Açılış Konuşması (Prof. Dr. Necmettin ERBAKAN)
ESAM
Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi
MÜSLÜMAN TOPLULUKLAR II. İŞBİRLİĞİ TOPLANTISI
14-15 HAZİRAN 1993
YILDIZ SARAYI, İSTANBUL
PROF.DR.NECMETTİN ERBAKAN`IN AÇIŞ KONUŞMASI
Çok aziz ve muhterem kardeşlerim, Allah`ın lütfuyla bugün, güzel İstanbul’umuzda Sultan Hamid`in Yıldız Sarayında Müslüman Topluluklar II. İşbirliği toplantısını yapmış olmaktan dolayı büyük bir bahtiyarlık duyuyoruz. Her şeyden evvel sözlerime başlarken bu fırsatı, bu imkanı bize verdiği için Cenab-ı Hakka sonsuz şükürler olsun. Önemli bir toplantının içinde bulunduğumuzun heyecanı içindeyiz. Tarihi toplantıda bulunmanın idraki içindeyiz. Çok şükür. Kıymetli ESAM Başkanı arkadaşımızın da işaret ettiği gibi bu toplantının birincisi geçen yıl 30-31 Mayıs, l Haziran tarihleri arasında yine bu sarayda yapılmış idi. Bu yıl Müslüman toplulukları işbirliği toplantısının ikincisi aynı sarayda yapmış olmanın manevi hazzı içinde bulunuyoruz, çok şükür. Cenab-ı Hakka bu toplantımızı 1.5 milyarlık İslam Alemi için, 6 milyarlık insanlık alemi için, hepsi için hayırlı yapsın İnşaallah. Bu toplantı münasebeti ile her şeyden evvel bu toplantıyı tertip etmek şerefine nail olmuş olan ESAM kuruluşunu, kıymetli yöneticilerini ve mensuplarını huzurlarınızda tebrik ediyorum. Kendilerine teşekkürlerimi sunuyorum. Bugün bu toplantıya iştirak etmek üzere 40`a yakın Müslüman ülkeden teşrif eden çok kıymetli seçkin misafirlerimize de gösterdikleri ilgiden dolayı ayrıca teşekkürlerimi sunuyorum.
Kıymetli basın mensubu arkadaşımıza da bu bütün insanlığı ilgilendiren önemli toplantıya gösterdikleri alakadan dolayı ayrıca teşekkürlerimi sunuyorum.
Bir kere daha bu ikinci toplantıda, bu toplantıların manası, gayesi ve mahiyeti nedir? Bunu kısaca açıklamada yarar görüyorum. Her şeyden önce, ESAM, Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi bir ilmi kuruluş dolayısıyla toplantımız bir ilmi akademik toplantı. İslam Birliğinin kurulmasının zaruretini ortaya koymak için, bu birliğin kuruluşunu temin etmek için neler yapmak lazım gelir. İşte akademik çalışmaların, ilmi çalışmaların bu toplantının gayesi, bu hedefi güçlendirip bunu gerçekleştirmektedir. Bu sebepten dolayıdır ki bu toplantıya İslam Aleminin seçkin siyaset adamları, devlet adamları yanında aynı zama İslam aleminin kıymetli ilim adamları da davet edilmiş bulunmaktadır. Çok seçkin zümreyle bu toplantı yapılmaktadır ve böylece inşaallah çok yakında gerçekleşecek olan İslam Birliğinin şuurlu bir şekilde en sağlam temellere dayanarak teşekkül etmesine hayırlı katkılarda bulunacaktır.
Önce bir defa İslam Birliği hepimizin bildiği gibi çok gecikmiş bir konudur. Daha doğrusu geciktirilmiş bir konudur. Yoksa bugün yeryüzünün haritasını bugün elimize alsak dünya olaylarına bir bakış yapsak gördüğünüz gibi Bosna`da görülmemiş bir katliam soruyor. Azerbaycan`da Müslümanlar, Ermeniler tarafından katlediliyor, Filistin`de 40 yıldan fazla Müslümanlara yapılan zulüm aynen devam ediyor. Keşmir`de yine müslümanlara yapılan zulümler, Cezayir`de aynı zulümler devam ediyor. Libya, Irak gibi kardeş Müslüman ülkelere dış güçler tarafından ambargolar konmuş, insanlık dışı zulümler yapılıyor ve yeryüzünde nerede Müslüman var orada mutlaka Müslümanlara zulüm yapılmaktadır. Bütün bunlara ilaveten hepinizin bilindiği gibi son günlerde bilhassa Batıda, Almanya`da Müslüman işçi kardeşlerimize karşı en şiddetli terör olayları cereyan etmektedir. Dünyanın her yeri alev, alev yanıyor. İşte bu olayların hepsi bize İslam Birliğinin bir an evvel kurulması zaruretini göstermektedir. Her şeyden evvel, şunu belirtmek isterim ki İslam Birliği, hiçbir zaman, hiçbir birliğe, hiçbir kuruluşa karşı olsun diye onların aleyhine, onları tahrip maksadıyla teşekkül edecek değildir. Tam tersine 6 milyar bütün insanlığın saadeti için İslam Birliği kurulacaktır.
Bu gerçeği ortaya koymak için, yeryüzünde cereyan eden bu olayların asıl sebebi hakkında kısa bir tahlil yapmakta yarar vardır. Neden yeryüzünde insanlık bugün bu zulümlerle, bu insanlık dışı katliamlarla, bu çifte startlarla karşı karşıyadır. Çünkü, yeryüzünün üzeri boş değil. Bakınız, nasıl bir pusulayı şurada ortaya koysak, bu pusula coğrafi şimali gösteriyorsa. Niçin gösteriyor bu pusula devamlı coğrafi şimali, çünkü, arzın içinde magma denen bir tabaka var. Bu tabaka arzın etrafında bir misaki kuvvet sahası yapmış. Biz bu kuvvet sahasını gözümüzle görmüyoruz. Ancak, mıknatısı bunun etkisinde kalarak hemen şimal kutbu istikametine doğru dönüyor. Mıknatisi kutup; yani, arzın içindeki magmanın arz içinde meydana getirmiş olduğu mıknatisi alanın kutbu coğrafi şimal kutbu değildir. Grönl`da rastlayan farklı bir kutuptur. Dünyanın neresinde bir pusula koyarsak daima şimal ucu, o istikamete doğru yön alıyor. Niçin. Çünkü, arzın etrafında bir mıknatisi kuvvet alanı vardır.
Fiziki sahada şahit olduğumuz bu olay ideolojik sahada aynen mevcuttur. Dünyada cereyan eden olaylar bugün darmadağınık, tesadüfen meydana gelen olaylar değildir. Aynı şekilde birtakım ideolojik mihrakların sebep olduğu olaylardır. Hepimiz biliyoruz; ki, bu ideolojik mıknatısın asıl kaynağı Batı toplumu içindeki “aşırı mihraklar” dır.
İslam, bütün insanlığa sadet getirmek üzere, yeryüzünde yayılırken Asya`ya gittiği zaman, orada Türk ırkından gelen insanlar var. Bu insanlar aman ne güzel din, arayıp da bulamadığımız şey dediler. Asya`daki insanlar, Müslümanlığa dört elle sarıldılar. Aynı asırda İslam, Tarık`ın İspanya`ya geçmesiyle batıya geldi. Batıdaki kilise taassubu; aman bu İslam`ı halk tanırsa bizim sömürümüz devam etmez. Öyleyse bunu yanlış tanıtalım, bunu yok edelim diyerek ittifak ettiler. Bunun için, yıllardan beri, Haçlı seferlerini yaptılar. Bunun için, birtakım ehli salib mihraklar, bugün, halen batı toplumlarının içersinde yer almış bulunmaktadır. Batı toplumlarının aşırı uçları, işte yeryüzünde bugün çektiğimiz ızdırabın temelinde bunlar yatmaktadır. Bunlar, kendi ülkelerinin yönetimlerini etkilemişlerdir. Bütün katliamlar bu mekanizmayla yapılmaktadır. Biz her aklı selim sahibi batılı aydına içindeki mihraklara uyacağınıza, yeryüzünü fesada vereceğinize, siz bunları ıslah ediniz, davetini, çağrısını yapmaktayız. Çünkü insanlığın kurtuluşu için asıl atılması icab eden adım budur. Fakat ne yapacağız? Şu a bu mihraklar mevcuttur. Bu mihraklar batı ülkelerinin yönetimlerini, lobilerle etkileri altına almışlardır ve yeryüzünün her tarafını fesada vermektedirler. Bu mihrakların inancında Müslüman dendiği zaman yok edilmesi icab eden bir varlık inanışı yer almaktadır. İşte, bugünü Bosna`da gördüğünüz milyonlarca Müslüman’ın yok edilmesi ameliyesi temelde bu inançlardan ileri gelmektedir. Amerika`nın, Batı`nın bu soykırıma karşı seyirci kalmasının temelinde de aynı inançlar, aynı mihraklar yatmaktadır.
Halbuki, Elhamdülillah biz Müslüman’ız. Bizim gayri müslim, bir Yahudi, Hıristiyan dinine mensup bir insan gördüğümüz zaman, bu-insan yok edilmelidir, diye içimizden herhangi bir düşünce geçir mi? Haşa, tam tersine, bu da Allah`ın kuludur, keşke Müslüman olsa da, bu da dünyada saadet bulsa, bu da ahirette saadet bulsa isteriz. İşte; Hak ile Batıl arasında fark buradan başlıyor, buradan ileriye geliyor.
Batı yeryüzünü fesada sokuyor. Çünkü, bugünkü batının medeniyet kökleri, eski Roma’dan, Roma`nınkisi ise eski Yunan, onun kökü eski Mısırdan Firavunlardan geliyor. Bu düşünce tarzında, kuvvet üstün tutulmaktadır. Firavunlar halka zulmederken biz size zulüm edeceğiz diye yapmazlardı. Yaptıkları zulümleri tam tersine bu bizim yaptığımız hakkımız derlerdi. Ama onların hak anlayışları yanlıştı. Firavunların anlayışlarına göre Hak anlayışında hak dört sebepten doğmaktadır. Kuvvet bir hak sebebidir. Menfaat bir hak sebebidir. Çoğunluk bir hak sebebidir. İmtiyaz bir hak sebebidir. Onlar bu dört faktörü bir hak sebebi olarak kabul etmektedirler. İşte zalim olmalımın temelinde inanışlarında, medeniyetlerinde, düşüncelerinde bu ana fikrin hakim olması, her şeyin temelini teşkil ediyor.
Buna mukabil insanlığa, peygamberlerin getirdiği hakiki hak anlayışında ise, hak, evet dört sebepten meydana gelir ama bu söylediğimiz sebeplerden hiçbirisi hak sebebi olamaz. Hakiki hak anlayışında hak şu dört sebepten ileri gelir. Birincisi insan hakları, ikincisi emek bir hak sebebidir. Üçüncüsü adalet gereği doğan hak, dördüncüsü de karşılıklı rıza ile mukavele yapılmış olan anlaşmalardan doğan haktır. Bu hakiki hak anlayışı yeryüzündeki bütün insanlar için dil, din, ırk farkı gözetmeksizin, şu beş temel hakkı tanır. Bunlardan bir tanesi, yaşamak hakkıdır. Herkesin yaşaması teminat altına alınması gerekir. İkincisi, mülkiyet hakkıdır. Çalışmış, helalinden kazanmış, artık onun kazığı mülkiyetine dokunulmaz. Üçüncüsü, aklın korunması hakkıdır. Dördüncüsü neslin korunması hakkıdır, ırz ve namusun korunması. Beşincisi ise inanç hakkıdır, inanç hürriyetidir. Her türlü inanç için de, inanç hürriyetini tanır, inanç hürriyetinin de ayrılmaz dört tane mühim parçası var. Bunlardan bir tanesi, ifade hürriyetidir. Herkes hangi inanca sahip olursa olsun inancını rahatlıkla ifade edebilmelidir. İkincisi tedris hürriyeti. Kendi inancını isteyenlere öğretebilmelidir. Üçüncüsü örgütlenme hürriyeti, aynı şekilde inanan insanlar, beraberce cemiyet kurarak çalışabilmelidirler. Dördüncüsü ise, inancını yaşama hürriyeti, İbadet hürriyetidir. İnsanlar kendi inığı gibi yaşadığı zaman saadet bulurlar Yoksa başkasının inancına göre yaşamaya mecbur edilirlerse, bu zulüm olur. İnancına göre yaşama hürriyetinin ayrılmaz bir parçası da özel hukuk seçme hakkıdır. Bir insan kendi inancıma göre hukuk seçebilmelidir. Yeryüzündeki hukuk düzenleri insanlığa saadet getirebilmek için çok hukuklu düzen almak mecburiyetindedir. Ne yazık ki ta Firavunlardan, eski İran`dan, eski Roma`dan gelen bugünkü Batı zihniyeti, batıl bit hak anlayışına sahiptir. Bundan dolayıdır ki yeryüzünü fesada vermektedir. İşte bu körfez petrolünde benim menfaatim var diyor. Menfati bir hak temeli saydığı için körfezde bir ülkeyi yerle bir ediyor, aynı şekilde Amerika`da beyazlar siyahlan köle gözüyle görüyor. Çünkü beyazlar kendilerine imtiyaz tanıyor. Hangi meseleyi alıp tahlil edecek olursak batının bugünkü inancında Firavunların inancının hakim olduğunu görüyoruz. Onun için Bosna`da bu zulmü yaşıyoruz. Onun için Azerbaycan`da, Keşmir`de bu zulümleri yaşıyoruz. Onun için 19 seneden beri huzur içinde olan Kıbrıs`ı dahi tekrar Bosna`ya çevirmek için hesap peşinde koştuklarına şahit oluyoruz. Bütün bu gördüğümüz olayların temelinde işte bu firavuni zihniyet yatmaktadır. Kendileri bunu neden yaptıklarım bilmiyor. Çünkü bir şeyi doğrusunu bilmeyen, yanlışı bilemez. Bir insan iki kere ikinin dört ettiğini bilirse 3,5,7`nin yanlış olduğunu bilir, ama iki kere ikinin dört ettiğini bilmiyorsa üçü de doğru zanneder, beşi de, yediyi de doğru zanneder. Bundan dolayıdır ki Batı`daki bu insanların ıslah edilmesi lazım geliyor. Bunlar ne yaptıklarının farkında değil. İnsanlığa yapılacak en büyük iyilik bunları ıslah etmektir. Bunlara gerçek hak anlayışını öğretmektir. Bunları terbiye etmektir ki, insanlık huzur bulabilsin. İşte bütün bu oylar, bütün bu gerçekler yüzünden bugün maalesef yeryüzü bir kan çanağı haline dönmüştür. Bu haksızlıklar, bir zulüm dünyası haline dönmüştür.
İnsanlık bu durumdan nasıl kurtulacak, bunun bir tek çaresi vardır. Yeniden hakiki hak anlayışına dönmek, bütün dünyada Adil Düzeni kurmak ve bunu yapabilmek için de İslam Birliğini kurmak, İslam Birliği, altı milyar insanlığının hepsine saadet getirmek için. Yeryüzünde herkesin hakkını kendisine vermek için, kurulması lazım gelen bir birliktir. Başkalarına haksızlık yapmak için değil, onların yaptığının tam tersini yapmak için kurulmalıdır.
Şimdi bu bulunmuş olduğumuz sarayın bu konuşmalarımız bakımından çok büyük bir tarihi önemi var. Çünkü bugünkü yaşadığımız olayların tohumu hepimizin bildiği gibi 1897`de Bazel Siyonist kongresinde atılmıştır. Bu kongrede Theodor Hertz hedeflere ulaşmak için 3 maddelik bir plan yaptı. Önce İsrail kurulacak, sonra Büyük İsrail kurulacak, sonra İslam ortadan kaldırılacak ve yeryüzüne İsrail hakim olacak. İsrail`in kurulması için Osmanlının yıkılması lazım. Bunun için İtalyan Emanuel Karasso`yu görevlendirdiler. Bu geldi Selanik`e yerleşti, 1897`de Bazel konferansında hazırlanan planlar mucibince Selanik`e yerleşti Orda bir çok kimseyi etkisi altına aldı. İstanbul`a geldi. Zorla II. meşrutiyeti ilan ettirdi.
Bu meclisi iskat eden Sultan Hamid`in halline karar aldılar.
O günden bu güne kadar tam 84 yıl geçmiş bulunuyor. 83 yıl sonra yani geçen sene Allah`ın lütfuyla Hakkı üstün tutan insanlar, bütün Müslüman ülkelerin temsilcileri bu sarayda toplılar, yeniden bütün insanlığın saadeti için, hak ve adaletin yeryüzünde kurulması için, İslam birliğinin kurulması için, çalışmalarına başladılar. Geçen yıl yapılmış olan çalışmalar bir özet halinde, bir kitap halinde ESAM tarafından basılmış ve bütün delegelere takdim edilmiştir. İnşaallah şu vesika ileride çok büyük mana taşıyan yeni bir dünyanın nüvesi, çekirdeği manasını taşıyan bir önemli tarihi belge olacaktır. Şu a elimde tuttuğum bu çok önemli broşürün içindeki inançtır. Fikirleridir. Bugün Allah`a sürürler olsun bu inanç aynı fikirle, İşte İslam toplulukları arasındaki işbirliğinin ikinci toplantısını yapıyoruz. Önce bir defa şu gerçeklere işaret etmek isterim. Bugün yeryüzünde coğrafi ve siyasi bakımdan 200`e yakın bölünmüş 1.5 milyarlık İslam Alemi. Bu 200`e bölünmüşlük aslında hiçbir zaman Müslümanlara yaraşmaz. Asıl birlik kurması icab eden Müslümanlardır. Çünkü Müslümanlık dini bize dayanışmayı emrediyor. Ama ne yazık ki AT kuruluyor, katolikler, hıristiyanlar kendi birliklerini kuruyor. Orta Amerika, Güney Amerika, Afrika, Pasifik birlikleri kuruluyor. Asıl kurulması gereken İslam birliği geciktiriliyor. Bugün 1.5 milyarlık İslam alemi, şu gerçeği çok iyi biliyor, bir İslam Konferansı var. Bir Arap Birliği var. Ama bunlar dünya siyasetinde Müslümanların haklarını koruyamıyorlar. İşte bakınız Körfez Harbi gibi en mühim mesele söz konusu olduğu zaman, İslam Konferansı iki defa toplı, üçüncü toplantısını bile yapamadı. Bu birlikler sadece Cidde`de mesela Bosna`ya askeri müdahale kararı alınması lazım. Hayır bu müdahale kararı alınmıyor. BM`den Butros Gali`den merhamet isteniyor. Bu nasıl İslam Birliği toplantısı, bu nasıl İslam Konferansı. İçlerindeki birtakım inançlı üyeler gelin müdahale kararını alalım diyorlar, ama Amerika`nın etkisinde bilhassa Türkiye`nin temsilcisi, aman sakın ha bu kararı almayalım, Amerika`nın hoşuna gitmez, diyor böylece bir yıl vakit kaybediliyor ve orada milyonlarca şehit veriyoruz. Öbür taraftan, aynı şekilde Arap Birliği de asıl İslam Birliğini kuracak nüve rolünü oynayamamaktadır. Dolayısıyla 1.5 milyarlık İslam Alemi 200 parçaya bölünmüş olsa da, mutlaka İslam Birliğini kurmak mecburiyetindedirler. Bu birlik bütün insanlığın sürüklendiği felaketlerden kurtulmanın tek çaresidir. Bak, bir Amerika, Irak`ı yok etmek için geldiği zaman 30 ülke birden geliyor. Bugün yeryüzünde hiçbir ülke unutmayalım ki kendi kendini tek başına savunamaz. Onun için yeryüzünde Hakkın adaletin korunması için, Müslüman ülkelerin korunması, Müslüman ülkelerin kendilerini koruyabilmeleri için mutlaka Müslüman ülkeler birlik halinde hareket etmeleri mecburiyeti vardır. Muhterem Pakistan`ın ve diğer Asya`daki ülkelerin kıymetli temsilcileri buradadırlar. Güneydoğu Asya`da 1.5 milyarlık İslam Aleminin en büyük nüfusu toplanmıştır. Burada Pakistan, Bangladeş, Hindistan, Malezya, Filipinler, Endonezya, Afganistan, İran, Öbür taraftan, Türk ırkından gelen Müslümanlar, İşte Kazakistan, işte Kırgızistan, işte Azerbaycan. Balkanlar`daki çeşitli Müslüman topluluklar. Bunları bir sayacak olursak, tam 22 tane topluluk var. Bunların nüfusu da 1.5 milyarlık İslam Alemi içersinde 270 milyon yapıyor. Hiç unutmayalım bugün Kızıl Çin`in içinde dahi 80 milyon Müslüman mevcuttur, diğer taraftan tabii bütün Orta Doğu ve Afrika`da bölünmüş olan Müslüman topluluklar mevcuttur, Müslümanların diğer bir bölümü ise Avrupa`da, Avrupa`nın çeşitli ülkelerinde, Amerika ve Avustralya`da Müslüman topluluklar olarak yaşamaktadır. Bütün bunların yekunu 1.5 milyar nüfus tutmaktadır.
10 Nisan 1993 günü Almanya`nın Bonn şehrinde Avrupa Müslümanları meseleleri konferansında bulunduk. Bu konferansa Alman parlamenteri Stafan KAWARZ, ki Bosna lehine çalışan bir parlamenterdi, Bonn Belediye Başkanı vs. gibi birçok Almanya’nın tanınmış kimseleri iştirak ettiler. Basın ve televizyonlarda çok geniş bir şekilde yankı buldu. Bu toplantıda, gerek Alman parlamenterleri, gerekse Bonn Belediye Başkanı “Bizim anayasamızda bütün dinlere eşit muamele edilmektedir, Avrupa`da yaşayan Müslümanlar bizim için aynı haklara sahip insanlardır.” gibi bildiğimiz klasik edebiyat konuşmalarım yaptılar. Arkalarından kendi huzurlarına çıktım, şunları söyledim. Bizim anayasamızda böyle yazıyor diye siz çocuk mu aldatacaksınız. Bizim de Türkiye`de anayasamızda neler neler yazıyor. Anayasada yazılanlar ne ifade eder. Önemli olan fiili tatbikattır. Bakınız siz burada Müslüman oldukları için Türkiye`den gelen işçileri yakıyorsunuz, kurşunluyorsunuz. Bakınız elimizde koskocaman bir dosya. Aachen`de bir camii açmak için Müslümanlar sizinle nasıl mücadele veriyorlar. Her köşe başında sizin bir kiliseniz var, bırakında bir köşe başında da Müslümanlar bir cami yapsın. Ne zaman bir caminin muhteşem bir cami olacağını gördüler önce bunun parasını siz uyuşturucudan temin edeceksiniz diye yalanlar attılar. Paranın nereden temin edileceği kuruşu kuruşuna önlerine kondu, sonra arkasından evvelce müsaade verilmiş olmasına rağmen, camiin muhteşem olacağını görünce kalleşlik yapıp verdikleri müsaadeyi bozmak için çeşitli bahaneler attılar, sonunda burası terör yuvası olacak dediler. Geçtiğimiz Ramazan Bayramında Viyana`daki 4000 Müslüman bir salonu kiralayıp bayram namazını müştereken kıldılar. Bir Avrupa mecmuası tam 4000 Müslüman secdede iken fotoğrafını almış, fotoğrafın üstüne “Allah`ın askerleri” diye bir manşet atmış ve altındaki açıklama da şu: Bunlar sipere yatmış teröristlerdir. Secdeden kalktıkları zaman bizleri imha edecekler. Şu batının haline bakın siz. İşte bunları, o konferansta, Bonn Belediye Başkanının ve Alman parlamenterlerinin önünde dile getirdiğimiz zaman, Allah Allah demek ki Aachen Belediye Başkanı böyle haksızlıklar yapmış, çok hata etmiş, ben asla bu fikirde değilim, dedi. Konferansın arkasından, öyle mi? Peki öyleyse, yakında Müslümanlar Birliği diye Bonn`da Avrupa İslam Birliği Merkezi yapmak için inşaata başlanacaktır İnşaallah. Bu binanın projesi önünüze geldiği zaman bakalım ne yapacaksınız. Bak kasetlere geçiyor, tatbikatı seyredeceğiz, diyerek kendisini insanlığa davet ettik.
Söylemek istediğim şey nedir? Evet bugün Uralların Batısında 54.5 milyon Müslüman yaşıyor. Bu 54.5 milyon Müslüman’ın Viyana`nın Batısında 15-12 milyonu var. Balkanlarda 15 milyon var, Rusya’da 20 milyon var, bugün Yeltsin`in dosyasında 20 milyon Müslüman var. O konferansta, her şeyi madde madde saydık. İspanya`da ne kadar Müslüman var, İtalya`da ne kadar Müslüman var, Ukrayna`da ne kadar Müslüman var. Belgrad`da, Moskova`da ne kadar Müslüman var. Bunların listesini saydık ve yekûnun 54.5 milyon olduğunu Avrupa’daki Protestanların ise, sadece 43 milyon olduğunu, binaenaleyh Müslümanların bugün Avrupa`da Protestanlardan adet itibarı ile çok daha fazla olduğunu, gözlerinin önüne koyduk, peşinden dedik ki inşallah Bonn`da böyle bir Avrupa Müslümanları birliği binası yapılmak isteniyor. Bu binaya Kohl davet edilecek. Gelecek binanın toplantı salonunda oturacak, karşıdaki ışıklı bir levhada 54.5 milyon Müslüman’ın Avrupa`nın hangi ülkelerinde ne kadar olduğunu ışıklı levhadan okuyacak. Gözüyle görecek ki Avrupa`da 54.5 milyon Müslüman var. Birde O salonun bir tarafında Batılıların Müslümanların aleyhine yaptıkları haksız neşriyat levhalar üzerinde gösterilecek. Öbür tarafta da bu haksız neşriyata karşı Müslümanların verdiği cevaplar, yani gerçekler gösterilecek. Böylece gerçeği görecekler ve kendileri tatbikatta nasıl haksızlık yapıyorlar, bunu da gözleriyle görecekler, işte İslam Birliği kurulurken Avrupa’daki 50 Müslüman topluluğun böyle bir merkezde toplanmasını 22 Müslüman Türk topluluğunun Asya’daki bir merkezde toplanmasını ve Orta Doğu ve Afrika’daki Müslüman toplulukların mesela Mısır da, Kahire`de bir merkez binada toplanmasını, Asya ve Güney Asya`daki Müslüman toplulukların mesela/ Pakistan`da böyle bir İslam Birliği binasında toplanmasını arzı ediyoruz.
İslam Alemi bütün bu parçalara bölünmüş bulunmaktadır Bu coğrafi ve siyasi tahribat bizim kalbimizdeki kardeşliği kaldıramaz. Bugünkü bazı yönetimlerin dış etkiler altında kalmış olması da gene bizi inancımızdan alıkoyamaz. Onun için 200 tane topluluğun temsilcileri mutlaka bir araya gelerek İslam Birliğinin kurulması için her türlü gayreti göstermelidirler. Bir İslam Birliğinin kurulması için mutlaka şu beş adımın atılması lazımdır. Bu 200 tane topluluk kendi Birleşmiş Milletler Teşkilatını kurmalı. Dünya siyasetinde tek bir vücut gibi hareket etmelidirler. Şu acıklı halimize bir bakın. 1.5 mimarlık İslam Alemi Butros Gali`den merhamet istiyor. Ne olursun sen karar al da Bosna`ya öyle müdahale edelim, diyor. Bu nasıl dünya, bu nasıl millet, bu nasıl acıklı bir hal Ne vakte kadar devam edecek bu hal Öbür taraftan elbette bütün bu Müslüman topluluklar kendi yönetimlerini etkileyerek İslam Natosu`nun kurulması gereklidir. Müslüman ülkeler, uçuklarını, tanklarını, füzelerini kendileri yapmalıdırlar. Start etmelidirler ve düşman daha üstün silaha sahip olmalıdırlar. Yine Müslüman ülkeler kendi ortak pazarını kurmalıdırlar. Doları bırakıp kendi para birimine geçmelidirler ve Müslüman ülkeler kendi kültür işbirliği teşkilatını kurmalıdır. Bugün yeşil dolar kağıdıyla bir trilyon sömürü yapılıyor. Çünkü Amerika dışında l trilyon dolar ayrıca Amerika dışında l trilyon dolara endeksli tahvil var. Sarı kağıtla da l trilyon sömürü var. Ayrıca Müslüman ülkeler doları rezerv olarak tutuyor. Türkiye’nin 15 milyar doları Suudi Arabistan’ın 40 milyar doları. Bu ne demek Bu da bir beyaz kağıtla sömürülmek demek. Çünkü bu 15 milyar dolar bizde Merkez Bankasının kasasında durmuyor, bu para yine Amerika`da duruyor. Merkez Bankası`nın çekmecesinde bizim bankada 15 milyar dolar hesabımız var diye bir beyaz kağıt duruyor. Yeşil kağıtla bizi bir trilyon dolar sömürü, san kağıtla l trilyon sömürü, beyaz l trilyon sömürmüş. İşte 1.5 milyar Müslüman toplulukların bugünkü acıklı hali budur. Halbuki vaktiyle Holla Uzakdoğu`yu kendisine müstemleke yapmak istediği zaman daha 16. asırda Kanuni Sultan Süleyman bunu önlemek için İstanbul`dan bir donanma çıkarttı, Mısır`dan bir donanma çıkarttı diğer Müslüman ülkelerden bir donanma çıkarttı. Bu donanmalar açık denizlerde görülünce Hollalılar 4 asır, bir daha uzak doğuyu kendilerine müstemleke etmeye bile akıllarından geçiremediler. Bugün de bütün madenler, bütün her türlü imkanlar Müslüman ülkelerin elinde mevcuttur. Bakınız, Arnavutluk Cumhurbaşkanı geldi, Cidde konferansında 25`er tane uçak verin Tiran havaalanına, 15 dakika sonra Sırpların istediğiniz hedefini bombalarsınız. Buyurun ben sizden rica ediyorum dedi. Bu uçaklar var, bu insanlar var, ama inanç ve siyasi irade yok. İslam Birliği yok. Bu sebepten dolayıdır ki bütün bu dünya olayları karşısında artık İslam Birliğinin kurulması bir gün dahi geciktirilemez. Birliğin kurulması için her şey Müslüman toplulukların, şuurlu, inançlı çalışmasına bağlı.
Batılılar kendi meselelerine sahiptirler. Bakınız rahmetli Faysal 1971 yılında petrol fiyatında ufak bir ayarlama yaptığı zaman, Batılılar enerji komisyonu kurdular. Petrolü bir silah olmaktan çıkartmak için çok ciddi çalışmalar yaptılar ve böylece 40 dolara varili çıkmış olan petrolü 6 dolara düşürdüler. Atom santrallerine geçtiler. Altı aylık petrol ihtiyaçları için depo yaptılar, almıyoruz petrolünüzü diye kafa tutmaya başladılar. Çünkü sahipleri var, çünkü kendi meseleleriyle, ilgileniyorlar. Soruyorum size, İslam Alemi`nin sahipleri nerede? Bakınız MTA`da bizim çok kıymetli bir araştırma dairesi başkanımız var. Ben, diyor Ortak Pazar`a gittiğim zaman bir proje gördüm. Bu projede, İngiltere`de Galler`deki Fosfat yataklarının işletmesine dair maden projesi. Bu fosfat yataklarına bir de baktım ki zenginlik derecesi 4.5. Kendilerine dedim ki, siz deli misiniz toprağı eritmek için bu kadar enerji boşa harcanır mı? Gelin bizim Mardin`deki Mazı dağında 80-90 tenyörlük dünyanın en zengin fosfat yatakları var. Buyurun bu fosfat yataklarını çalıştırın. 3-4`lük fosfat yatağı ile boşuna uğraşılır mı? O zaman güldüler ve bana dediler ki: Bak biz ortak pazar olarak düşünüyoruz ki bir gün Amerika bize de ambargo koyarsa ve bizim kontrolümüzdeki Müslüman ülkelerden; Cezayir`den, Tunus`tan, Fas`tan fosfatımızı alırız. Kontrolümüzdeki Müslüman ülkelerden de fosfat almamızı engellerse işte o zaman fosfat ihtiyacımızı karşılamak için ortak pazar içindeki en uygun imkan olarak Galler`deki bu fosfat yataklarını çalıştırmak imkanımız elimizde kaldığı için bu projeyi hazırlıyoruz. Dikkat buyuruyor musunuz Muhterem Kardeşlerim? Batı kendi meselelerine nasıl sahip çıkıyor, kendi işleri için nasıl planlı programlı hazırlık yapıyor. Peki Batı şimdi geliyor istediği ülkeye ambargo koyuyor, istediği silahı size vermiyorum diyor. Bu ekonomik,siyasi ve askeri ambargolar karşısında Müslüman ülkeler nasıl kendi işlerini devam ettirecekler, nasıl aralarında işbirliği yapacaklar, nasıl kendi silahlarını kendileri yapacak, nasıl ekonomilerini kendi aralarında yürütecekler? Kim? Bunun sahibi var mı?
İşte bundan dolayıdır ki, Sultan Hamid`in sarayında 200 tane Müslüman ülke temsilcileri bu yıl ikinci defa bir araya gelmişlerdir. Şu topluluk, inşaallah çok yakında, inşaallah resmen teşekkül edecek olan İslam Birleşmiş Milletleri`nin bir nüvesidir. Bu şuurla bu topluluk ikinci yıllık toplantısını yapıyor. Geçen yıl ki bu 1.5 milyarlık İslam Alemi bir topluluk olarak nasıl bir işbirliği yapacak, nasıl menfaatlerini koruyacak, nasıl yüklenecek konusun incelemek için burada çeşitli komiteler seçildi; Siyasi İşbirliği Komitesi, Stratejik Araştırma Komitesi, Tanıtım İşbirliği Komitesi gibi komiteler seçildi. Bu yıl bu komitelere ilaveten bütün Müslüman ülkelere gerçek bir şuur vermek için Eğitim Komitesi`ni, bunlara ilave etmek geçen yıl yapılmış olan çalışmaları bir yıl daha ileriye götürmek ve inşaallah en kısa zama bu ilmi hazırlıkları kuvveden fiile çıkarına azmiyle burada toplanmış bulunuyoruz.
İnşaallah, siyasi olaylar da bütün Müslümanların lehine gelişmektedir. .Çünkü, sevinerek bütün Müslüman ülkelerden gelen kardeşlerime müjdeliyorum ki, işte Türkiye`de, RP`nin 1991 yılında yapılan seçimlerde başa güreşen parti haline gelmiştir. 1994`e sadece 9 aylık süre var. İnşaallah, 94 Martında 60 milyonluk Türkiye Milli Görüş`e dönecektir ve Mart 94`teki seçim bütün insanlık için dönüm noktası olacaktır. Bu seçimde RP`nin en büyük parti olarak değil, adeta Türkiye`nin tek partisi olarak ortaya çıkacağı aşikardır.
Hepinizi saygı ve muhabbetlerimle selamlar, bir kere daha bu toplantıyı tertipleyen ESAM`a teşekkür eder, toplantımızın hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Allah`tan niyaz ederim.
Esselamü Aleyküm.
MİLLİ ÇÖZÜM MAKALELERİ İÇİN TIKLAYINIZ…