Olaylara ve sebep olanlara bakıyor da hayıflanıyorum; keşke o safiyet günlerim devam edip dursaydı da; insanları (iç dünyalarıyla ve gerçek ayarlarıyla) olduğu gibi tanımasaydım da, huzurlu olsaydım. Her şeyi yüzünden görüp, görüntüsüyle yetinebilseydim de,keşke olanla olması gerekeni bir sanıp, aldansaydım…
Bir zatın:
“Ya hamiyetsiz (yani gayretsiz ve merhametsiz) olaydım, ya da param olsa idi” dediğine eş, ya anlamaz olaydım her işin iç yüzünü, ya da her şey gereğince işleseydi… Heyhat!…
Yine bir merhumun temennisince; Koca karı imanındaki safiyetle kalsam da, güzel görünümlü yüzlerin perdelediği çirkef kuyusu kalplere nüfuz etmesem; herkes gibi ben de sahte tavırları, gerçek zannederek, bundan teselli ve teğaddiyle (yani gıda ve lezzet alıp) mutluluk duysaydım!..
Evet sadece, o sokaklarda organ teşhiri yapan kadın ve erkekler bana hor görünseydi… Sadece kazınık suratlı, fötr şapkalı ve smokin kravatlı mason tipinin soysuzlaştığı kanatıyla kalsaydım!.. Uzun tırnaklı, kot pantolonlu, keçi yürüyüşlü boyalı tavşanların yozlaşmışlığı yetseydi canımı sıkmaya… Namazın erdirici ve kurtarıcı, orucun eğitici ve kutsayıcı, zekatın düzenleyici ve kucaklayıcı, haccın nefsi öldürüp ruhu diriltici ve alemi kuşatıcı hikmetini bir türlü kavramaz ve gereğini yapmazların bedliğine (yani yavan ve yakışıksız haline) hayıflansam… Onlara, sabrın; cennetin anahtarı olduğunu anlatmaya sabrım olsa, nasıl anlatacağımı araştırıp uğraşsaydım. Ve önüne geçip, sormaya vaktim ve şevkim olsaydı, sabrın sırrına ve zaferin anahtarı olduğuna inanmayana;
..
MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ…