ERBAKAN HOCAMIZIN RÜYASI VE UYARILARI
Hükümet ve fert olarak kendi sorumluluklarımızı kuşanmak yerine, ülkemizdeki son felaketlerle ilgili suçu KADERE yükleme yanlışlığını ikaz ve irşat eden
ERBAKAN HOCAMIZIN RÜYASI VE UYARILARI
FATMA BETÜL ERİŞKİN / 05.02.2020 / KONYA
Rüyamda: Kar beyaz rengine boyanmış bir odada oluyorum. Koltuklar, halı ve mobilyalar yepyeni, oda taze ahşap ve yaş boya kokuyordu. Elime bir kahve alıyorum ve tekli koltuğa oturuyorum. Bu esnada, önceki gün üçe bölünen uçak, Van’daki çığ felaketi, geçtiğimiz günlerde yaşanan Elazığ depremi falan birleşerek içimi öyle doldurmuş oluyor ki, “Ülkede ve dünyada son durum ne acaba?” diye kumandayı elime alıyorum ve TV’yi açıyorum. Açtığım kanalda Aziz Erbakan Hocamız, sanki haber sunuyor oluyorlardı. Boyunlarına takılı kulaklıklı bir mikrofon varmış ve mikrofonun ucu mübarek ağızlarının önünde duruyordu. Dünyadan ve ülkeden haberler veriyorlardı. Fakat haber verdikleri, her bölgede ve her olayda, bizzat kendileri; yer, hasar ve olay tespiti, halkla ve yetkililerle röportaj vesaire işlerini de yaparak bildiriyorlardı. Şaşkın bir şekilde izlediğimi görünce, mübarek ellerini uzatıp, elimdeki kahveyi sehpanın üzerine koyuyorlar, elimi tutup beni TV ekranının içine çekiyorlar ve: “Gel, olayları birlikte tetkik edelim. Kahven soğumadan seni geri getiririm!” buyuruyorlardı. Önce Van’daki çığ felaketinin yaşandığı olay mahalline gittik. Karın üç dört metre altına girip, elleri, yüzleri soğuktan morarmak üzere olan bir askerimizin ellerini mübarek ellerine alıp ısıttılar. Mübarek ellerini askerin kalbinin üzerine koyup: “Kalbi sıcak olanın vücudu üşümez!” buyurarak askerin kalbini ısıttılar. Az sonra yukarıya sinyal gibi bir titreşim göndererek, elleri ile ısıttıkları askeri bulmalarını sağladılar. AFAD görevlileri, askerler, vatandaşlar bizi görmüyorlardı. Sonra Erbakan Hocamız, karın üzerinde, mübarek ellerinde mikrofonla, aynı kanaldan canlı yayınla olay yeriyle ilgili ayrıntılı haber ve bilgi veriyorlardı. Ben: “Aziz Hocam, bu çığ olayı, bu kardeşlerimizin burada ölmeleri kader midir?” diye sordum. Erbakan Hocamız: “Şoförün aldığı emir üzerine minibüsü, çığ düşme riski yüksek olan, daha evvel aynı yerde, aynı yükseklikte, aynı yoğunlukta kar yağışı yaşandığı zaman defalarca çığ düşmüş olan yere sürmesi (hatalıydı…) Hatta minibüsün önünde, ismi lazım değil bir milletvekilinin emri üzere, önlerindeki karı temizlemek için birçok iş makinası ile üstelik çığ düşebilir uyarısına rağmen, büyük bir gürültü ile yola devam etmeleri (yanlıştı…) Yamaçtan yuvarlanan karla, üzerlerini 3-4 metre kapatacak şekilde çığ düşmesine rağmen… Minibüstekileri, çığın altından kurtarmak için alanın kaldıramayacağı sayıdaki kalabalıkla, üstelik yeniden çığ düşme ihtimalinin olduğu yere; üzerlerine Bizim ürettirdiğimiz radyoaktif sinyaller veren yer bildirim cihazlarını takmadan; soğuğa dayanıklı ve vücut ısısını düşürmeyip, bir yandan da duruma göre artmasını sağlayan özel donanımlı kıyafetlerin giydirilmemesi (hataydı…) Yetmez; sessiz olunması gereken ortamda, hara güre her ağızdan bir gürültü çıkarılması ve iş makinalarının ekstra çıkarttıkları seslerle ikinci çığın düşmesine (sebep olunması yanlıştı…) Şimdi sen söyle bakalım, bütün bunları kadere yüklemek doğru bir yaklaşım mıdır? Oysa tedbir tevekkülü doğurur, tevekkül de kaderi! Tedbirsizlikleri, akılsızlıkları ve ardından gelecek olan başarısızlıkları kadere mi yükleyelim? Bu, Allah’a yapılır bir şey midir?” buyurdular.
..
Makalenin tamamı için tıklayınız…