Sn. A. Rıza Demircan’ın; sanki, günümüzde de yaşanacak ve tabi mecbur ve meşru sayılacak savaşlar sonucu esir alınan kadınların CARİYE yapılabileceği gibi yanlış bir kanaat uyandıran yaklaşım ve yorumları, dayanaksızdır ve sakıncalıdır. Bu tavır “İslam’da Kölelik ve CARİYELİK” kurumlarının hâlâ geçerli olduğu yanılgısını hatırlatır. Oysa Kölelik ve Cariyelik, Osmanlı’da Sultan Abdülmecid döneminde 1847’de yayımlanan fermanla resmen kaldırılmıştır. Daha sonra 1926 yılında Milletler Cemiyeti’nce yasaklanmıştır.
Aslında kölelik ve cariyeliğin bu yıllara kadar caiz sayılması ve fiilen uygulanması da insanlık adına bir ayıptır ve mağdurlar hesabına acı bir kayıptır. Madem İslam, Kölelik-Cariyelik uygulamasını tedricen ve bir geçiş süreci içerisinde kaldırmayı amaçlamıştır, öyle ise en fazla birkaç asır sonra kökten yasaklanması gerekirken, 1300 sene sonra bile uygulanması elbette bir suistimal ve istismar amaçlıdır. Maalesef günümüz İslam düşünürleri ve müfessirlerinin bile hazırladıkları Meal ve Tefsirlerde hâlâ bazı ayetlerde geçen: “Ma Meleket Eymanüküm” (Sağ ellerinizin malik ve sahip oldukları) kavramının, günümüzde ücretle istihdam edilen işçi-memur statüsündeki kimselere münasip düştüğü halde, tamamen haksız ve dayanaksız olarak “Köleler ve Cariyeler” olarak manalandırılması, Kur’an’ın özüne de insanın özgürlüğüne de aykırıdır ve çok yaygın bir yanlış ve yanılgıdır. Bizans ve İran başta, o çağda tüm dünyada uygulanagelen Kölelik Kurumunu; hem işlenen bazı suçlara kefaret olarak, hem de ahiret sevabı olarak teşvikte bulunarak, tedricen (peyderpey) kaldırmayı amaçlayan İSLAM’ın ruhuna aykırı davranılmıştır.
Buna rağmen yazarın bazı tespit ve tahlilleri üzerinde durmak, doğrularını onaylamak, yanlışlarını uyarmak lazımdır.[1]
Kur’an’ın indirilmekte olduğu Hz. Peygamber devri toplumunda, cahiliyet döneminden intikal eden erkek ve kadın köleler vardı. İslam Savaş Esirliği Sistemi oluşurken henüz kaldırılmamış olan bu cahiliyet dönemi uygulamaları da devam ediyor; köle alım satımı sürdürülüyordu.
İslam literatüründe, Hz. Peygamber dönemine ilişkin olarak yer alan kölelere yönelik uygulamalar, İslam öncesi cahiliyet döneminden intikal eden bu kölelerle ilgilidir. Çünkü İslami dönemde meşru savaşlar sonucu alınan esirlerin hiçbirisi köleleştirilmemiştir. Üstelik kısa süreler içinde de özgürlüklerine kavuşturulmuşlardır. İnsan üzerinde ilâhlaşma sayılan ve İslam tarafından mahkûm edilen kölelik, hiçbir şekilde mütekabiliyet yoluyla meşrulaştırılıp yasallaştırılamaz.
Yalnızca Allah’a kulluğa yönlendiren İslam, kendisi kurmadığı fakat zulümlerine tanıklık yaptığı “kullara kulluk düzeni” olan köleliği, oluşturduğu İslam Savaş Esirliği Sistemi ile kökten yasaklamıştır. O, kurduğu sistem gereği meşru harp sonucunda esirler alınmasını ve gereğinde İslami yönetimce savaşan mücahidlere dağıtılmasını geçici bir süre onaylamıştır. Başta ihtiyari görevler, kefaretler, cezalar, zekât, özgürlük sözleşmesi, akdi kitabet ve evlendirme olmak üzere yüklediği imani, ahlâki ve hukuki görevlerle esirlerin salıverilmesini en büyük hayır ve hizmetlerden saymıştır.[2]
Cariyeler, geçici statülü kadın harp esirleridir.[3] Onlarla mülkiyet yoluyla asla ilişkiye girilemez. Esaretleri süresince cariyelerle cinsel ilişkiye girilmesini yasaklayan İslam, onlarla belirlediği şartlar içinde evlenilmesini caiz saymıştır. Evlendirilmelerini ise teşvik edip saygınlaştırmıştır.[4]
İslam Toplumu’nun oluşmasındaki ilk aşamada; kamunun veya şahısların malik olduğu ehl-i kitap ve Müslüman namuslu cariyelerle ancak bekâr veya dul olup da Müslüman hür kadınlarla evlenmeye güç yetiremeyen erkeklerin evlenmesine izin çıkmıştır. Evlenmek için; malikin ve cariyenin izninin alınması, cariyenin kendisine “mehir” verilmiş olması ve kişinin zinaya düşme ihtimalinin de bulunması lazımdır.[5]
Bu geçiş sürecinde; kişinin kendi cariyesiyle ilişkiye girebilmesi için onunla nikâhlanması, bunun için de bekâr veya dul olması, ayrıca Yetkili Merci’den izin alıp cariye üzerindeki mülkiyet hakkını mehir olarak ortaya koyması şart koşulmaktadır. Cinsel ilişki mülkiyet bedeli olacağından zifaf sonrasında cariye artık hür olmaktadır.
Kur’an’a ve Sünnet’e göre, bu geçiş sürecinde hür kadınlar üzerine cariyeler nikâhlanamayacağı gibi, cariyeler üzerine de hür kadınlar nikâhlanamaz. Bir diğer anlatımla, hür kadınlarla cariyeler nikâh yoluyla da olsa aynı erkekle birleştirilmiş olamaz.[6] Bu sebeple hür kadınlar üzerine, cinsel ilişkiye girilebilecek -değil dilediğimiz kadar- bir tek cariye edinebilmek bile imkânsızdır.
Kölelik ve cariyeliğin tedricen kaldırılması sürecinde; hür Müslüman erkekler, ehl-i kitap ve tercihen Müslüman, namuslu cariyelerle evlenebildiği gibi, hür Müslüman namuslu kadınlar da başkaları veya kendilerine ait Müslüman iffetli erkek esirlerle evlenebilir. Mehiri; erkek esirin kendisi, maliki ve diğer şahıslar veya kurumlar verebilir. Hür kadın, alacağı mehirini, bizzat kendisi de ödeyebilir.[7]
Şu amaçlar, uygun ve uygar adımlardır:
I- Kölelik ve odalık bağlamında İslam’ın etrafında oluşturulan ve kafalara, imanlara kuşku salan şüpheleri gidermek…
II- İslam âlimlerinin -bilerek veya bilmeyerek- tarihsel şartlar içinde yaptıkları içtihatların, İslam’ı değil yalnızca kendilerini bağladığını kabullenmek… Geleneği bütünüyle savunmak konumunda olmadığımızı bilmek…
III- İslam’a, Kur’an’ın sarih (açık) ayetlerine ve Resulullah’ın sahih hadislerine bağlı kalmak koşuluyla, temel insan haklarına, akli ve vicdani esaslara göre yorum getirmek…
IV- Kur’an’da yer alan “Abd, Eme, Ma Meleket Eyman” ve “Rakabe” gibi kavramları yerli yerinde anlayıp değerlendirmek, esirlik ile kölelik arasındaki farkı bilmek ve ilgili ayetleri gereğince meallendirmek. Böylece kölelik ve odalık düzenini mahkûm eden İslam’ın Savaş Esirliği Sistemi’ni insanlığa sunduğunu ve bu sistemin Kıyamet Günü’ne kadar geçerli olduğunu bilmek… Kısaca artık kölelik ve cariyeliğin İslam’da hiçbir şekilde yeri olmadığını kabullenmek…
V- İslam dininin köleler/esirler için bile onay vermediği uygulamaların ve cinsel istismarların, Kur’ani ve Nebevi öğretilere dayandırılma girişimleri geçersizdir. Çünkü bunlarla ilgili hüküm ve haberler, daimî değil geçici özelliklidir.
VI- Şefkat, merhamet ve adalet dini olan İslam’ın, geleneksel kölelik gibi onunla aynı zalim ruhu taşıyan modern köleliği de reddettiğini insanların bilgisine arz etmektir.
İslam, Kölelik ve Cariyeliği tedricen yasaklamak hususunda şu esasları kurallaştırmıştır:
a- İslam dini, tarihten ve cahiliyet toplumundan devraldığı insanlık dışı köleliği, kendine özgü insancıl kuralları olan “İslam Savaş Esirliği Sistemi”ni kurarak “kuramsal ve kurumsal” olarak yasaklamıştır.
b- Başta hadis ve siyer kaynakları olmak üzere İslam literatüründe, Hz. Peygamber dönemine ilişkin olarak yer alan kölelikle alâkalı uygulamalar, İslam öncesi cahiliyet döneminden intikal eden kölelerle alâkalıdır. Bu köleler köktenci bir kararla azat edilmemiş, özgürlüklerini bir süreç içinde kazanmaları amaçlanmıştır.
c- Kurduğu “Savaş Esirliği Sistemi” ile İslam, düşmanın gücü kırılmadan ve stratejik hedefleri boşa çıkarılmadan, ganimet amaçlı esir alınmasını yasaklamakta, ve bu konuda da insani, ahlâki ve hukuki kurallar koymaktadır. Bununla birlikte o, genelde meşru savaş sonucu esir alınmasını yasallaştırmıştır. İslam, esirlerin öldürülmelerini, köleleştirilmelerini ve odalık olarak alınmalarını asla onaylamamıştır. Yalnızca karşılıksız veya fidye karşılığı bırakılmalarını esas almıştır.
d- İnsan üzerinde bir nevi ilâhlaşma sayılan ve İslam tarafından tedricen ortadan kaldırılan kölelik, hiçbir şekilde mütekabiliyet yoluyla meşrulaştırılıp yasallaştırılamayacaktır.
e- Cariyeler köle yapılamayacakları gibi, uzun süre esirler olarak da tutulamayacakları kesinlik kazanmıştır. Çünkü İslam, geçiş sürecinde; onların özgürlüklerine kavuşturulmaları için, zekât gelirlerinden fon ayırmış, onlarla özgürlük sözleşmesi yapılmasını (Kitabet) emretmiş, özgürleştirici cezalar ve kefaretler belirlemiş ve putperest olmayıp ehl-i kitap ve Müslüman olanları ile evliliği onaylamıştır.
f- Cariyelerle; esir alma veya esir alıp köle yapma yoluyla ilişkiye girilmesi yasaktır. İlişki için tek yol evlilik nikâhıdır. Kur’an, onlarla evliliği şartlara bağlamıştır. Geçiş sürecinde nikâh yoluyla da olsa, hür kadınlarla evlenebilecek olanların, cariyelerle evlenmeleri haramdır. Hürlerle cariyelerin birbirlerine kuma edilmeleri imkânsızdır. O dönemde, kişilere; başkalarına ve kamuya ait cariye ile evlenebileceği gibi, kendi cariyesiyle de evlenebilme imkânı sağlamıştır. Müslüman kadına da Müslüman esiri ile evlenebilme yolu açmıştır. Evlilikte cariyelerin onayı da gerekli sayılmıştır.
g- İslam’ın ilk dönemlerinde bile, Müslüman cariyeler de hür Müslüman kadınlar gibi asil birer insan sayılmıştır. İslam’a aidiyeti yansıtan ve ölçüleri belirlenen giysilerle örtünmekle yükümlü tutulmuşlardır.
h- O geçiş sürecinde; genelde bütün cariyeler özelde Müslüman cariyeler, ticari yatırım ve alım-satım konusu yapılmamıştır. Üzerlerinde tasarrufa yetkili maliklerinin fidye haklarını korumak için ancak fidyelerine ilişkin devir işlemleri yapılmıştır. Devir işlemlerinin sürekli hale getirilmesi esirleri köleleştirme sayılır ve köleleştirme de büyük haramlardandır.
I- Bütün insanlar Allah’a kullukla yükümlüdürler. İnanma ve inancına göre yaşama özgürlüğüne sahiptirler. Kısıtlanan istisnai bazı hakları dışında cariyelerin temel hakları yürürlüktedir. Özellikle vicdan ve din özgürlükleri dokunulmazdır.
i- “Cariyeler köleleştirilemeyecek ve odalık edinilemeyecek savaş esirleri konumundadır. Savaşlar yapıldığı sürece cariyeler gelecekte de var olacaktır” diyen yazar yanılmaktadır. Çünkü bu hem İslam fıtratına hem temel insan haklarına aykırıdır. Kölelik ve cariyelik artık tamamen kaldırılmıştır.
…
MAKALEYİ OKUMAK/DİNLEMEK İÇİN TIKLAYINIZ..