Yazar: yonetici
0 Yorum 24 Görüntüleyen

ABD-ÇİN KAVGASI
VE
NATO’NUN ASYA KANADI

Güney Kore’de Devlet Başkanı’nın Sıkıyönetim Kararı Kaldırılmıştı!

Güney Kore Devlet Başkanı Yoon Suk Yeol, “Kuzey Kore yanlısı güçleri ortadan kaldırmak ve anayasal düzeni korumak” için 03 Aralık 2024 günü sıkıyönetim ilan etmişti. Öte yandan Meclis’in ve siyasi partilerin faaliyetlerine de yasak getirmişti. Güney Kore’de darbe mi oldu? sorusunun cevabı aranırken ülkede tanklar ve askerler sokaklarda görüntülendi. Öte yandan askerler parlamento binasına girerken ‘sıkıyönetimin kaldırılmasını isteyen karar’, Meclis Genel Kurulu’nda kabul edilmişti. Devlet Başkanı Yoon Suk Yeol; muhalefeti “parlamentoyu kontrol etmekle, Kuzey Kore’ye sempati göstermekle ve devlet karşıtı faaliyetlerle hükümeti felç etmekle” suçlayarak sıkıyönetim ilan etmişti. Bu duyuruyu televizyonda yapan Yoon, atılan adımın ülkenin anayasal düzeninin korunması açısından kritik olduğunu belirtmişti. Yoon “Kuzey Kore’nin komünist güçlerinin oluşturduğu tehditlerden liberal bir Güney Kore’yi korumak ve devlet karşıtı unsurları ortadan kaldırmak için olağanüstü sıkıyönetim ilan ediyorum.” demişti.

Güney Kore’de Darbe mi Yapılmıştı?

Güney Kore’de sıkıyönetim ilan edilmesinin ardından sokaklara birçok askerin indiği ve halk ile karşı karşıya geldiği görüntülendi. Güney Kore ordu birlikleri, Başkan Yoon Suk Yeol’un sıkıyönetim ilanının ardından parlamentoya girmişti. Askerler parlamento binasına girerken ‘sıkıyönetimin kaldırılmasını isteyen karar’, Meclis Genel Kurulu’nda kabul edilmişti. Kararın 190 oy ile kabul edildiği belirtilmişti. Güney Koreli Milletvekilleri sıkıyönetime karşı oy kullandı ve Başkan Yoon’un acil durum ilanının derhal kaldırılmasını talep etmişlerdi.

Beyaz Saray, Güney Kore’de sıkıyönetim ilan edilmesiyle ilgili gelişmeleri yakından takip ettiklerini ve Güney Koreli yetkililerle temas halinde olduklarını bildirmişti. Güney Kore Parlamento Başkanı, asker ve polis memurlarına parlamento binasını derhal terk etmelerini emretti. Parlamentoyu terk etmeyen askerlerin vatana ihanet suçundan yargılanacağını söylemişti.

Sonunda Karar Kaldırıldı

Güney Kore Devlet Başkanı Yoon Suk Yeol, sıkıyönetim konusunda geri adım atmıştı. Yoon, sıkıyönetim ilan ettikten saatler sonra Bakanlar Kurulu toplantısıyla sıkıyönetim kararını kaldıracağını duyurarak, ordunun geri çekildiğini açıklamıştı. Devlet Başkanı Yoon’un açıklamasının ardından parlamento dışında toplanan kalabalık, kutlama yapmıştı.

ABD’nin, Gelişmeleri “Derin Bir Kaygıyla İzliyoruz” Uyarısı!

Beyaz Saray, Devlet Başkanı Yoon Suk Yeol’un ilan ettiği sıkıyönetim kararıyla ilgili önceden haberlerinin olmadığını duyurmuşlardı. ABD yönetimi, Güney Kore’de sıkıyönetim ilan edilmesiyle ilgili gelişmeleri “derin bir kaygıyla” izlediklerini, süreçle ilgili önceden bilgilerinin olmadığını ve Seul’deki siyasi anlaşmazlığın barışçıl bir şekilde ve hukukun üstünlüğüne uygun olarak çözülmesini umduklarını açıklamıştı. “Bizim umudumuz ve beklentimiz, herhangi bir siyasi anlaşmazlığın barışçıl bir şekilde ve hukukun üstünlüğüne uygun olarak çözülmesidir.” şeklinde konuşan ABD’li Sözcü Yardımcısı, gelişmelerin halen çok sıcak olduğunu ve bir yargıda bulunma konusunda dikkatli davrandıklarını vurgulamıştı.

Cumhurbaşkanı’na İstifa Baskısı

Güney Kore Devlet Başkanı Yoon’un darbe girişimi, halk protestoları ve Milletvekillerinin dik durmasıyla boşa çıkarılmıştı. Sendikalar, Yoon ve kabinesi istifa edene kadar süresiz genel grev kararı almıştı. ABD’nin Asya’daki önemli müttefiki Güney Kore Devlet Başkanı Yoon Suk Yeol 3 Aralık 2024 salı gecesi sıkıyönetim ilan ederek Meclis’i feshedip askıya alma, politik partileri kapatma ve planlanan kitlesel işçi grevlerini ve protestoları yasaklama girişimi sonuçsuz kalmıştı. Yoon, darbe niteliğindeki girişimine gerekçe olarak ise “Kuzey Kore yanlısı güçleri” ortadan kaldırmak olarak açıkladı. Yoon, muhalefette bulunan ancak parlamento çoğunluğuna sahip olan Demokrat Parti’yi (DP) “ulusal yıkımın başlıca sorumlusu devlet karşıtı güç” olarak suçlamıştı. Kendi partisi Halkın Gücü (PPP) parlamento çoğunluğunu yitirdiği için iktidar kaybına uğrayan Yoon’un bu açıklamasının ardından askerler parlamento binasını basmıştı. Ancak Yoon’un girişimi binlerce kişinin katıldığı halk protestoları ve Milletvekillerinin müdahalesiyle birkaç saat içinde boşa çıkarılmış ve Yoon sıkıyönetim kararını geri almak zorunda kalmıştı. İktidarı yeniden ele geçirme hamlesi başarısız olan Yoon’un görevden alınması gündeme taşınmıştı.

Grev Dalgası Sıkıştırmıştı!

Yoon’un girişimi öncesi KCTU’ya bağlı birçok sendika, aralarında demiryolu ve metro işçilerinin de bulunduğu grev ya da protesto gösterileri düzenleyeceklerini açıklamıştı. KCTU’ya bağlı Kore Demiryolu İşçileri Sendikasına üye işçiler 5 Aralık 2024’te, Seul metro işçileri de ertesi gün iş bırakmayı planlamıştı. Eğitim emekçilerinin bir kısmı da 6 Aralık’ta iş bırakacaktı. Kargo Kamyoncuları Dayanışmasına üye kamyon şoförleri 2-3 Aralık tarihlerinde iki günlük bir grev yapmıştı. Kore Metal İşçileri Sendikasına (KMWU) bağlı Hyundai Transys otomobil parçaları işçileri ekim ayından itibaren bir aylık greve çıkmıştı.

Güney Kore’de Bundan Sonra Ne Olacaktı?

Güney Kore Cumhurbaşkanı Yoon’un sıkıyönetim ilanının ve geri adım atmasının ardından ülke siyasi belirsizliğe saplanmıştı. Peki Güney Kore’de ne olmaktaydı, bundan sonra hangi gelişmeler yaşanacaktı? Yoon Suk Yeol, gece saatlerinde televizyondan yaptığı konuşmayla sıkıyönetim ilan ettiğini açıklamıştı. Yoon, muhalefeti “devlet karşıtı” faaliyetlerle suçlamış ve Kuzey Kore tehdidi gerekçesine sığınmıştı. Ordu, parlamento binasını kuşatıp siyasi faaliyetleri yasaklamış, medyaya sansür uygulamıştı. Ancak 190 Milletvekili Meclis’e girmeyi başarmış ve sıkıyönetimin kaldırılması için oy birliğiyle karar almıştı. Yoon’un kendi partisi bile karşı çıkınca geri adım atmak zorunda kalmış ve birkaç saat içinde sıkıyönetimi kaldırmıştı. Muhalefet partileri Yoon’un azli için yasa teklifi hazırlarken, sendikalar süresiz greve başlamıştı. ABD “ciddi endişe” duyduğunu açıklamış, Yoon’un Özel Kalem Müdürü ve üst düzey sekreterler istifa edip ayrılmışlardı.

Cumhurbaşkanı Yoon Görevinden Alınacak mıydı?

Cumhurbaşkanı Yoon’un siyasi geleceği tartışılmaktaydı. Altı muhalefet partisi azil için yasa teklifi hazırlamıştı. Parlamentonun üçte iki çoğunluğu olan 200 Milletvekilinin desteği lazımdı. Muhalefet 192 sandalyeye sahip bulunmaktaydı. Yoon’un partisi Halk Gücü Partisi’nden en az 8 vekil ayrılacaktı. Parti lideri Han Dong-hoon’un sıkıyönetime karşı çıkması, azil sürecini hızlandıracaktı. Yoon’un Özel Kalem Müdürü ve üst düzey sekreterlerinin istifası, siyasi çözülmeyi kanıtlamıştı.

Protestocular, Cumhurbaşkanı İstifa Edene Kadar Kararlıydı!

Protestolar iki koldan yapılmaktaydı. Bir yanda 1980’lerdeki askeri yönetimi hatırlayan yaşlı kuşak, diğer yanda demokrasi yanlısı gençler vardı. Ülkenin en büyük sendika konfederasyonu Kore Sendikalar Konfederasyonu (KCTU) süresiz grev başlatmıştı. Doktorlar grevi de sürüyordu. Polis ile göstericiler arasında yaşanan gerginlik tırmanacaktı. Gösterilerin Seul dışına yayılması planlanmıştı. Uzmanlar ciddi bir ekonomik türbülans öngörüyorlardı. KCTU, Yoon istifa edene kadar süresiz grev kararı almıştı. Sendika Seul’de gösterilere başlamıştı.

Kuzey Kore Bir Hamleye Kalkışır mıydı?

The Guardian’ın aktardığına göre Kuzey’de Kim Jong-un yönetimi, Güney’deki karışıklığı fırsat sayacaktı. Nükleer denemeler veya füze atışlarıyla gerilimi tırmandıracaktı. Rusya ile yakınlaşan Kuzey Kore, bölgesel dengeleri zorlayacaktı. Pyongyang’ın olası provokasyonları, Yoon yönetimini daha da zor duruma sokacaktı. Uzmanlar, Kim Jong-un’un “bekle-gör” politikası izleyebileceğini vurgulamıştı.

NATO’nun Asya Ayağı ve ABD’nin Çin’i Çevreleme Çabası

ABD’nin bölgedeki müttefiklerine (Tayvan, Güney Kore, Japonya) karşı Çin’in (ya da Kuzey Kore’nin) olası nükleer ve konvansiyonel müdahale olasılığı ve Güney Çin Denizi’nde askeri varlığını artırması, başlıca tehdit olarak sayılmıştı. Bu tehditlerin ABD tarafından çok net kırmızı çizgiler olarak saptanması ve karşı askeri angajman içeren caydırıcı bir harekât planına sahip olunması sonucunu doğuracaktı. Bu tehditlere karşı kullanılacak Amerikan gücü de dört ana sütun üzerinde kurgulanmalıydı: 1- Askeri güç, 2- Doların uluslararası piyasalardaki kredibilitesi ve uluslararası finans sisteminin dayanak noktası olarak kalması, 3- Teknolojik liderlik avantajı ve 4- Son dönemdeki krize rağmen özgürlük, şeffaflık ve hukukun üstünlüğü gibi başlıklardı. ABD’nin Çin’i sınırlandırmak için çeşitli adımlar atacağı konuşulmaktaydı. Buna karşı Çin’in de sessiz ve derinden işleyen stratejisini değiştirerek daha açık ve ciddi tavırlar alacağı umulmaktaydı.

Çin sorunu, aslında 2000’li yılların başından beri Amerikan akademisi ve kamuoyunda tartışılmaktaydı. Immanuel Wallerstein gibi dünya sistemi teorisyenleri “güç kaymasının doğuya yöneldiğini, Amerikan elitinin de yatırımlarını kaydırdığını ve bunun bir gerginliğe yol açacağını” vurgulamaktaydı. Bu durum Çin’le nasıl baş edileceği sorusunu gündeme taşıdı ve bu anlamda kabaca realist ve liberal yaklaşımlar olarak nitelendirilen iki gelenek birbirleriyle sürekli tartıştı. Realistler, Çin’in ekonomik yayılmasının orta vadede jeopolitik bir tehdide dönüşeceğini ve ABD’nin buna karşı önlem alması gerektiğini savunurken; liberaller ise Çin’in ABD hegemonyasındaki uluslararası sisteme katılarak kontrol edilebileceğini savunmaktaydı. Liberaller, ekonomi odaklı bir “angajman” politikasını savunurken realist kanadın önde gelen isimlerinden John Mearsheimer ABD’nin SSCB ile mücadele yöntemlerini Çin karşısında da uygulamasından yanaydı.

Obama’nın ikinci döneminden itibaren Çin, ABD tarafından daha fazla dikkate alınmaya başlandı. 2015 Güvenlik Belgesinde Çin’le iş birliğine vurgu yapılırken askeri modernizasyon ve anlaşmazlıkların silahla mücadele ile çözümüne dair endişeler vurgulandı. Uzun vadede ise Çin’in ekonomik yayılmasının yaratacağı riskler yorumlandı. Bu strateji pratik düzeyde ise Çin’le diplomatik bağlantı ve ekonomik düzeyde anlaşmalar şeklinde ortaya çıktı. Kısacası, Obama’nın Çin’e karşı liberal argümanların ağır bastığı angajman politikasını hayata geçirdiği anlaşılmaktaydı. Trump’ın ilk iktidara gelişiyle birlikte ABD’nin Çin politikasında belirgin bir farklılaşma yaşanmaya başladı. Çin’e karşı kapsamlı ve entegre bir strateji ortaya koymasa da, Aralık 2017’de yayımlanan Ulusal Güvenlik ve Strateji Belgesinde “Çin tehdidi” vurgulu bir şekilde yer aldı ve Çin’e karşı alınabilecek önlemler öne çıkarıldı. Özellikle ekonomik alanda uygulanan ambargo, demir ve çelik sektöründe gümrük tarifelerinin yükseltilmesi ve Çin’e kayan Amerikan menşeli üretimin geri getirilmesi için atılan adımlar, Trump’ın Çin’e karşı uyguladığı başlıca politikalar olarak ön plana çıktı. Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) yayılımına bağlı olarak başlayan pandemiden dolayı da Trump Çin’i hedefe koydu, ancak iktidarının ömrü daha ağır yaptırımlara başvurmak için yeterli olmadı.

“Asya NATO’su” Tartışmaları

“Asya NATO’su” adı altında dile getirilen tartışmalar yeni sayılmazdı. Bu ifadeyi ilk olarak, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in 2019 yazında dile getirdiğini hatırlatarak başlayalım. ABD ile Çin arasında suların ısındığı bir dönemde, Şi Cinping Asya ülkelerine ABD’ye karşı bir askeri ittifak çağrısı yapmış, fakat bu çağrı ciddi bir karşılık bulmamıştı. Son dönemde ise bu ifade, SSCB’nin Avrupa’ya yönelik tehdidine karşı, ABD’nin öncülük ettiği NATO’nun Asya versiyonu için kullanılmaya başlandı. Buna göre ABD’nin, Çin’in Pasifik’teki yayılmasını ve bölgedeki müttefiklerine yönelik tehdidini engellemek üzere Japonya, Avusturalya ve Hindistan ile birlikte yeni bir askeri ittifak kurması lazımdı. İngiltere’nin de bu ittifaka katılmak için istekli olduğuna dair haberler yayılmaya başlamıştı.

Bu ittifakın kurulması elbette kolay olmayacaktı. Ancak bütün bu tartışmalar, ABD’nin Çin’i eskiye nazaran daha büyük bir tehdit olarak gördüğünün ve önümüzdeki yıllarda bu tehdit algısının büyüyeceğinin kanıtıydı. Dolayısıyla ABD’nin Çin’i sınırlandırmak için çeşitli adımlar atacağı muhakkaktı. Buna karşı Çin’in de sessiz ve derinden işleyen stratejisini değiştirerek agresifleşmesini beklemek doğaldı. Myanmar’daki darbe yeni dönemde gerginliğin ilk adımı olarak adlandırılırsa şaşırılmamalıydı. Bu agresif manevraların karşılıklı olarak devam etmesi ve ABD’nin Çin’e yönelik stratejisini “Uzun Telgraf”ta sunulan çerçeveye oturtması durumunda, dünya siyasetinde yeni bir Soğuk Savaş’ın başlayacağı anlaşılmaktaydı.

Çin’in Tayvan’ı İşgal Hazırlıkları!

 

 

MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ..

 

 

Yorum Yap

BENZER İÇERİKLER

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. KABUL ET Detaylı Bilgi