MEDENİYET DÖNÜŞÜMLERİ BÜYÜK SAVAŞLARLA BAŞARILMAKTADIR;
SAVAŞLAR İSE ÜSTÜN TEKNOLOJİLERLE KAZANILMAKTADIR
Savaş-Teknoloji ve Medeniyet Değişimi Bağlantısı
İnsanlığın medeniyet tarihi alet kullanımı ile başlamıştır. Bundan dolayı savaşlarda da hep aletler kullanılmış, bunların doğru kullanımı, bu aletlerde uzmanlaşılması ve tek tek uzmanlaşan savaşçıların birlikte davranışı ile ilgili çalışmalar sürekli tekrarlanmış ve bugünlere varılmıştır. Yani insanlık tarihi, bir nevi savaşların tarihi olmaktadır, savaş teknolojileri ve disiplinleri üzerine kurgulanıp günümüze taşınmıştır. Tabi ki teknoloji tek başına yeterli olmamaktadır, bir o kadar değerli olan şey ise bunların disiplinli ve etkili kullanılmasıdır. Bir diğer deyişle savaş; mevcut tekniği uzmanlaşarak, en uygun şekilde kullanabilme ve bunu bir grup olarak kurallara uygun bir şekilde yerine getirebilme sanatıdır. Kesin olan, savaşların bir teknoloji ve uzmanlaşma yarışı olmasıdır. En yeni ve en iyi teknolojik silahlara sahip olan ve bunu en etkin kullanan taraf savaşı kazanır. Yani, diyebiliriz ki; savaşları kazanmak için hem en iyi tekniklere sahip olmalıdır hem de bunu uzman ekiplerle kullanmalıdır. Uzman ekiplerin ise bir eğitim ve örgütlenme işi olduğu açıktır. Dolayısıyla savaşta başarı, bir taraftan yüksek düzey teknoloji diğer taraftan buna uygun uzmanları yetiştirebilecek bir örgütlenme modeline bağlıdır. Bu açıdan savaşlar, savunma ve saldırı önceliğine dayalı teknolojiye göre kazanılır. Mevcut teknoloji bir önceliği belirler ve uzmanlaşma, bu önceliklere göre orduyu en iyi hale getirmeye yaramaktadır. Değişen durumların doğasına uygun ekonomi ve toplumsal düzen de buna uyarlanır.
Bu perspektiften dünya savaş tarihi incelendiğinde de görüleceği üzere, Roma’dan beri süregelen bir döngü ile savaşlar, savunma ve saldırı önceliklerine göre anlam kazanmıştır. Bu incelemeye göre, Roma devri profesyonel lejyonları ile başlayan savaş devri klasik savunma dönemi sayılır. Bu dönemde esas olan savaş teknolojileri, savunma ağırlıklı bir savaşı zorunlu kılmaktadır. Bu uzun klasik savunma savaşı dönemi, özellikle Hun göçlerinin yoğunlaştığı ve Roma’nın yıkılıp yerlerine Germenik kabilelerin devlet kurmaya başladığı zamana kadar ayakta kalır. MS 378 yılında Gotlar ile Romalılar arasındaki Edirne Savaşı, klasik savunma sisteminin çöküş aşamasıdır. Bu tarihten sonra, artık, yepyeni bir silah teknolojisi belirleyici olacaktır. Bu silah teknolojisi “AT”lardır, onların özel eğitilip savaşa hazırlanmasıdır.
Orta Çağ’ın başlangıcı olarak da kabul edilebilecek Kavimler Göçü ve Roma’nın yıkılışı sonrasında, bu ağır süvariye dayalı askeri sistem Avrupa’da yeni bir toplumsal düzen doğuracaktır. Zira artık birinci amaç ağır süvari yetiştirebilmeye bağlıdır. Tüm devlet düzeni ve ötesinde toplum düzeni buna göre kurgulanacaktır. Feodalizm olarak adlandırdığımız düzen, işte bunun sonucunda, yani ağır süvari ihtiyacı sonucunda ortaya çıkmıştır. Saldırı öncelikli taktikleri uygulayanları incelediğimizde ise, Hannibal gibi erken tarihli bir komutandan, Alparslan gibi Orta Çağ’ın meşhur fatihine kadar birçok şahsiyet bunlar arasındadır.
Çöken Roma sistemi sonrasında ve yepyeni bir silah karşısında, yani ağır süvari karşısında, kurulu düzenler, tabii olarak bir kalkana yani savunmaya ihtiyaç duymuşlardır. Feodalizm işte bu ihtiyacı güçlü kaleler yaparak sağlamıştır. Bu dönemde, mevcut kaleler, atları geri plana itmiş, saldırı düzeni, orduları kalelerin içine sıkıştırmış ve eski temeller üzerine yepyeni surlar inşa edilerek, kaleler ve şatolar ortaya çıkmıştır. Zira savaşlar artık kuşatma savaşlarına, güçlü okçuların savaşına dönüşmüştür ve hatta artık bu oklar yavaş yavaş 16. yy. ilk yarısında yerini tüfeklere tamamen bırakmıştır.
Ardından tüfeklerin yayılması ile yani erken modern savaş sistemi içerisinde, ağır süvariye artık yer kalmamıştır. Her ne kadar, Otuz Yıl Savaşları’nda, taktik düzenlemeler neticesinde süvari ve piyade sayısı eşitlenmiş dahi olsa bu durum savunma öncelikli savaş sisteminin değişmesine yol açmıştır. Bu modern savunma düzeni, Avrupa’dan başlayarak, Osmanlı’yı ve sonrasını da içine alan yeni bir savunma konseptinin, savaş gerçekliğinin adıdır.
Bu sefer değişikliğin sebebi teknoloji olacaktır. Tank denilen büyük savaş aletinin geliştirilmesi günümüzde de yaşanmakta olan modern saldırı savaşının başlangıcıdır. Körfez Savaşı, Irak Savaşı ve dahası, bu savaş tipinin birer devamıdır. Atatürk öncülüğündeki Büyük Taarruz adı verilen Başkomutanlık Meydan Muharebesi de adı üstünde, birer saldırı öncelikli savaştır.
Günümüzde, uçaklarla, insansız hava araçlarıyla, çok tahripkâr ve tehlikeli bombalarla halen daha süren saldırı öncelikli savaş stili, yüksek ihtimalle bir gün yerini yeni bir savunma öncelikli savaş stiline bırakacaktır. Yukarıda açıklanmaya çalışılan döngü bunun kanıtıdır. Bu savunma sistemi, belki robotlar ile gerçekleşmeye başlayacak veya robotlar daha güçlü bir saldırı dünyası oluşturacaktır. Örneğin, insansız hava araçları ile bazı ülkelere karşı gerçekleştirilen saldırılar bu kapsamdadır. Topyekûn bir harpte de benzer saldırılar yapılırsa, mevcut riskler savaşları savunma ağırlıklı bir hale mi sokacaktır, yoksa saldırı ağırlıklı bir mücadele süreci mi yaşanacaktır, bu ileride anlaşılacaktır.
Bu robotik silahlar yepyeni bir savunma stili getirecek ve gerçekleşecek olan yeniliklerde zincirleme reaksiyonla tüm devlet yapısını ve hatta ötesinde toplum yapısını sarsacaktır ve büyük değişimlere yol açacaktır. Zira savaşlarda personel kaynağı, silah teknolojileri gibi değişimler, yukarıda değinildiği gibi sürekli olarak toplumları-devletleri değişime zorlamaktadır.
Son 400 yıldır ırkçı emperyalizm güdümlü barbar Batı medeniyeti, bugün İsrail olarak; hem iyice azgınlaşmış, hem de artık yıkıma yaklaşmıştır. İslam endeksli, insan eksenli ve Türkiye merkezli yeni bir barış ve bereket medeniyeti kaçınılmazdır ve çok yakındır.
Ancak bu medeniyet dönüşümleri, tarihi savaşlarla başarılmaktadır; bu savaşlar ise, karşı tarafta bulunmayan yeni teknoloji harikalarıyla kazanılmaktadır.
Bir konferansında; “Şimdi ben (stratejik gizlilik için) açık konuşmaktan çekiniyorum. Ama (psikolojik caydırıcılık için) açık konuşmadan da olmuyor.” diyen Hocamız şunları açıklamıştı:
Erbakan Hocamızın sıkça anlattığı ve örnek olarak verdiği Kadeş Harbi’nde; Mısırlıların demir çerçeveli ve ağaç tekerlekli at arabalarına, iki kişi binebildiği için, biri arabayı sürerken diğeri ok atabiliyordu. Bu yeni bir teknoloji olarak büyük avantaj sağlıyordu. Mezopotamyalıların (Hititlilerin) arabaları ise taş tekerlekliydi ve çok ağır olduğundan sadece bir kişi binebiliyor ve o kişi hem arabayı sürüyor hem durup ok atıyordu. Mısırlıların bu teknolojik üstünlükleri onlara savaş kazandırmıştı. Ancak Mısırlılara asıl savaşı kazandıran; bu teknolojik buluşlarını gizli tutmaları ve savaş zamanı ortaya çıkarmalarıydı. Bu, STRATEJİK GİZLİLİK prensibi kuralıydı. Çünkü iki ülke savaşın eşiğine geldiğinde; önce diplomatik temaslar başlar, sonuç alınamazsa, psikolojik caydırıcılık unsuru olarak tatbikatlar yapılıp silah ve manevra kabiliyetleri ile düşmana gözdağı verilmeye çalışılırdı. Bununla; “Benimle baş edemezsin, gel şu masaya oturalım, anlaşalım” mesajı aktarılırdı. Veya günümüzde silah fuarlarında ürettiği silahları satışa sunarlardı. Herkes bilir ki; satışa sunulan ve tatbikatlarda kullanılan silahların bir üst versiyonu fuarlarda sergilenip açığa vurulmamış ve henüz tatbikatlarda kullanılmamıştır! Bu tür psikolojik caydırıcılık da işe yaramazsa artık savaş kaçınılmazdır.
Biz şimdilik, Erbakan Hocamızın teknoloji harikası silahlarının sadece psikolojik caydırıcılık unsuru olarak ortaya çıkarılanlarını aktarmaktayız. Ancak bunların bile tamamı hiçbir ülkede olmayan ve sadece Türk Ordusu’nun bilgisinde bulunan ve tamamen Milli olan silahlardır. Bu yüzden Siyonist merkezler panik ve korku yaşıyorlarsa, siz; asıl ARMAGEDDON savaşını kazandıracak son teknoloji harikaları olan ve STRATEJİK GİZLİLİK sebebiyle saklı tutulan ve açıklanmayan silahlar ortaya çıktığında ve Kuduz İsrail yerin dibine batırıldığında, Erbakan Hocamızın teknolojik harikaları daha iyi anlaşılacak ve saygınlık kazanacaktır.
…
MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ..