4+4’LÜK SAHTEKÂRLIK!
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, aralarında zorunlu eğitimi 12 yıla çıkaran ‘4+4+4’ yasası ile kamu görevlilerine toplu sözleşme hakkı tanıyan yasanın da bulunduğu dört kanunu onayladı. ‘4+4+4’ kanununa göre, ilköğretim kurumları; 4 yıllık zorunlu ilkokullar, 4 yıllık zorunlu ve farklı programlar arasında tercihe imkân veren ortaokullar ile imam hatip ortaokullarından oluşacaktı. Zorunlu ilköğretim çağı, 6-13 yaş grubundaki çocukları kapsayacak; Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamberimizin (SAV) hayatı, ortaokul ve liselerde seçmeli ders olarak okutulacaktı. İlköğretim kurumları tanımlanırken, “imam hatip ortaokulları” da bu tanımda yer almıştı. Ortaokullar ile imam hatip ortaokullarında; lise eğitimini destekleyecek şekilde öğrencilerin yetenek, gelişim ve tercihlerine göre seçmeli dersler oluşturulacaktı.
Yeni Yasanın Kuralları
· Eğitim artık 8 değil 12 yıl “zorunlu” olacaktı. Yani, yasanın uygulamaya girdiği yıldan itibaren okullarda sadece lise bitirenler mezun olacak, 8 yılı bitirmek diplomaya hak kazanmak anlamını taşımayacaktı.
· Zorunluluk süresi 12 yıla çıkan eğitim 4’er yıllık 3 kademe halinde uygulanacaktı.
· Eğer yasanın 2012-13 öğrenim yılından itibaren uygulanmasına karar verilirse, bu yılın Eylül ayında 72 ayı doldurmuş olan çocukların ilkokula yazdırılması zorunlu kılınacaktı.
· Yine yasa 2012-13’de devreye girecekse, aynı yıl ilköğretimin 8. veya daha alt sınıflarına devam edeceklerin liseye de devamı zorunlu olacak, okuldan ayrılınamayacak, diploma alınamayacaktı.
· Yasa 2012-13’de devreye girecekse, bu yıl ilköğretim dördüncü sınıftan beşinci sınıfa geçenler Eylül’den itibaren “ortaokul” öğrencisi olacaklardı. Yok yasanın uygulaması 2013-14’e bırakılacaksa, bu yıl ilkokul 3. sınıfı bitiren öğrenciler, gelecek yıl yabancı okulların ortaokul bölümlerine girebilmek için sınava katılacaktı.
· Yasa uygulamaya girdiğinde “ortaokul” öğrencisi olacaklar, isterlerse bazı seçmeli ders paketlerine katılacaktı. Bu paketler içinde içeriği ve ismi belli sadece iki ders yasada vardı: Kuran’ı Kerim ve Peygamberin Hayatı. Geri kalanların ne olacağını Milli Eğitim Bakanlığı sonradan duyuracaktı.
· Ortaokul öğrencileri, bazı mesleki ve teknik paketleri seçmiş olsalar dahi çıraklık programlarına katılmayacaktı. Çıraklık ancak lise aşamasında mümkün olacaktı.
· Yasa, seçmeli ders paketlerinin yolun bir yerinde değiştirilebileceğini, bir seçimden vazgeçilebileceğini söylüyordu ama bunun biçimini ve kriterlerini bakanlık koyacaktı.
· Yasa, seçmeli derslerin not ortalamasına katkısı hakkında hiçbir şey söylemiyordu. Bunu da bakanlık tasarlayacaktı. Bu, belki de en kritik konuyu oluşturmaktaydı.
· Ortaokulu bitirenler, dört yıllık liseye geçişte, mezun oldukları pakete uygun okullara alınacaktı. Lise seviyesindeki okulların mümkün olan bütün genel paketleri sunabilmesi isteniyordu ama konu teknik eğitim olunca o tür paketler uzmanlaşmış okullar da olacaktı. Bunu ve teknik eğitimin işleyiş biçimini yine bakanlık ayarlayacaktı.
· Örneğin engellilere verilen “evde eğitim” veya “kaynaştırma eğitimi” gibi özellikli eğitimin nasıl sunulacağı, sunumda bir değişiklik olup olmayacağı açıklanmamıştı.
· Yasanın yürürlüğe girmesiyle birlikte Türkiye’nin ortalama eğitim süresi uzayacaktı. Ama özellikle lise seviyesinde yakın zaman içinde ciddi bir derslik ve öğretmen açığı oluşacaktı; çünkü artık aynı ilköğretimde olduğu gibi lisede de hedef yüzde 100 okullaşma oranı olacaktı. Bu orana yaklaşılacak olursa da derslik ve öğretmen açıkları ortaya çıkacaktı.[1]
4+4+4’le “İkili Eğitim” Tekrar Başlayacaktı.
Kanuna göre Eylül sonu itibariyle 5 yaşını tamamlayıp 6 yaşından gün alanların zorunlu ilköğretim çağına girmiş sayılacağından 1 milyon 250 bin civarında yeni ilave öğrenci alınacaktır.
Bütün il müdürlerine, aynı mahalledeki bir ilköğretim okulunu ilkokul, diğerini ortaokul olarak ayırmaları talimatı yollanmıştır. Bina ayırma büyük şehirlerde kolaydır, ama yerleşim yeri küçüldükçe, birden fazla ilkokul olmayan yerler vardır. Orada da ortaokul öğrencileri sabahçı, ilkokul öğrencileri de öğlenci olarak okumak zorunda kalacaktır. Yani ikili eğitim yaygınlaşacaktır. Bu yıl 8. sınıfı bitirenler otomatik olarak liseye kayıt olacağından, bunun lise 1’inci sınıflarda ilköğretim 1’lerdeki gibi öğrenci sayısını artıracaktır.
Hafif müfredat uygulanacaktı
1. sınıflara anasınıfıyla 1. sınıf müfredatının harmanlanmasıyla elde edilmiş daha hafif bir müfredat uygulanacak, yaş farkı olan öğrencilerin ayrılması “çok gerekli sayılmayacaktır.” “Bu sene ilkokul 1. sınıfa başlayacak öğrenci sayısı çok ciddi artacağından şube sayısı da çoğalacak.” 5. sınıftaki sınıf öğretmenleri orada kullanılacaktır. Öğretmen açığı sınıf değil branş öğretmenlerinde ortaya çıkacaktır. Yeni konulan seçmeli dersler dolayısıyla “Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamberimiz”in hayatı dersleriyle ilgili oluşacaktır. Bu derslere, din kültürü ve ahlak bilgisi dersine giren öğretmenlerden, imam hatip liselerinde meslek liselerine giren öğretmenlerden yararlanılmaya çalışılacaktır.[2]
Şevki Yılmaz’ın AKP yalakalığı!
“Milli, Medeni ve Manevi Eğitimde başlatılan hamleleri bizlere gösteren Yaratıcımız, Yaşatıcımız ve Yöneticimiz Allah(c.c)’a sonsuz hamd ve şükürler olsun. Kesintisiz eğitimin kaldırılarak, yerine sahasında ehil, dindar bir neslin yetiştirilmesini hedefleyen kesintili eğitime geçiş; şirk, zulüm, imansızlık, ahlaksızlık ve her türlü cehalet bataklığını kurutmaya yönelik ilk adımdır. Ana hayat Yasamız Kur’an-ı Kerim’in ve eşsiz Liderimiz, başöğretmenimiz ve Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) Efendimiz’in hayatı ve mücadelesini içeren Siyer kitaplarının tüm okullarda tercihli ders olarak okutulması, sevindirici, ama yeterli olmayan bir başlangıçtır.
“Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve bütün mü’minlerin hanımlarına; (Toplum içine veya kendilerine nikâh düşen namahremlerin yanlarına) çıktıklarında tenlerini göstermeyen, vücut hatlarını belli etmeyen elbiselerini giyerek çıkmaları hususundaki örtü emrimi duyur. Bu onların, vakar ve heybetleriyle hür kadınlar olarak tanınıp, kendilerine hürmet edilmesine; sarkıntılık yapılmamasına, incitilmemelerine en uygun bir örtünmedir. Allah çok bağışlayıcı ve engin merhamet sahibidir. (Ahzab S.59)” İlahi mesajına uyularak tüm resmi dairelerde ve okullarımızın tamamında da keyfi ve çağdışı tesettür (örtü) yasağı artık kaldırılmalıdır…
…İmam Hatip Liselerindeki örtü yasağını hükümeti kurduğu hafta kaldırtan bugünkü iktidarımızı tebrik ediyoruz. Anayasa referandumunun sağladığı haklarla da, üniversitelerde yıllarca devam eden keyfi örtü yasağını da geçen sene kaldırmayı, Allah’ın (cc) lütfuyla gösterdiği akıllı siyaset ve sabır sayesinde başaran iktidarımıza yeni haklar için “durmak ve yorulmak yok, yola devam!” diyoruz.[3]” diyen Şevki Yılmaz, ya yeni eğitim düzenlemesinin perde arkasını bilmiyor, “cahil cesur olur” cinsinden palavra sıkıyordu veya Müslüman halkımızı aldatmaya çalışıyordu.
4+4+4’ün Perde arkası
1-Bu yeni eğitim Kanunuyla, “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi” dersi mecburi olmaktan çıkartılıyordu. 12 Eylül sonrası Anayasaya konulan ve Kenan Paşa’ya düşmanlığın baş nedenini oluşturan bu kanuna, dinsiz çevrelerin bütün tepki ve taleplerine rağmen dokunulamıyordu. Şimdi Avrupa Birliğinin çok ısrarcı talimatları sonucu, AKP hükümeti “4+4+4 düzenlemesiyle, İmam-Hatiplerin orta kısmını açıyoruz ve Kur’an’ı Kerim’i seçmeli ders yapıyoruz” kılıfı ve kahramanlığı altında, Din eğitimini mecbur kılan anayasa maddesini ortadan kaldırıyordu. Yani din öğretimi ve manevi eğitim sahasında bir kazanım sağlanmıyor, tam aksine geri adım atılıyor ve 12 Eylül 1980 öncesine dönülüyordu.
2-Bağımsız Kürdistan’ın ilk aşaması olan “Güneydoğu’ya özerklik” planı gereği, “Eğitimin Kürtçe yapılması”na zemin hazırlamak ve meşruiyet kazandırmak üzere “Okullarda seçmeli ders olarak Kürtçe’yi okutmanın” önü açılıyordu. Ve zaten bu konuda Başbakanın özel temsilcisi sıfatıyla Oslo’da PKK ile görüşen, ardından MİT Müsteşarlığına getirilen Hakan Fidan’ın, PKK yetkililerine ve AB görevlilerine, Sn. Recep T. Erdoğan adına söz verdiği konuşuluyordu.
3-Toplum: “İmam Hatipleri yeniden açan Dindar Başbakan, Kahraman Erdoğan” sloganlarıyla avutulurken, BOP çerçevesinde ve Büyük İsrail kurulsun diye, Türkiye’nin Suriye müdahalesine yönelik muhtemel tepkiler törpülenmeye çalışılıyordu.
4-Artık kara tahta yerine öğrenciler tablet bilgisayar kullanacaktı. Eh ilk bakışta güzel ve gerekli bir aşamaydı. İşte 4+4+4 önerisine eklenen bir madde ile, bu tablet bilgisayarlarının satın alımı, “Kamu İhale Yasası” kapsamından çıkarılıyordu. Yani, yandaşlara yaklaşık 10 Milyar Liralık yeni bir vurgun kapısı açılıyordu. Ve tabi, bir yandan bu faizci ve rantiyeci Kapitalist sömürü sistemine ve onun patronu ABD’ye teslimiyet ve hizmeti ibadet sayan, öte taraftan “Bankaların verdiği promosyon faiz mi, caiz mi?” (Bak.11 Nisan 2012 Zaman sh.28) diye riyakarlık ve takva numarası yapan Zaman ve Akit gibi din istismarcısı yalaka yazarların hiçbirisi, tek kelime olsun bu soruları gündeme taşımıyordu.
5-Türkiye, dışarından verilen özel ilaçlar ve serumlu gıdalarla ölüm öncesi, geçici ve yanıltıcı bir şişmanlama ve rahatlama süreci yaşayan Verem hastaları gibi; şimdi ekonomik bir çöküşün eşiğine dayanmış bulunuyordu. Bütün fabrikaları satılmış ve kapatılmış, bütün stratejik kurumları ve kazanımları özelleştirme diye, hem de çoğu küresel sermayeye peşkeş çekilip elden çıkarılmış ve Türkiye ve Osmanlıyı batıran “Düyunu Umumiye-Genel Borçlar”dan daha beter bir gizli esaret altına alınmıştı.
Çöküşe yaklaşırken zafer çığlıkları atılmaktaydı!
Koca Osmanlı imparatorluğunu çökerten neydi? Emperyalizm vaatlerine kanıp, gırtlağına kadar borca girmesi, sonunda yarı sömürge haline gelmesi, dizginleri yabancılara teslim etmesi değil miydi?
Düyunu-Umumiye ne demektir? Osmanlı’nın 1875’te biriken borçlarının yüzde 50’sinin ödeneceği vaadini yerine getirmemesi yüzünden Avrupa’nın Ruslar marifetiyle Osmanlı’yı sıkıştırmasının sonucu, moskofların gelip Yeşilköy’e dayanması değil midir?
1878 Berlin Kongresi’nde Osmanlı delegesi Kara Todori Paşa’nın itirazları işe yaramamış. “Düyunu Umumiye idaresi kanunu” zorla dayatılmıştı. Aslında Osmanlı’nın boynuna asılan bu ilk ölüm fermanı sayılmazdı. Önce 1838 İngiltere’yle yapılan ticaret anlaşmasıyla, gümrük kapıları tüm batıya açılmış ve batı sermayesi adeta Galata bankerleriyle yarış derecesinde o açılan kapıdan içeri akmaya başlamıştı.1839 Tanzimat hareketiyle İngiliz Büyükelçisi Lord Stratfort Canning ve Büyük (Mason) Reşit Paşa Tanzimat-ı Hayriye’yi (!) açıklamıştı. Artık borçlanma için yüzde 6 faizle dışarıdan istediğiniz kadar para alınacaktı. Duyunu Umumiye’nin el koyduğu ve Türk halkından alınan vergilerden, biriken borçlar için alınan para önce 2 milyon 500 bin liraydı. Osmanlı lirası tutarındaki geliri kontrol eden kurum 1911-1914 arasında tam 8 milyon 258 bin liraya çıkmıştı. Bütün devlet gelirlerinin %31.5’i Düyunu Umumiye’ye akıtılmaktaydı. Kurumda 8 bin 931 memur çalışıyordu. Taşrada idarenin 693 memuru vardı. Bu şu demekti: ”Osmanlı’nın borcuna mahsuben tüm gelirleri artık Düyunu Umumiye’nin kontrolü altındaydı.” Savaş başladığında Osmanlı’nın borcu gelip gırtlağına dayanmıştı.
Mondros Mütarekesi imzalandığında Türk toprakları yabancıların elindeydi, yani hacizdeydi. Sonunda bu borcu, T.C. Hükümetleri kuruşuna kadar ödemiştir. Atatürk şöyle diyordu: “Yabancı sermaye ile ilişkilerinizi, kendiniz tanzim edemezseniz, bağımsızlığınız yok demektir!”
Şimdi AKP sayesinde Türkiye’nin geldiği durum nedir? En son bilgi ve verilere göre 600 milyar dolar iç ve dış borç yüklenilmiştir. Ne kadar uzak dursa da IMF, Türkiye’yi ya bizzat kendisi, ya da çeşitli kurumları tarafından yönlendirmektedir. Bu duruma göre iktidarlar ABD ya da dostları ne isterse onu yapmaya zorunlu değil midir? Suriye’nin üzerine saldırmak için neden hazırlık içindeyiz?[4]
Türkiye fiilen kuşatılmıştı!
ABD, İsrail ve Yunanistan’ın Akdeniz’de ortak yaptığı “Noble Dina” tatbikatının senaryosundaki “düşman güçlerin” Türk Hava Kuvvetleri’ne benzemesi dikkat çekiyordu.
Yunan basınına göre, tatbikatın amacı “Rumlara ait doğalgaz platformlarına yapılacak saldırıya nasıl karşı konulacağını planlamak” olarak gösteriliyordu. Yunanistan, İsrail ve ABD’nin Doğu Akdeniz’de başladıkları “Noble Dina” adlı hava, deniz ve denizaltı tatbikatıyla ilgili ilginç bir detay ortaya çıkıyordu. Tatbikatın ilk aşaması Antalya’nın Kaş ilçesi karşısındaki Meis Adası ile Kıbrıs Rum Kesimi arasında gerçekleşiyordu. Kıbrıs’ın güneyi ve İsrail’in Hayfa limanında devam edilecek tatbikata Yunanistan dört adet F-16 savaş uçağı 1 fırkateyn ve 1 denizaltı ile katılıyordu. ABD tarafından ise 6’ncı Filo tatbikatta yer alıyor, tatbikata üç ülkeden toplam 10 adet savaş gemisi ve hava araçları katılıyordu.
Yunanistan’dan yayın yapan Defencenet isimli askeri haber sitesine konuşan Yunan kaynaklar, “tatbikatta kullanılan simülasyonda düşman güçlerinin Türk Hava Kuvvetleri’yle aynı özellikleri taşıdığını” söylüyordu.
Türkiye’den “Anadolu Kartalı” yanıtı
Türk Silahlı Kuvvetleri, bölgedeki sıcak gelişmeler doğrultusunda Konya merkezli “Anadolu Kartalı Tatbikatı”nı Akdeniz’e genişletiyordu. Bu tatbikata daha önce Akdeniz dahil edilmiyordu. Bu yıl, Akdeniz ve Orta Anadolu’nun tatbikat bölgesi kapsamına alınması, sıcak gelişmelerin yaşandığı bölgeye verilecek mesaj olarak değerlendiriliyordu. [5]
ABD-İsrail-Yunanistan tatbikatından ilginç bir ayrıntı
Türkiye’den intikam için ‘Noble Dina’ adı verildi
ABD, İsrail ve Yunanistan’ın Akdeniz’de başladıkları tatbikatın adı, bu ülkelerin, Türkiye’den intikam alma amaçlarını ortaya koyuyordu. Tatbikatın adı “Noble Dina”, Türkçe ifadesiyle “Asil Dina” anlamına geliyordu. Dina kelimesi ise “Yargılanan, temize çıkarılan” anlamında kullanılıyordu.
Tevrat’ın Yaratılış bölümünde; Dina, Hz. Yakup’un ilk karısı Lea’dan olan kızıdır. Kenanlı (Filistinli) prens Şekem, Dina’yı kaçırıp ırzına geçip bırakmıştır. Bunun üzerine Dina’nın ağabeyleri Şimon ve Levi, kardeşlerinin intikamını almak için Şekem’i sıkıştırmıştır. Şekem, Dina’yla evlenmek istediğini, bunun karşılığında ülkesinde mülk edinmeleri, toprak almalarını ve ticaret yapmalarını teklif edip canını kurtarmaya çalışmıştır. Dina’nın kardeşleri tüm bunları kabul etmekle beraber, “Sen de bizim gibi sünnet olursan, bizim gibi inanırsan bu olabilir” demiş, Şekem ise mecburen kabul etmek zorunda kalmıştır. Ve halkına, İsrailoğullarıyla dost olacaklarını anlatıp onların dinine girmelerini sağlamıştır. Ancak Yakup’un oğulları çok geçmeden şehri yağmalamış ve Şekem’i öldürüp bölgeye hâkim olmuşlardır.
Şimdi Akdeniz’deki tatbikat senaryosuna göre, Kıbrıs Rum Kesimi-İsrail ortak doğalgaz arama platformu, “düşman kuvvet” diye nitelenen Türk Hava Kuvvetleri uçaklarının saldırısına uğruyordu. Bu saldırıyı defetmek için, Kürecik’teki füze kalkanı devreye sokuluyor, radar, Türk jetlerini izliyor ve ABD gemisindeki füzeler, Türk uçaklarını vuruyordu. Böylece Arzı Mev’ud topraklarını işgal eden Türkiye’den intikam alınıyordu!
Daha önce ABD’nin 24 Temmuz 2002’de Nevada Çöllerinde yaptığı tatbikatı hatırlamak gerekiyordu. “Millenium Challange 2002” (Bin Yılın Meydan Okuması 2002) adıyla yapılan tatbikatta da hedef ülke, “Deniz yollarını ve boğazları kontrol altında tutan bir yarımada ülkesiyle sorunları bulunması ve askeri seferberlik süresinin 96 saat olması” özellikleriyle Türkiye’yi tarif ediyordu. Bu 22 günlük tatbikat, “ABD’nin Türkiye’yi işgal planı” oluyordu.”
Şimdi aynı ABD, İsrail ve Yunanistan’la birlikte, Akdeniz’de ve Ege’de açıkça Türkiye’yi tehdit ediyordu!
[1] 6 Nisan 2012 Haber Türk sh.29
[3] Şevki Yılmaz 13 Nisan 2012 Akit
[4] 3 Nisan Aydınlık, Kurtul Altuğ