştı. İsrail’e ait savaş uçakları 9 Eylül 2024’te Suriye’nin Hama ve Tartus illerinde birden fazla askeri noktaya 15 hava saldırısı yapmıştı. Saldırıda 16 kişi ölmüş, 36 kişi yaralanmıştı. Tartus ve kırsalındaki bölgelerde Suriye ordusu ile İran destekli terörist grupların yanı sıra Lübnan Hizbullah’ı unsurlarının da bulunduğu konuşulmaktaydı. İsrail, iç savaşın başladığı 2011’den bu yana Suriye’de zaman zaman İran destekli gruplara ve Suriye ordusuna ait askeri noktalara saldırılar düzenliyorlardı.
Lübnan’da bilanço ağırlaşmaktaydı
İsrail’in saldırdığı diğer ülke Lübnan’da ise bilanço giderek ağırlaşmaktaydı. İsrail ordu sözcülüğünden yapılan açıklamada, İsrail ordusunun, gün içinde Lübnan’ın güneyi ve Bekaa bölgesine üçüncü defa hava saldırıları düzenlediği ifade edilmişti. Savaş uçaklarının Lübnan içinde Hizbullah’a ait olduğu ileri sürülen 1500 noktayı, insansız hava araçlarının da yüzlerce noktayı vurduğu anlaşılmıştı. İsrail ordusu, Lübnan’a pazartesi sabahından bu yana 2 binden fazla bomba attığını duyurmuşlardı. Aynı şekilde, İsrail Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi, Lübnan’a saldırılarını yoğunlaştıracaklarını belirterek “Hizbullah’a nefes aldırmayacaklarını, saldırılarını hızlandırmaya devam edeceklerini” vurgulamıştı. Lübnan Sağlık Bakanı Firas el-Ebyad, başkent Beyrut’ta 24 Eylül 2024 tarihinde düzenlediği basın toplantısında, İsrail’in dün sabah saatlerinden bu yana ülkenin güneyi ile doğusundaki kasaba ve köylere “benzeri görülmemiş şekilde” gerçekleştirdiği saldırılarında ölenlerin sayısının 558’e, yaralananların sayısının ise 1835’e yükseldiğini aktarmıştı.
Yeri gelmişken şu gerçeği de vurgulamak lazımdı: HAMAS 12 aydır, süper zalimleri arkasına alan İsrail’e direnip şaşkınlığa uğratırken, HİZBULLAH ise 11 gün bile dayanamamış, hatta başta Liderleri Hasan Nasrallah olmak üzere, önemli komutanlarını kaybetmeye başlamıştı. Ve maalesef İran, Hizbullah’a sahip çıkamamıştı. Bundan sonra Lübnan Şiileri artık kendi başlarının çaresine bakacaklardı.
İsrail, savaşı Suriye’ye taşımıştı
İsrail, bir yıldır havadan, karadan ve denizden bombaladığı, on binlerce sivili katledip hayattan kopardığı Gazze’nin ardından şimdi Lübnan’a saldırmıştı. Hemen ardından 23 Eylül 2024’te İsrail’in, Suriye’nin liman kenti Tartus’a saldırdığı bilgisi alınmıştı. İsrail basınının duyurduğu habere göre, İsrail savaş uçakları, Rus Donanması’na ait askeri üssün bulunduğu Suriye’nin batısında yer alan Tartus şehrini vurmuşlardı. Tartus’un vurulduğuna ilişkin görüntüler kısa sürede sosyal medyada yayılmıştı. İsrail böylece adım adım Türkiye’ye yaklaşmaktaydı. Zaten ülkemizin yarısı Arz-ı Mev’ud kapsamındaydı. Yani İsrail; Gazze, Lübnan ve Suriye’den sonra Türkiye’yi kuşatacaktı!..
Lübnan’dan Kaçış Başlamıştı!
Lübnan Sağlık Bakanı, yaşanan saldırıları ‘En kanlı gün’ olarak nitelerken Lübnan’ın güneyinden büyük bir göç dalgası başlamıştı. İsrail savaş uçakları her sabah yeniden Lübnan’a bomba yağdırmaktaydı. Lübnan resmi haber ajansı NNA’ya göre ise İsrail savaş uçakları, ülkenin güneyindeki En-Nebatiye kentine bağlı Ez-Zerrariye ve Ensar beldeleri arasındaki bölgelere ve vadilere havadan saldırmaktaydı. Lübnan Sağlık Bakanlığı’nın açıklamaları ülkedeki bilançonun giderek ağırlaştığını ortaya koymaktaydı. Ortadoğu’da artan gerginlik üzerine ABD’nin bölgeye ek asker göndereceği açıklanmıştı.
İsrail ordusu bunlarla yetinmeyip Lübnan’ın başkenti Beyrut’a hava saldırısı düzenlemeye başlamıştı. Görgü tanıklarından alınan bilgiye göre, saldırı, Hizbullah’ın güçlü olduğu Dahiye bölgesindeki mahallelerden Bir el-Abid’de bir binaya yönelik yapılmıştı. İsrail ordusu, yaptığı yazılı açıklamayla saldırıyı doğrulamıştı. Saldırının hedefinde Hizbullah’ın silahlı kanadının komutanlarından Ali Karaki olduğu anlaşılmıştı. Lübnan medyasına göre, ülkenin güneyinden 10 binlerce kişi başkent Beyrut ve Kuzey bölgelerine doğru göç başlatmıştı. İsrail’in hava saldırıları nedeniyle yaşadıkları yerleri terk etmek zorunda kalan Lübnanlılar yollardaki yoğun trafik nedeniyle araçlarında kalmışlardı. İsrail ordusu Lübnan’ın güneyine düzenlediği saldırılarda hastaneleri, ambulansları ve sağlık merkezlerini hedef almıştı.
Bu arada İsrail de OHAL ilan etmek zorunda kalmıştı!
Hizbullah’ın füze saldırıları sonucu İsrail OHAL kararı almıştı. Hükümet, 30 Eylül 2024’e kadar geçerli olmak üzere ülke genelinde “OHAL” ilan edildiğini açıklamıştı. İsrail’den gelen görüntülerde, Lübnan’ın güneyinden Hayfa kenti çevresine atılan roketler nedeniyle bölgede sirenlerin çaldığı aktarılmıştı.
Kuduz İsrail’in sözde Savunma Bakanı Gallant’ın: “Altyapıyı çökerttik” küstahlığı!
The Times of Israel gazetesinin haberine göre, Gallant, İsrail ordusunun Lübnan’a düzenlediği hava saldırılarına ilişkin açıklama yapmıştı. Gallant, “Geçtiğimiz gün, Hizbullah’ın 20 yıl boyunca inşa ettiklerini yerle bir ettik” iddiasında bulunarak, Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah’ın “en tepede tek başına kaldığını” ve “Rıdvan Gücü’nün tüm birimlerinin hizmet dışı bırakıldığını” aktarmıştı. İsrail’in Beyrut’a düzenlediği saldırıda Hizbullah’ın üst düzey askeri komutanlarından İbrahim Akil’in yanı sıra “Rıdvan Gücü”nün eski komutanlarından Ahmed Mahmud Vehbi’nin de aralarında bulunduğu 15 Hizbullah mensubu da ölmüş durumdaydı.
Aksa Tufanı bir yıla yaklaşmıştı!
Artık Müslümanlar iç muhasebe yapmalıdır; bu süreçte neler yaptık? Ve neleri başaramadık?
Gazzeli Mücahitlere nasıl bir katkı sağladık?
1- Yetersiz de olsa maddi destek (yardım) ulaştırdık.
2- Yürüyüş, miting, basın açıklaması vs. yaptık.
3- İsrail ürünlerine boykot uyguladık.
4- Sosyal medya çalışmalarına katıldık.
5- Akademik çalışmalar yaptık.
Evet aslında bir şeyler yaptık. En azından safımızı ve tarafımızı belli etmekten sakınmadık. Gazze’nin sesi olmaya ve yaşanan mezalimi tüm dünyaya duyurmaya çalıştık.
Fakat maalesef sadece bunları yapmakla kaldık, yeni ve yeterli tedbirler aldıramadık. Mesela; İsrail’e giden gemileri tam anlamıyla durduramadık, petrol sevkiyatının vanasını kapattıramadık, İsrail’in tasmasını tutan ABD’nin egemen olduğu İncirlik ve Kürecik üslerini bırakın kapattırmayı onları bile yeterince gündeme taşıyamadık, siyasi, diplomatik ve askeri ilişkileri kopartamadık. Ve en önemlisi bilfiil mücahitlere destek olamadık. Çünkü işbirlikçi iktidar, münafıkça bir tavırla, bu etkin ve kesin çarelere yanaşmamıştı.
Aslında mücahitlerin bizlerin övgüsüne ihtiyaçları yoktur. Zaten Allah onları bağışlayıp rahmet edeceğini ve destekleyeceğini beyan buyurmaktadır. “Yemin olsun ki (haklı hizmet ve hareket içindeyken) eğer Allah yolunda öldürülür, ya da ölürseniz; Allah’tan (size ulaşacak) olan bir rahmet ve mağfiret, onların (sizden ayrılanların ve sizi alaya alanların) bütün topladıkları (dünyalıklar)dan çok daha hayırlıdır.” (Âl-i İmrân: 157) Görevimiz; onların cihadını kolaylaştırmak, en azından kamuoyu oluşturmak için çırpınmalıyız.
Asıl çare olarak, Türkiye’de Rahmetli Erbakan Hocamızın programlarını uygulayacak ve Onun gibi duyarlı ve tutarlı davranacak bir Milli Çözüm = Milli Mutabakat iktidarının kurulmasının şart olduğu gerçeğini hatırlatmamız lazımdır.
Lütfen hatırlayınız; savaşın ilk haftalarındaydı. Kuduz Netanyahu bölge liderlerine seslenerek “Çıkarlarınızı, iktidarınızı korumak istiyorsanız tek bir şey yapmalısınız: Sessiz kalın!” diye uyarmıştı! Onlar da öyle yapmışlardı. Eğer bugün bu bombalar Dubai’de, Kahire’de, Riyad’da değil de Gazze’de ve Beyrut’ta patlıyorsa bundandır. İsrail -ve tabii ki ABD- ses çıkaran her yeri vurmaktadır: İran’ı, Irak’ı, Suriye’yi, Yemen’i, Lübnan’ı…
Evet, İsrail’e “ses çıkarmanın” akla hayale gelmedik bedelleri vardır; açlık, enflasyon, kaos, bombalar, kan ve sınırsız/ahlâksız bir savaştır. Ses çıkarmak derken bağırıp çağırmaktan, cafcaflı laflarla hava atmaktan bahsetmiyoruz, İsrail’i vurmak ve direnişi silahlandırmaktan söz ediyoruz. Yoksa Filistin’e dua yollamakta ve Netanyahu’yu en sert sözlerle kınamakta bir beis yok.
…
MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ..