PAKRADUNİLER:
ERMENİLERİ YÖNETEN YAHUDİLERİN ADIDIR
“Pakraduni”ler; Anadolu’nun İslamlaşması ve Türklere vatan yapılması üzerine, özellikle Ermenilerin rağbet gördüğü Selçuklu ve Osmanlı döneminde, Musevilikten Ermeniliğe geçen, 1915 olayları sonrası ve Cumhuriyet sürecinde ise Müslümanlığı seçen, ama Yahudi zihniyetini nesilden nesile gizlice sürdüren bir topluluk olmaktadır. Fanatik Ermeni karşıtlığıyla Türk ırkçılığını (Turancılığı) savunmak, her fırsatta İslam’a saldırarak, sosyalist ve Kemalist bir tavır takınmak bunların alâmet-i farikasıdır. Ama sadece solcu değil, sağcı partilere; hatta Milli Görüş’e de sızanlar vardır. Örneğin “Durmuş Durduyan” iken Oğuzhan Asiltürk’e dönüşme hikâyelerinin arkasında bile kasıtlı ve hesaplı bir saptırmaca yatmaktadır. Çünkü, zaten bu zatın babası olan ve “koyu Türkçü” olarak tanınan öğretmen Mahmut Besim Asiltürk’ün (1908-1984) kız çocuklarına “Sevinçhan, Gülsevi ve Sevimyazı” isimlerini koymak suretiyle gizli ve sinsi mahiyetlerini ortaya koymuşlardır. Bu kız isimlerinin hepsinde “sevi” eki sırıtmaktadır. Sevi; 1626 (İzmir) 1676 (Karadağ) yılları arasında yaşayan, Osmanlı’nın başına bela olan ve idamdan kurtulmak için görünüşte Müslüman olup “Aziz Mehmet Efendi” ismini alan Kabalacı bir Yahudi Hahamıdır. Bu olaydan sonra Yahudilikten Ermeniliğe ve İslamiyet’e dönmek, ama gizlice Yahudiliklerini yürütmek, yaygınlaşmıştır.
İşte, bazı fanatik dönme(z)lerin yaptığı gibi; anlaşılan, bu şahsın da kız çocuklarının üçünün de isminde geçen “sevi”, bu “Sabatay Sevi”nin İbranice “TSVİ” olan “SEVİ” kelimesini çağrıştırdığı sırıtmaktadır. Gerçi Yunus Emre’nin şiirlerinde ve eski Türkçe metinlerde de “güçlü sevgi, aşk” anlamında geçse de, bu isimlerdeki gizli özne olarak Sabatay Sevi’nin soy isminin gizlenmesi enteresandır. Çünkü dilimizde, “Sevgi, Sevim, Sevinç” isimleri kullanılsa da tek başına “sevi” ismine rastlanmamaktadır. Bu Sabataycı dönmelerde; hem bir bağlılık alâmeti, hem de birbirlerini tanıma işareti sayılmaktadır. Aslında “Yahudi iken Ermeni görünme” olayı binlerce yıl öncesine dayanmaktadır. Türkçede “Sevici” deyince de, kadın eşcinseller ve lezbiyenler hatırlanmaktadır. Aynı şahsın oğluna “Oğuz-Han” ismini koymasında ve babalarının “Asil-Türk” soyadını almalarında da zaten “Bir gerçeği özellikle gizleme ve kendilerini öz Türk gösterme” çabasından kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Lütfen Mahmut Besim Asiltürk Bey’in kız çocuklarına taktığı ve üçünde de “sevi” adının, daha doğrusu aslına bağlılık mesajının, nasıl saklandığına bir daha bakalım: “SEVİnçhan, GülSEVİ, SEVİmyazı”… Evet, bu konuyu araştıranlar ve anlayanlar için bunların mesajı açıktır, yani Sabatay SEVİ’yi hatırlatmaktadır ve artık “Durmuş Durduyan’dan Oğuzhan Asiltürk’e dönüşme” hikâyelerine gerek kalmamıştır.
Şu gerçeği de özellikle vurgulayalım ki; bu “dönme”lerin çocuklarının ve torunlarının birçoğu istekli ve içtenlikli Müslüman olmakta, atalarının sinsi ve Siyonist amaçları unutulmaktadır. Ülkemize, Devletimize ve Milletimize hıyanet ve hakaret tavrına rastlanmayan herkesi hoş tutmak ve hüsnüzanla bakmak ise inancımızın ve insanlığın bir icabıdır. Biz kasıtlı ve ısrarlı hıyanetlerine devam eden ve bu hal üzere dünyadan göçen şahısları tanıtma çabasındayız. Adolf Hitler’in sağ kolu ve Propaganda Bakanı olan Joseph Gobbels’in yazdığı “Büyük Yalanlar” kitabında; sinsi ve Siyonist Yahudilerin, yaşadıkları ve içlerine sızdıkları toplumlarda, kendilerini nasıl gizlemeyi başardıklarını ve uydurdukları yalanlara nasıl inandırdıklarını, çarpıcı örneklerle aktarmaktadır. Bir kimsenin dışarıdan bakarak Siyonist Yahudilerin bu sinsi amaçlarının ve “inandırıcı yalanlar uydurma araçlarının” asla farkına varamayacaklarını ve onları etkisiz bırakamayacaklarını hatırlattıktan sonra, bunlara karşı en çarpıcı caydırıcı tavrın, “Bu hain ve münafık kimselerin yüzlerine karşı, Yahudiliklerini, gizli ve kirli mahiyetlerini açıkça haykırmaktır!” tespitinde bulunmaktadır.
Asırlarca Ermeni toplumunu yöneten Yahudi asıllı ‘Pakraduniler’in hikâyesi yeni yeni gün ışığına çıkmaktadır.
Selanikli Sabataycılar, İspanyol Maranolar ve İranlı Meşhedilerden sonra Ermeniler içinde de Yahudi orijinli bir unsurun 2 bin 700 yıldır varlığını sürdürdüğü anlaşılmaktadır. Pakraduniler (Bagratuni/Bagratids) adı verilen ve asırlarca Ermeni toplumunu yöneten bu çok sinsi ve siyasi cemaatin hikâyesi MÖ 730 yılında başlayıp günümüze kadar uzanmaktadır. Bu iddianın sahiplerinden birisi de araştırmacı-yazar Levon Panos Dabağyan’dır. Yahudi asıllı Pakradunilerin MS 1045 yılına kadar Ermenileri “acımasızca” yönettiğini ifade ederek, iddialarına dayanak olarak dünyaca ünlü Yahudi tarihçilerinden Prof. Dr. Abraham Galante’yi gösteren bir araştırmacıdır. Galante, “Pakraduniler veya Bir Ermeni-Yahudi Tarikatı” adlı kitabında, “Pakraduniler, varlıklarını Juda İmparatorluğu’nun sonlarından (MÖ 7. yüzyıl), 20’nci yüzyıla dek sürdürmüş olan Ermeni-Yahudi karışımı bir kavimdir” saptamasını yapmaktadır.
Bizans’ın kendi krallıklarına son verdiği Pakraduniler, Selçukluların hâkimiyetine girdikten sonra yüzyılımıza kadar hayatiyetini cemaat içinde devam ettiriyor.
Hikâye milattan önce 730 yılında başlıyor. O tarihte, Ermeni Kralı Sannasar, Filistin’e yaptığı seferde İsrail Kralı Osee’yi öldürerek, 10 Yahudi kabilesini esir alıyor. Sonra onları Fırat’ın ötesine, Güney Ermenistan’a yerleştiriyor. MÖ 700’lerde, bu kez Babil Kralı Nabukadnezar, Mısır Kralı Necho ile Kudüs Kralı Yoachim’e karşı bir savaş açıyor. Söz konusu sefere, Doğu Ermenistan Kralı Hıraçya da büyük bir ordu ile katılıyor. Hıraçya’nın bu savaşta gösterdiği olağanüstü başarı, Nabukadnezar’ı fazlasıyla memnun ediyor ve esir aldığı 10 bin Yahudi’nin yarısını Kral Hıraçya’ya hediye veriyor. Bu esirler arasında İsrailoğulları’nın önemli şahsiyetlerinden Prens Şampat (Smbat/Shampat) da bulunuyor. Şampat, kısa zamanda Hıraçya’nın takdirlerine mazhar oluyor. Devlet hizmetine alınıp, önemli mevkilere yükseliyor.
Esirlikten Soyluluğa: Pakraduniler (Ermeni Görüntülü Gizli Yahudiler) Tarih Sahnesine Çıkıyor!
MÖ 15O’lerde soyunun Hz. Davud’a (AS) dayandığını iddia eden ve adı “Pakarad Şampa” olan bir Yahudi, zamanın Ermenistan Kralı Vağarşak’a başvurarak, saray hizmetine girebilme talebinde bulunuyor. Dikkat çekme ve kendini sevdirme açısından Prens Şampat’ı dahi gölgede bıraktığı kaydedilen Pakarad Şampa, Kral Vağarşak’ın en yakın bendeleri mevkiine erişiyor. Sonunda şaşırtıcı bir şekilde, Ermeni Krallarına taç giydirme imtiyazı ile 10 bin süvariye komuta etme hakkını elde ediyor. MÖ 90-36’larda Ermeni krallarından Dikran II. (Büyük Dikran) İsrailoğullarına yönelik yeni bir sefer düzenliyor.
Bu sefer sırasında esir aldığı binlerce Yahudi’yi o da ülkesine götürüyor. Esirler arasından seçtiği “Aşod” adında bir asil Yahudi’yi özel hizmetine alıyor. Bu olaylar sonucunda Ermenistan’a yerleşen ve zamanla nüfusları hızla artan esir Yahudiler, sürgün yıllarının sembol ismi Prens Şampat’ın hatırasını kendilerine rehber edinerek, teşkilatlanıp milli varlıklarını koruyabilme mücadelesine girişiyor. Zamanla Ermenilerin yönetimini ele geçiren Pakraduniler MS 1045’e kadar Ermenistan’da saltanat sürmeyi başarıyor.
26 yüzyıldır Yahudilikleri devam ediyor
“Kripto Yahudilik” konusunda uzman olan Türkiyeli Yahudi Prof. Abraham Galante, “Les Pacradounis ou Une Secte Armeno-Juive / Pakraduniler veya Bir Ermeni-Yahudi Tarikatı / Baskı: 1933, Fransızca İst.” adlı eserinde bu konuda hayli enteresan bilgiler veriyor: “Pakraduniler varlıklarını Juda İmparatorluğu’nun sonlarından (MÖ 7. yüzyıl), 20’nci yüzyıla kadar sürdürmüş olan Ermeni-Yahudi karışımı bir kavimdir. Eğin’de, ‘Erzurum-Sivas arasında’ (Malatya Balaban-Hekimhan, Erzincan Kemaliye hattında), Marmara Denizi’nin Avrupa yakasında ve İstanbul Hasköy’de yaşamış oldukları bilinen Pakraduniler, 26 yüzyıldır Yahudi yönlerini sürdürmekte gösterdikleri kararlılık nedeniyle Portekizli Maranolar, Selanikli Dönmeler ve İranlı Meşhediler gibi Yahudi kökenli topluluklar arasında sayılabilirler.” Malatya tarafından Darende’nin Balaban kasabasına girişte ve yol üzerindeki Havra, kilise ve cami karışımı yapı, incelemeye ve irdelemeye değerdir.
Dabağyan, Pakradunilerin kullandığı isimlerin Ermenilerden farklı olabildiğini söyleyerek; Ermeni tarihçi Gatoğigos Ğorenazi’den şu nakilde bulunuyor: “Simpat adını, ‘Pakraduniler’ oğullarına verirler. Bu isim İbranice’den geliyor ve aslı ‘Şampat’tır. Ermeniler arasında asırlarca pek revaç görmüş olan ‘Pakrat, Simpat, Aşot, Kakik, İsrael, Tavit’ gibi isimlerin Ermeni menşe’li olmadığı bariz şekilde meydana çıkmaktadır.”
Dabağyan, Bizanslı tarihçi Pavstos’un, 3. asırda bölgede iskân edilmiş ve kısmen Hristiyan olmuş Yahudilerin miktarını 400 bin olarak verdiğini de kaydediyor.
Konunun uzmanı Gad Nassi: “Pakraduniler domuz eti yemezler, oysa Ermenilerde serbesttir” tespitini yapıyor!
Sabataycılık, Ladino ve Kripto Yahudi cemaatleri konusunda uzman isimlerden araştırmacı-yazar Dr. Gad Nassi, Pakradunilerin 20. yüzyılın ilk yarısına kadar özel gelenekleriyle Sivas/Divriği ile Erzincan/Eğin (yeni adı Kemaliye) arasındaki bölgede varlıklarını sürdürdüklerini belirtiyor. Nassi’ye göre cemaatin yayılımı, Arapkir, Hekimhan, Kapadokya ve Kilikya/Çukurova’ya kadar uzanıyor.
Nassi, Pakraduni soyundan gelenlerin fiziki görünüşlerinin Ermenilerden ayrıldıklarını, kafa yapısı olarak Yahudiler gibi Dolikosefal olduklarını kaydediyor. Bir Yahudi-Ermeni’nin evinde vefat gerçekleştiğinde, evin içini tamamen değiştirdiklerini, evde asla su kullanmadıklarını, çünkü ölüm meleğinin kılıcındaki kanı bu suyla temizlediğine inandıklarını belirtiyor. 7 gün iş yapmayıp Yahudilerde olduğu gibi yas tuttuklarını da belirtiyor. Nassi, Pakradunilerin Yahudiler gibi asla domuz eti yemediklerini, cumartesi günü çalışma yasağına riayet ettiklerini, genelde cemaat içinden evlendiklerini ve soyadlarının da Yahudi kökenlerini anlatacak şekilde verildiğini ifade ediyor. Bunun da Ermeniler arasında “Yahudiliğin bir uzantısı” olarak değerlendirildiğini söylüyor. Nassi, Pakradunilerin, siyaset, ticaret ve finans alanında çok becerikli olduklarını kaydederken, benzer bir grubun da geleneklerini koruyarak 19’uncu yüzyıla kadar Gürcistan’da Gürcüler içinde hayatiyetini devam ettirdiğini ifade ediyor.
…
MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ..