DAHİLER, YALNIZ KALINCA DEVLEŞEN İNSANLARDI!
Herhangi bir konuda doğru tespitler yapmak önemli bir aşamadır. Ama yeterli sanılmamalıdır. Bu sorunların nedenlerini ve çarelerini gösterecek teşhis ve tedavi de mutlaka ortaya konmalıdır. Bazıları, Türkiye’nin sorunlarıyla ilgili, bir takım doğru ve değerli tespitler yapmaktadır. Bunların bir kısmı Milli Çözüm Dergimizde de yer almaktadır. Ama bunların önemli bir kısmı teşhiste, yani bu siyasi, iktisadi ve ahlaki sorunların gerçek nedenleri hususunda genellikle yanılmakta ve hatta bazen bilerek konuyu yamultmakta ve muhataplarını yanıltmaktadır. Bunlar tedavi konusunda ise, hiçbir ciddi ve gerçekçi çözüm önerisi ortaya koyamamaktadır. Sadece hayali ve hamasi teklif ve temennilerle oyalanmaktadır.
“Siyasetteki Alternatif Arayışlarının Altında Yatan Gerçek” (03 Temmuz 2006) başlıklı raporda, Erbakan Hoca ve Milli Görüş konusundaki saptamaları, tam bir saptırmacadır: Çünkü bunlar:
Hem daha önceki 28 Şubat değerlendirmeleri ve tespitleriyle, çelişkili bulunmaktadır. Üstelik Saadet Partisi’nde Recai Kutan’a alternatif Genel Başkan adaylarıyla ilgili tahlil ve tahminlerinde oldukça yüzeysel ve hatta hissi davranılmıştır. Bu kişileri doğru dürüst tanımadıkları, sadece marazlı basının, kasıtlı pohpohlarına kapıldıkları anlaşılmaktadır. Kaldı ki Erbakan Hoca, Recai Bey’i de diğerlerini de herkesten daha iyi tanıyıp durmaktadır. Kimin hangi koltuğa taşınacağı ve bununla hangi sonuçların amaçlandığı Onun stratejik kararıdır.
RTE’yi iktidara taşıyanlar da, MSP ve RP’nin örgütsel yapısı değil, 28 Şubat’ın mimarları ve Erbakan’dan kurtulma amacındaki Siyonist sermaye kodamanlarıdır… Milli Görüş’ün dönekleri ve örgütleri sadece birer basit figüran ve “kara siyaseti aklama aletleri” olarak kullanılmıştır. “Erbakan’ın öngörüsüzlüğü” iddiasına gelince… Bunu “harita üzerinde harp kazanan” feraset hadımlarına değil de, dünyanın dengesini dejenere eden gücün sahibi Siyonist hasımlarına sormak lazımdır… Çünkü Erbakan’ı en iyi, düşmanları ve Siyonist şeytanları tanımaktadır. ABD’yi ve AB’yi güdümüne alan Yahudi Lobilerin patronları, Erbakan’dan kurtulmak için kırk yıldır, en adi yöntemlere başvurmakta, ama bir türlü başa çıkamamaktadır. Ve işte son çaresi: Erbakan’a hıyanet edenleri baş tacı yaparak iktidara taşımaktır! Ama bilmiyorlar ki, büyük liderler, yalnız şahsiyetlerdir. Çevreleri boşaltılınca, daha da güçlenmektedir.
Evet, “dahiler, yalnız kalınca devleşir”
Bunun en çarpıcı örneği Mustafa Kemal’dir. O “sırdaşı ve silah arkadaşı” diye bilinen kimselerin bile, ayrıca yükünü çekmiş ve onları idare etmiştir. Rahmetli Necip Fazıl’ın, Atatürk’ün vefatı münasebetiyle yaptığı ve kaleme aldığı tarihi tahlilleri de bu yöndedir:
“O, en iyimser kimselerin bile kurtuluş ümitlerini tamamen yitirdiği ve karamsarlığın bütün bir milleti perişan ettiği uğursuz bir ortamda ve en olumsuz şartlarda bile; inancını, azmini ve kararlılığını bir an kaybetmeyen, Milli hedef ve hareketinden asla vazgeçmeyen, dostlarını ve düşmanlarını iyi tanıyıp idare etmesini bilen; ender ve lider bir şahsiyettir.” şeklinde özetlenecek tespitleri bir gerçeğin ifadesidir.[1]
Kader, Mustafa Kemal’e: “Anadolu arsasındaki Osmanlı enkazını kaldırmak; ama aynı inanç ve ideal temelinde ve çağdaş ihtiyaçlar istikametinde, Türkiye merkezli yeni bir barış ve bereket medeniyetine zemin hazırlamak” yetkisini ve yeteneğini vermiş gibidir.
Atatürk kendi iradesini ve tehlikeli tercihini, annesinin arzu etmemesine rağmen öz mesleğine-Askerliğe ilk adımını Selanik Askeri Rüştiyesine girmekle göstermiştir. Manastır Askeri İdadisini de başarıyla bitirdikten sonra, 13 Mart 1899’da Mustafa’ya Kemal de eklenmiş olarak, 1283 Apolet numarasıyla Onu Harbiye sıralarında görüyoruz. Kendine güvenen, yetişmek ve ilerlemek isteyen, düşünmeyi ve fikir üretmeyi seven bir Harbiyelidir… O zamanki yokluklar ve yetersizlikler içerisinde dahi güzel yazı yazmak, güzel konuşmak yeteneğini artırmaya çalışan bir askerdir. İnandı, çalıştı ve başarıverdi! 10 Şubat 1902’de 1472 sicil numarası ile 459 mevcut içinde 8.’likle piyade sınıfına intisap ederek Harbiye’yi bitirdi. Mektebi en parlak şekilde bitirenleri Kurmay sınıfına ayırmak usulden olduğu için, Mustafa Kemal’i de Kurmay sınıfına seçtiler. Bu safhada O’nun meşgalesi artık yalnız dersler değildir. Memleket sorunları ile de ilgilenmektedir. Milletini ve devletini dert edinmiştir. Yani asli görevini unutmayan birisidir… İşte bu hava içerisinde okulu 5.’likle 11 Ocak 1905 yılında bitirmiştir. Artık Mustafa Kemal 24 yaşında, mücadele dolu bir geleceğe namzettir. Azimli genç bir Kurmay Yüzbaşı olarak, takdirin cilvesi Milletin hizmetindedir. Şam ve Yafa’da bahtsız görevlere tayini… 31 Mart olayında Hareket Ordusu Kurmaylığına getirilişi… Siyasi olaylara itilişi… Ama bunlar Ona hiç de sevindirici gelmemiş ve Ordunun politikaya karışmaması fikrini daha da kuvvetlendirmiştir.
..
MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ…