PROF. DR. MUSTAFA KARATAŞ’IN TUTARSIZLIKLARI!
12 Aralık 2024 günü Kanal 7’de yayınlanan Muhabbet Kapısı programında İlahiyatçı Mustafa Karataş: “Kumarın her çeşidinin haram ve haksızlık olacağını ve bir nevi hırsızlık sayılacağını… Yaklaşan yılbaşı çekilişleri gibi piyango çeşitlerinin de kumar kapsamında dinen yasaklandığını… Mü’minlerin böyle kolay ama haram yollarla kazanç peşinde olamayacaklarını…” güzelce anlatmış ve toplumu uyarmışlardı. Bir yakınımız da WhatsApp’tan kendilerine ulaşıp Maide Suresi 90. ayetini:
“Ey iman edenler! Kesinlikle şarap (her çeşit sarhoş edici içki ve uyuşturucu), kumar, dikili taşlar (putlar) ve fal-şans okları (çekiliş oyunları; bunların tamamı), ancak şeytanın işinden birer pisliktirler. Bunlardan (bu rezaletleri ülkenize bulaştıranlardan ve hâlâ uygulayanlardan) kaçınıp uzaklaşın, olur ki (bu sayede) kurtuluşa erişirsiniz.” emrini hatırlatarak, ülkesinde ve çevresinde bu ayetle yasaklanan ve ŞEYTAN İŞİ PİSLİK’ler olarak tanımlanan; içki, kumar, fal ve şans oyunları gibi haramları ve haksız kazanç yollarını tertip ve teşvik eden… Yılbaşı gibi Haçlı işi rezaletleri yaygın hale getiren sistemlerin ve yönetimlerin “İNSAN SURETLİ ŞEYTANLAR” sayılıp sayılmayacağını sormuşlar, ama bunu gündeme bile taşımayıp yanıtsız bırakmışlardı. Oysa Bakara Suresi 159. ayetinde:
“Gerçekten, apaçık belgelerden (ibaret emirler olarak) indirdiklerimizi (Kur’ani hüküm ve hakikatleri) ve insanlar için Kitapta açıkça beyan ettikten sonra hidayeti (şeriat ve istikamet prensiplerini) gizlemekte olanlar (güç odaklarının vereceği zarardan korkarak veya onlardan makam ve menfaat umarak, Kur’ani gerçekleri kısmen veya tamamen örtmeye çalışanlar var ya); işte onlara, hem Allah lanet etmektedir, hem de (bütün) lanet ediciler(in bedduası onların üzerinedir).” buyrularak Cenab-ı Hak Kur’ani gerçekleri, kısmen ve tamamen toplumdan gizleyenleri şiddetle kınamakta, hatta Allah’ın ve tüm varlıkların lanetine uğrayacakları konusunda uyarmaktaydı.
Yani bu Bel’am tipli sözde bilgin takımı; her türlü hastalık mikrobunu ve pis kokuyu üreten çirkef bataklık olan, haksızlık ve ahlâksızlık yayan bu bozuk ve bâtıl nizamı kurutmak ve Kur’an kaynaklı bir düzen kurmak yerine, o bataklığın ürettiği sivrisinekleri avlamak ve onların ısırmasından korunmak için boşuna çırpınan zavallılardır!..
Aynı şahıs, daha sonra; hangi kasıtla ve hangi kapsamda caiz, ama hangi durumlarda tehlikeli olacağını anlatıp ayırmadan: “Şefaat Ey Allah’ın Nebisi” “Himmet Ya Gavsi Geylani” şeklinde ve dua kastıyla Şefaat ve Himmet dileyenlerin hepsini şirke düşmekle suçlamıştı ve milyonlarca Müslümanı töhmet altına atmıştı. Oysa Maide 35. ayetinde:
“Ey iman edenler! Allah’tan korkun (isyan etmekten sakının) ve O’na (yaklaştıracak ve zafere ulaştıracak) vesile (çare ve yöntem) arayın; (ve işte bu amaçla) O’nun yolunda cihad edin. (Böylece) Umulur ki kurtuluşa erersiniz.”
Ve yine İsrâ Suresi 57. ayetinde:
“Onların yalvardıkları (ve aşırı yüceltip Allah’a şirk koştukları, veli ve âlim insanlardan, müttaki ve müstakim olanlar) da, (aslında) -hangisi (Allah’ın rızasına) daha yakın olacaktır diye- Rablerine (yaklaşmak için) bir vesile aramaktadırlar. (Yani aciz bir kul olduklarının ve Allah’a ihtiyaçlarının farkındadırlar.) O’nun rahmetini ummakta ve azabından korkmaktadırlar. Şüphesiz Senin Rabbinin azabı korkunçtur (ve dayanılmazdır).” buyrularak Allah’ın rızasına yaklaşmak üzere “vesile-vasıta” aranması caiz olmanın da ötesinde tavsiye olunmaktadır. Elbette ve kesinlikle, Kuvvet ve Kudretin, Medet ve İnayetin, Himmet ve Şefaatin tamamı Cenab-ı Hakkındır ve O’nun tayin ve takdirine bağlıdır. Ama bu inanca sadık kalarak, başkalarından: “Ambulansla yetişin, hastamız ağır yaralıdır!” “Medet Doktor Bey, düğme çocuğumun boğazında kalmıştır!” “Aman Polis Beyler, hasımlarım veya hırsızlar kapımıza dayanmıştır!” diye yardım talebinde bulunanları, Fatiha Suresi 5. ayetindeki:
“(Bu nedenlerle Ey Rabbimiz!) Biz (bütün mü’minler) ancak ve yalnız Sana ibadet eder (Senin buyruklarını uygular ve Yüce rızanı ararız) ve (her konuda) sadece Senden yardım diler (ve Senin avn-ü inâyetine sığınırız).” kapsamındaki şirkle ve insanlara ubudiyetle suçlamak, tek kelime ile saçmalamaktır. Çünkü mü’minler, şifa ulaştıranın da, hastalıktan ve hırsızlıktan koruyanın da aslında Cenab-ı Hak olduğu inancını taşımaktadır. Bu nedenle “Şefaat Ya Resulallah!” “Dahilek Ya Habiballah” “Himmet Ya Gavsi Geylani!” diyerek, bunların yüzü suyu hürmetine Allah’a yalvaranları, hatta bunları nefis hatlarla güzel levhalar halinde yazanları, okuyanları şirke sapmakla suçlamak ve milyonlarca samimi Müslümanı ve dervişanı İman dairesinden dışlamak, en hafif tabirle şaşkınlık ve şımarıklıktır!..
Himmet ve Meded dilemek, onlardan dua ve yardım istemek anlamındadır. Elbette her türlü yardımın kaynağı ve başvurulacak makamı Allah Teâlâ’dır. Cenab-ı Hak’tan bağımsız olarak başkasından yardım dilemek söz konusu olamaz. Tasavvufta Hz. Peygamberden (SAV), şeyh veya benzeri maneviyat büyüklerinden istimdad ederken, doğrudan onların şahıslarından bir talep anlamı yanlıştır. Belki onların Rabbimiz katındaki itibar ve derecelerinden yararlanmak için bir tevessül vasıtasıdır. “Meded ya şeyh”, “Meded ya Abdelkadir”, “Meded ya Gavs-ı Azam” gibi lafızlar ve levhalar, bu şahıslara Allah rızası için duyulan manevi sevgi ve itibardan kaynaklanır.
…
MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ..