TRT 1’e Göre:
TÜRKİYE BAĞIMSIZ ÜLKE Mİ,
YOKSA ÖZERK BÖLGE Mİ SAYILMAKTAYDI?
19 Ocak 2025 Pazar günü TRT 1’de yayınlanan “Enine Boyuna” programının sonlarına doğru denk geldim. Katılımcılardan Murat Yeşiltaş: “Trump Başkanlığındaki Amerika’da ve bütün dünyada gelişen teknolojilerin elbette bizim ülkemizi de etkileyeceği” anlamındaki ifadelerinden sonra: “Bunların karşısında Türkiye’nin de özerkliğini ve otonom özelliğini koruması yönünde tedbirler alması gerekecektir.” cümlesini kurmuşlardı. Kulaklarıma inanamamıştım. Türkiye Cumhuriyeti bağımsız bir devletti. Ülkemizin “özerkliğini ve otonom özelliğini” koruyacağını söylemek bir dil sürçmesi veya bilgi yetersizliği olamazdı. Bu ifadeler; “Siyonizm’in Tek Dünya hâkimiyeti içerisinde, Türkiye’nin Özerk bir bölge olduğunu” beyinlere kazımak için mi kurgulanmıştı? Çünkü; örneğin Sincan-Doğu Türkistan, ÇİN işgalinde bir özerk ülke konumundaydı. Irak’tan koparılan Barzanistan bir özerk bölge sayılmaktaydı. Hatta maalesef Filistin, Kuduz İsrail kontrolünde bir özerk bölge statüsü taşımaktaydı. “Otonom” kavramı da aynı manada kullanılmaktaydı.
Şimdi soralım ve vicdanı olanlara sorumluluklarını hatırlatalım: Şanlı Kurtuluş Savaşı’mızla ve ülkemizin tapusu olan Lozan Antlaşması’yla bağımsız bir Devlet olarak ortaya çıkan Türkiye Cumhuriyeti’nde, hem de TRT 1 gibi bir devlet TV’sinde, ve AKP iktidarı (Cumhur İttifakı) yandaşı bir şahsın kalkıp da “Özerk Türkiye’den ve otonom özelliğinden” bahsetmesi… Ve hele hem sunucu Gurbet Ece Zorba Hanımefendi’nin, hem katılımcılar Muhittin Ataman ve Nebi Miş Bey’lerin bu ifadelere hiç itiraz etmemeleri, toplumun beynini yıkamak ve Türkiye’yi özerk bölgelere ayırmaya çalışan Siyonist-emperyalist odaklara ajanlık yapmak değilse, hangi mazeretlere ve bilimsel(!) gevezeliklere sığınacaklardı? Yoksa Irak Barzanistanı’ndan sonra, Suriye’nin kuzeyinde oluşturulan Rojava Kürdistanı’na ve bu maksatla gündeme taşınan“APO’nun çağrılarıyla barışa ve huzura kavuşma” kılıfı sarılan Yeni Çözüm Arayışı safsatalarına toplumu fikren hazırlama seansları mı başlatılmıştı?
Gurbet Ece Zorba’nın sunduğu Enine Boyuna programına; Muhittin Ataman, Nebi Miş ve Murat Yeşiltaş katılmışlardı. Arkadaşlarımız sağ olsunlar, Murat Yeşiltaş’ın ilgili sözlerinin aynen çözümünü çıkarmışlardı:
“Önümüzdeki süreçte teknoloji meselesi çok kritik olacak. 18 ve 19. yüzyıldaki teknolojik denklem yok artık ve burada bir mücadele var. Bu süreçte ABD’nin durumu da bu teknoloji konusunda kritik. Burada önemli kısım; Türkiye’nin üzerine düşenin ne olduğu ve Türkiye’nin kendisini nasıl koruyacağız? Yani, Milli Güvenlik Siyaseti diyoruz ya… Teknoloji artık onun en önemli sütunlarından biri oldu. Orası yukarı çıkaracak, orası koruyacak… Türkiye’nin özerkliğini, Türkiye’nin otonomisini ve Türkiye’nin bağımsızlığını sağlayacak yer de orası.”
Tekrar soruyoruz; bağımsız bir devlet olan Türkiye’nin “Özerkliğinden ve otonomisinden” bahseden bu şahıs, özerklik ve otonomi kavramlarını bilmeyecek kadar cahil takımından mıydı? Yoksa ülkemizi; Siyonizm’in Tek Dünya Hâkimiyeti içerisinde ve bu ırkçı emperyalizmin güdümünde “Özerk ve otonom” bir bölge gibi gösterme amacı ve çabasıyla mı görevli kılınmışlardı? Şayet bilinçsizce ve istemeden bu sözler kullanılmışsa, hemen milletimizden özür dilemeleri ve artık sözlerine dikkat etmeleri lazımdı. Ve merak ediyoruz, acaba RTÜK ne işe yarardı ve bu pervasız ve patavatsız tavırlara nasıl fırsat sağlanırdı?!…
Neymiş… Türkiye yüksek teknolojilerle özerkliğini sağlayacakmış… Otonomi özelliğini koruyacakmış!.. Yahu biz sömürge ülkesi konumunda mıyız? Biz dominyon bölge mi sayılmaktayız? Yoksa Murat Yeşiltaş, “Aslında Türkiye; ABD, AB ve NATO’nun güdümünde, iç işlerinde serbest bırakılmış, ama dış işlerinde bu odaklara bağımlı kılınmış bir otonom ve özerk yapıdır!..” demeye mi çalışmıştı?
Bu uyarılar aklını ve vicdanını kullanabilenler için yapılmaktadır. Bakınız İsrail, Suriye ordusuna ait kritik yerleri vurup durmaktadır. Askeri hava alanlarını, mühimmat-silah depolarını, hava savunma rampalarını yakıp yıkmaktadır. Özellikle Şam çevresindeki işgallerin hedefleri açıktır. İsrail Suriye ordusunun altyapısını yok ediyor, çöküşe sürüklüyor. ABD’nin 2003’te Irak’ta yaptığı gibi davranıyor. İsrail, Suriye güneyini tampon bölge gerekçesiyle işgale başladı. Şimdi PYD terör örgütüyle kuzeyde birleşme hazırlığındadır. Ve sarı koridorla Akdeniz’e açılan bir otonom-özerk devlet ortaya çıkacaktır!.. Bunlar, en düşük bir ihtimal ve endişe bile olsa, Devletin ve Milletin artık uyanması lazımdır!
ABD ve İsrail, Mahmut Abbas’tan Yanaydı!
Filistin Devlet Başkanı Abbas, İsrail’le Hamas arasındaki ateşkes anlaşması sonrası yaptığı açıklamada, “Savaş sonrası Gazze’de tam sorumluluk üstlenmeye hazır olduklarını” hatırlatmıştı. ABD de Abbas yönetiminin Gazze’yi yönetmesine sıcak baktığını açıklamıştı.
Hamas’ın 2006’daki Filistin seçimlerini kazanmasının ardından, Mahmud Abbas yönetimindeki El Fetih, sonuçları kabul etmemiş ve yönetimi Hamas’a bırakmamıştı. Bunun üzerine yaşanan çatışmalar sonucunda Hamas, 2007 yılında Gazze’nin yönetimini ele geçirdi, Batı Şeria’nın kontrolü ise Abbas hükümetinde kalmıştı.
Zaten yıllardır İsrail zulmü altında kalan Filistin toprakları, Filistinli grupların kendi iç çekişmesi sebebiyle aslında daha da bölünmüşlük ortaya çıkmıştı. Son dönemlerde, El Fetih ve Hamas’ın tekrar bir araya gelmek için çaba sarf etmesi doğru bir yaklaşımdı. İki taraf da anlaşırsa, Filistinli gruplar İsrail’e karşı yeniden birlik olacaklardı. Hatta iki grup, Mısır’da yürütülen görüşmelerde, Gazze’nin ortak bir komite tarafından yönetilmesi konusunda sözlü de olsa bir mutabakata varmışlardı.
Ama ABD ise “Gazze’yi El Fetih yönetsin” dayatmasındaydı!
ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, yaptığı açıklamada, Filistin Yönetimi’nin Gazze Şeridi’ni yönetmesi gerektiğini hatırlatmıştı. Çünkü Mahmut Abbas kendi adamlarıydı.
Siyonist İsrail bile, sonunda rehine takası konusunda HAMAS’ı muhatap almak zorunda kalmışken, Erdoğan iktidarının, şayet zerre kadar Filistin ciddiyeti ve cesareti varsa, acilen ve hemen, HAMAS’ı Gazze halkının meşru temsilcisi olarak tanıdıklarını bütün dünyaya ilan etmeleri lazımdı. Suriye’deki yeni hükümeti tanıma konusundaki tavrını asıl HAMAS’la ilgili ortaya koyması, hayati önem taşımaktaydı. Erdoğan iktidarının, “İsrail’le normalleşme anlaşmasını devam ettirmemizin tek şartı, HAMAS’ın meşruiyetinin tanınmasıdır.” teklifi bile Siyonistleri hizaya sokmaya yeterli olacaktı.
…
MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ..