Anasayfa Gündem AHLÂKI ÇÜRÜTEN DUYGULARDAN UZAK DURALIM

AHLÂKI ÇÜRÜTEN DUYGULARDAN UZAK DURALIM

Yazar: yonetici
0 Yorum 285 Görüntüleyen

a- Kin ve Kıskançlık

Tasavvuf, kalbi ve ruhi rahatsızlıkları ve kötü huyları tedavi eden manevi hastaneler gibidir. Bu kötü huylardan birisi de hasettir. Evet, haset (kıskançlık) ruhi bir hastalıktır. Hasetçiler hain, hainler ise zalim olmaktadır. Bu nedenle Kur’an;

“Kâinatın Rabbine sığınırım ben, kıskandığı zaman haset edenin şerrinden.” (Felak: 5) buyurmaktadır.

Haset, sahip olduğu nimet ve faziletlerden dolayı bir kimseyi kıskanmak ve onu çekememektir. Haset, bir bakıma Allah’ın taksimini beğenmemek ve O’nun takdirine itiraz etmektir. “Yoksa Allah’ın Kendi lütfundan insanlara verdiği nimetlere haset mi ediyorlar?” (Nisa: 54) ayeti bu durumu işaret etmektedir.

Halbuki Cenab-ı Hak bizim hakkımızı ve payımızı alıp başkasına vermiş değildir. Bizim üzerimizde de belki başkalarında bulunmayan sayısız nimetler vardır. Allah’ın rahmet hazinesinden, kullarına ihsan ve ikram ettiği, maddi ve manevi nimetleri kıskanmak olan haset, kişisel ve toplumsal birçok kötülük ve felaketleri doğuran, kalbi bir rahatsızlıktır. Haset her şeyden önce Müslümanlar arasındaki sevgi ve samimiyeti yıkar. Kin ve düşmanlık tohumları eker. Kıskançlık, insanları hıyanete ve hakarete yönlendirir. Huzur ve güveni yok eder.

“Onlar ancak kendilerine ilim geldikten sonra kıskançlıkları ve hasetleşmeleri yüzünden tefrikaya düşüp ayrıldılar.” (Câsiye: 17) ayeti bu gerçeği ifade etmektedir. Aleyhisselatü Vesselam Efendimiz: “Hasetten sakınınız, çünkü haset; iyilik ve ibadetleri, ateşin kuru otu yaktığı gibi yiyip bitirir.” (Ebu Davut) buyurmaktadır. Bir başka hadis-i şerifte ise, “Sizden önceki ümmetleri (helak eden manevi hastalıklar) size de sirayet etmiştir! Haset ve kin beslemek. Bu ikisi, din ve ahlâkı kökünden kazıyıp kurutur.” (Tirmizi) buyurarak bizleri bu şeytanlık damarlarından sakındırmaktadır.

Haset ve hıyanet hastalığının sebepleri ve mikropları şunlar olabilir:

1- Kıskançlık: Bu, başkalarının kendi üzerine yükselmelerini çekememekten ileri gelir. Kendi tanıdıklarının, yakınlarının ve arkadaşlarının mal ve makam yönünden başarıya ulaşmalarına, ilim ve fazilet cinsinden bir nimete kavuşmalarına gözü götürmediğinden, kin ve haset kurdu kötü insanların içini kemirmeye başlar.

2- Aşağılık Duygusu: Servet, şöhret, ilim ve itibar sahibi kimselere karşı kendisini aşağı ve küçük gören kimseler, böylesi nimet sahiplerine haset ve düşmanlık ederek kendilerini tatmin etmeye çalışırlar.

3- Amacına Ulaşamamak Korkusu: Bu aynı amaçlar peşinde koşan, aynı hedef ve heveslere ulaşmak için boğuşan, aynı makam ve menfaatleri paylaşan kimselerin, özellikle riyaset (baş olma) ve siyaset (yönetme) arzusuyla kıvrananların bir nevi rekabet hissinden doğan ve günümüzde pek yaygın olan bir haset ve düşmanlık duygusudur.

4- Vicdan Bozukluğu: Servet, şöhret ve riyaset peşinde olmayan, övülmek-sevilmek gibi bir ümit de taşımayan öyle kimseler vardır ki, sadece kalbi rahatsızlıklarından ve vicdani bozukluklarından dolayı insanların maddi ve manevi saadetlerini kıskanır ve üzülür, insanların başına gelecek felaket ve musibetlere de sevinirler.

Böylesi hain ve hasetçi kimselerin durumları Kur’an’da şöyle anlatılmaktadır:

“Size bir iyilik dokunursa onları üzer ve kederlenirler. Başınıza bir felaket gelirse onunla ferahlanır ve sevinirler.” (Âl-i İmrân: 120)

Peygamber (SAV) Efendimiz; “Müslüman kardeşin hakkında, sakın şamata etme (ona gelen musibetten dolayı sevinme) sonra Allah ona afiyet ve selamet bahşeder de seni aynı belalara giriftar eder.” (Tirmizi) buyurmaktadır.

5- Haset ve kıskançlığın bir nedeni de kibir ve enaniyettir. Bu yüzden bazıları:

“(Başka bahane bulamayan müşrikler) ‘Bu Kur’an (Hz. Muhammed yerine) iki şehirden birinin (beylerine ve) büyüklerine (Mekke ve Taif’ten servet ve riyaset yönünden önde gelen bir kişiye) indirilmeli değil miydi?’ diyorlardı.” (Zuhruf: 31) diyorlardı. “Sizler de ancak bizim gibi (sıradan) bir insansınız.” (Yâsin: 15) diyerek Peygamber’e itaati nefislerine yediremiyorlardı.

Her asırdaki din büyüklerine ve dava önderlerine insanların çoğunun takındığı tavır bu olmuştur.

“İnsanların bir kısmını diğer bir kısmı ile imtihan ettik ki Kureyş’in ileri gelenleri fakirler hakkında şöyle desinler: Allah’ın aramızdan seçip kendilerine iman vererek (bizden üstün kıldığı) kimseler şunlar mı?” (En’am: 53)

Evet insanların çoğu, kendileri ayarında, hatta aşağısında gördükleri kimselere Allah’ın nimet ve fazilet vermesine tahammül gösterememişler, akıl erdirememişler, kendi yaktıkları kin ve haset ateşinde yine kendileri kavrulup gitmişlerdir. Böylece kin ve haset duyguları kabaran insanlar, kıskandıkları kimseleri gözden düşürmek ve kötülemek maksadı ile onlar hakkında gıybet, iftira ve yalana tenezzül etmişlerdir. Onlarla arayı bozmak ve alâkayı kesmek, alay edip küçümsemek, hatta dostlarıyla ilgili bir kısım sırları ve ayıpları ifşa etmek aşağılığına düşmüşlerdir.

Zira şeytan, Hz. Adem’e hasedinden dolayı dergâh-ı İlahi’den kovulmuştur. Kâbil, kıskançlığından dolayı Hâbil’in katili olmuş, kardeşleri sırf çekemedikleri için, Hz. Yusuf’a tuzak kurmuşlardır.

Böyle kin ve haset oklarına hedef olan kimseler, hemen bundan Allah’a sığınmalı, “Kıskandığı zaman haset edenin şerrinden kâinatın Rabbine sığınırım.” (Felak: 5) demelidirler. Bu ayet, hasetçilerin bir nevi şeytanlığını da ima ediyor. Zira ancak şeytanın şerrinden Allah’a sığınılır.

Ayrıca, başkalarına kin ve haset damarlarını kamçılayacak davranışlardan da uzak durmalı ve mazhar olduğumuz nimet ve faziletlerle övünüp böbürlenmekten şiddetle sakınmalıyız.

Çünkü Hz. Peygamber (SAV): “Sahip olduğumuz nimetlerin tamamlanması ve devamı için gizlilikten yardım bekleyin (yani gizli tutun). Çünkü her nimet sahibi mutlaka hasede maruz kalır.” (Taberânî.) buyurmakla bizleri uyarmaktadır.

Bu konuda şunu da belirtmek gerekir ki, haset ve kıskançlık haram ise de, gıpta ve özenme caiz ve helaldir. Gıpta, bir insana verilen nimet ve fazilete imrenmek ve aynısını kendi nefsi için de arzu etmektir. Peygamber Efendimiz (SAV); “Mü’min gıpta, münafık haset eder.” buyurmaktadır.

İnsan, fıtratında bulunan gıpta ve imrenme duygusunu haset ve kıskançlığa dönüştüreceğine; hayır ve hizmette, ahlâk ve fazilette yarışma şekline çevirebilmelidir. Din kardeşlerimizin ve dava arkadaşlarımızın başarı ve şerefleri “Manevi Şirket” hikmetince kendi başarımız sayılmalı ve sevinç duyulmalıdır.

Din Ulularından İbn-i Sirin ne güzel söylüyor:

“Dünyalık geçici nimetler için herhangi bir kimseye haset etmeyi akılsızlık sayarım. Çünkü o kimse şayet cennet ehli ise, şu anda elindeki nimetler onun cennetine nazaran pek değersizdir. Haset etmeye değmez. Yok eğer o kişi ehl-i cehennem ise, pek yakında ateşi boylayacak bir kimsenin elinden alınacak dünyalık nimetler için, onu ne diye kıskanayım. Biraz sonra zindana atılacak ve bütün sevdiklerinden ebediyen ayrılacak bir kimseye, güzel bir sofra sunulmasından dolayı kim ona imrenir ve ne diye kıskanır?”

Tabiin’den İbn-i Şemmik Hz.leri şöyle buyuruyor: “Hasetçiden daha zavallı bir zalim görmedim. Çünkü içinde alevlenen kin ve haset ateşi, rakibine ulaşmadan önce kendisini kavurup kıvrandırmaktadır.”

Haset, kin, düşmanlık gibi kötü duyguların ve kalbi hastalıkların en kesin tedavisi ise tarikat hastanesinde Zikrullah ilacına devam etmektir.

Zira kalpler ancak Zikrullahla mutlu ve mutmain olur. Gönüller sadece iman ve Kur’an’la huzura kavuşur.

MAKALEYİ OKUMAK/DİNLEMEK İÇİN TIKLAYINIZ..

 

 

BENZER İÇERİKLER

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. KABUL ET Detaylı Bilgi