Ahir zaman fitne başlarından Deccal’in hizmetçileri ve Siyonizm’in işbirlikçileri olan bazı Dini ve Siyasi liderlerin gerçek niyetini ve mahiyetini öğrenmek için şu ayet-i kerimeleri dikkatle okuyup anlamak lazımdır:
“Onlar ki, Benim (tabiattaki ve Kur’an’daki ayetlerimi) zikrimi ve öğütlerimi görme (ve yaratılış gayelerini yerine getirme) hususunda (sanki) gözleri perdelenmişti. Ve (Kur’ani gerçekleri) dinlemeye asla tahammül edemezlerdi.
O (gafiller ve) kâfirler, Beni bırakıp (dinimi dejenere eden ve çevresinde kurtarıcı geçinen bazı) kullarımı veliler (mürşitler ve mehdiler) edindiklerini mi zannetmişlerdi? Gerçekten Biz cehennemi (böylesi) kâfirler için bir (azap) durağı olarak hazır etmişizdir.
(Ey Resulüm!) De ki: ‘(Görünüşte çok hayırlı ve yararlı sanılan ama pek çok) Amelleri bakımından (ahirette) en fazla hüsrana (zarar ve ziyana) uğrayacak olan kimseleri, size haber vereyim mi?’
‘Ki onların, dünya hayatındaki bütün amelleri (hem dünyaya yönelik çalışmaları hem de ahiretle ilgili riyakâr ve istismar hazırlıkları) boşa gitmiştir. Halbuki, kendileri güzel (ve gerekli) şeyler yaptıklarını sanıvermektelerdi.’
İşte bunlar (inanmış görünmelerine rağmen gerçekte) Rablerinin ayetlerini (ve Kur’ani hükümlerden işlerine gelmeyenleri) ve Allah’a kavuşup (hesap vereceklerini kalben) inkâr edenlerdi. Bu yüzden onların bütün amelleri boşa gitmiştir (ve heder edilmiştir). Artık bunlar için, kıyamet günü terazi-mizan da kurmayacağız. (Çünkü gerçekten ve gönülden iman ederek, Kur’ani prensipleri izleyerek ve Allah’ın rızasını gözeterek, hayatlarına yön vermemişlerdir. İman değil, ihtimal üzerine işlenen hayırları da fayda etmeyecek ve tartılmaya layık görülmeyecektir.)” (Kehf: 101-105)
15 Temmuz Darbe Girişimi hakkında cevapsız kalan sorulardan bazıları:
Cumhurbaşkanı Erdoğan darbeyi aslında ne zaman öğrenmişti?
Erdoğan’ın medyada en çok ilgi çeken açıklaması “Darbeyi eniştemden (Ziya İlgen’den) öğrendim” açıklamasıydı. 20 Temmuz 2016’da El Cezire televizyonunda haberi böyle aldığını vurgulamıştı. 21 Temmuz’da ise Reuters’a yine “eniştesinin kendisini 16.00-16.30 civarında aradığını” tekrarlamıştı. 30 Temmuz’da ATV – A Haber ortak yayınına katılan Erdoğan yine “eniştesinin kendisini 21.30 civarında aradığını” açıklamıştı. Ancak bu enişte teorisi darbenin ne zaman öğrenildiğini tam açıklamıyordu. Çünkü Erdoğan darbe gecesi 16 Temmuz 04.20 gibi Atatürk Havalimanı’nda sıcağı sıcağına yaptığı açıklamada “Öğleden sonra bir hareketlilik ne yazık ki Silahlı Kuvvetlerimizin içinde mevcuttu” buyurmuştu. Yani bu sözleriyle darbe faaliyetlerinden haberi var gibi görünüyordu!
MİT Müsteşarı Fidan ve bazı komutanların darbeden haberi var mıydı; darbe akşamı baş başa ne görüşmüşlerdi?
İlk olarak 14 Temmuz’da Özel Kuvvetler Komutanı devir teslim töreninde, 18.00’de biten törenden sonra Hulusi Akar ve Hakan Fidan’ın bahçeye geçerek 00.30’a kadar süren bir toplantı yaptıkları; sonra da darbe günü Hakan Fidan’ın saat 18.00’da Genelkurmay Başkanlığı’na vardıkları ve daha önce darbecilerin faaliyeti hakkında daha saat 14.30’da MİT’e ihbarda bulunan Binbaşı O.K.’nın verdiği bilgileri konuştukları neredeyse kesinlik kazanmıştı. Bu durumda böyle önemli bilgiler ışığında ne gibi tedbirler alınmıştı? Darbeyi önleyeceği iddia edilen bazı tedbirler ise neden alınmamıştı?
Dünyanın hangi ülkesinde İstihbarat ve Silahlı Kuvvetler Başkanları Meclis’e hesap vermekten kaçınabilirdi?
TBMM Darbe Komisyonu çağırmasına rağmen ne MİT Başkanı ve ne de Genelkurmay Başkanı Komisyon’a ifade vermeye yanaşmamıştı. Aradan uzun zaman geçtikten sonra ancak yazılı ifadeleri yollanmıştı. Bu kadar önemli bir konu hakkında TBMM Darbe Komisyonu, bazı yetkililerin Komisyon’a yüz yüze ifade vermesinde ısrar etmekten niçin kaçınmışlardı?
Bir türlü bulunamayan siyasi ayaklar neredeydi?
Komisyon’un “Darbenin siyasi ayağını bulamadık” açıklaması ne anlama geliyordu? Tarihte siyasi ayağı olmayan bir darbe mevcut mudur? En ufak memura kadar darbeyle ilişkisi olan herkes bulunuyor da şu meşhur “siyasi ayak”tan niçin tek bir kişi bulunamıyordu?
Adil Öksüz kimin eseri ve kimlerin esiriydi?
Bir de şu meşhur Adil Öksüz olayı vardı ve hâlâ çözülmeyi bekliyordu. Adil Öksüz’ün FETÖ’nün “asker imamı” olarak isminin eski FETÖ’cü Kemalettin Özdemir tarafından daha 2012’de devlete verildiği biliniyordu. Adil Öksüz 27 Aralık 2015’te Ankara’ya geliyor ve darbeci askerlerle tam 12 toplantı yapıyordu. MİT veya Emniyet’in bunların hiçbirini izlememiş olması mümkün müydü? Hele darbe gecesi Abdülkadir Selvi’nin de yazdığı gibi, Akıncı Üssü civarında yakalanıp getirildiği karakolda hem bir polis memuru, hem de bir istihbarat görevlisi tarafından açık biçimde teşhis edildiği, bu bilginin orada kalmayıp en üst düzey güvenlik yetkililerine kadar ulaştırıldığı düşünülürse… Özetle, kilit adam Adil Öksüz adeta serbest bırakılmasaydı ve her ne hikmetse bir türlü bulunamayıp kaybolmasaydı, belki de darbe hakkındaki bütün bu soruların cevaplarını bugün zaten biliyor olacaktık.
Geliyorum diye diye girişilen darbeye karşı, TSK nasıl bu denli tedbirsiz ve tepkisizdi!?
Sonuç olarak zaten aylardır Ankara kulislerinde darbe dedikoduları dolaşıyorken, üstelik böyle bir girişim yapılacaksa bunun bir ay sonraki YAŞ toplantısı sırasında FETÖ’cü subayların tasfiyesi öncesi gerçekleşebileceği elbette biliniyorken niçin hiçbir tedbire gerek görülmemişti? Mesela Binbaşı O.K. saat 14.30’daki darbe hareketliliği olabilecek olayları MİT’e ihbar ettiğinde Özel Kuvvetler Komutanı Zekai Aksakallı’ya göre “Uygulansa darbe açığa çıkardı” dediği, böyle durumlarda hep uygulanageldiği söylenen “Kışladan dışarı çıkma yasağı” niçin bu kez getirilmemişti? Böyle bir darbe gecesi beklentisi saatler önce belliyken (14.30 ihbarı – 18.00 Akar – Fidan Genelkurmaydaki buluşma) bütün Kuvvet Komutanlarının başta Hava Kuvvetleri Komutanı olmak üzere pek çok üst düzey asker nasıl bir düğüne gitti ve orada göz göre göre bir avuç darbeci tarafından derdest edilebilmişti?
İstihbarat ve Ordu hazır değildi ama camiler ve belediyeler nasıl hazır haldeydi?
İstihbarat ve askeri alanda bu kadar açık “tedbirsizlik” yaşanırken, sivil alanda camilerde sela okunmasından tutun, belediyelerde iş makinelerinin yüklü olarak hazır olup kışlalara yollanması; daha önceden böyle bir durumun eylem planının hazır edildiğine işaret olabilir miydi? Eğer öyleyse neden darbe başlamadan önlenememişti?
Erdoğan’a Marmaris Operasyonu’ndaki tuhaflıklar hâlâ giderilememişti!
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Marmaris’te kaldığı yeri ifşa ithamıyla bazı gazeteciler tutuklanıvermişti. Öte yandan Marmaris’te Erdoğan’a yönelik darbecilerin operasyonu ve sonrası hakkında da soru işaretleri çözülmemişti. Örneğin şimdi, artık bu darbeci askerler yargılandığında; ifadelerinde ve iddianamede o askerlerin oraya gece 03.00 sularında vardığı kesinleşmişti. Birtakım aksilikler nedeniyle bir süre gecikseler bile, Cumhurbaşkanı orayı terk ettikten çok sonra harekete geçirildikleri belirginleşmişti.
Yoksa aslında bunların “başarı”ya ulaşması hiç mi istenmemişti? Yine Cumhurbaşkanı’nın beyanatlarında İstanbul’a uçakla ve korunmasız geldiği belirtilmişti. Halbuki o saatlerde İstanbul semalarında darbecilerin hava araçları, jetler, helikopterler uçuş halindeydi. Meclis’i bombalayan F-16’ların bir yolcu uçağını düşürmesi ya da uçakların tamamının havaalanına inmesini engellemesi gayet kolay değil miydi? Eğer Erdoğan havaalanına inip o açıklamayı yapmasa belki de darbeciler olanca yanlışlarına rağmen hain emellerine erişeceklerdi. Öyle ise uçağı niye engellenememişti?
Balistik raporları niye hâlâ gizlenmekteydi?
Hain darbe girişiminde asker, polis ve sivil 248 vatan evladı darbeciler tarafından şehit edilmişti. Ayrıca silahlı kimi siviller tarafından darbeci diye hiçbir şeyden habersiz terör operasyonuna gittiğini sanan, olayın darbe girişimi olduğunu anlayınca da teslim olan bazı erler hunharca öldürülmüşlerdi. Meclis binası ve Cumhurbaşkanlığı bahçesi F-16 ve helikopterlerin ateşine maruz kalıvermişti. Son zamanlarda darbe suçundan yargılanan kimi sanıklar ısrarla balistik raporlarını talep etmişlerdi. Bunların güvendikleri bir şeyler mi gizlenmekteydi? Gerçekte şehitleri vuranlar tek tek kimdi? Bunun bir an evvel açığa kavuşması için kurşun ve silahlarla ilgili balistik raporların oluşturulması için neden harekete geçilmemişti? Hele de o gece halka, polisin MP-5 silahının dağıtıldığı iddiaları göz önüne alındığında bu ayrı bir öneme sahip değil miydi?
Erdoğan, bunu bilmeyecek ve görmeyecek kadar saf birisi değildir. O halde bunlar, bilerek ve isteyerek CIA ile birlikte iş tutan hainlere fırsat vermişlerdir. Aslında bu ihanete izin veren, bunu Türk Milletinden gizleyen; Dönemin Cumhurbaşkanı – Başbakanı – Genelkurmay Başkanı – Bakanları – Kuvvet Komutanları – MİT Başkanı ve üst düzey Emniyet bürokratları yargılanıp hesaba çekilmelidir.
Bu olayda, başlıca şu sorular mutlaka yanıtlanmalıdır;
– 15 Temmuz’da; 249 vatandaşımız öldürülmüş, 2195 vatandaşımız yaralanmıştır. Aynı gece 36 darbeci öldürülmüş, 49 darbeci de yaralanmıştır. Bu insanları kimler, hangi silahlarla öldürüp hayattan koparmışlardır?
– Erol Olçok ve oğlunu öldüren kurşunlar kimin silahından çıkmıştır?
– Boğaz Köprüsü’ndeki, boş kovanların balistik muayeneleri niçin yapılmamıştır? Ölenlerin hangi silahlardan çıkan mermilerle öldürüldüğü, silahların hangi devlet kurumunun envanterinde olduğu, neden belirlenip açıklanmamıştır?
– 15 Temmuz’da havalanan ve halkın üzerine bomba ve mermi yağdırdığı iddia edilen ve TÜRK MİLLETİNİN malı olan uçaklar ve helikopterlerin uçuş emirlerini, kara kutularını, taşıdıkları bomba ve mühimmatın cinslerini, mühimmatın nerelerde kullanıldığını ve birliğe iade edilenlerin dökümleri niçin Türk Milletinden saklanmıştır?
– FETÖ’cülerin el konulan malları ve paraları ne kadardır, nerelere ve kimlere aktarılmıştır?
Evet, 15 Temmuz Darbe Girişimi: Yabancı bir devletin istihbarat kuruluşu tarafından, onun emrine girmiş satılmış bir silahlı terör örgütü (FETÖ) aracılığıyla ve maalesef iktidarın bir bölümünün bunlarla iş birliği yapmasıyla; ülkemize, devletimize, Cumhuriyete, onun değerlerine ve demokratik rejime karşı yapılmış bir saldırıdır.
Aziz Atatürk’ün çok anlamlı bir sözü ile bağlayalım: “İhanetin nedeni olmaz, bedeli olur. O bedel bir gün mutlaka ödetilir!”
Şimdi, bu soruları soranlar haksız mıydı ve niye bunlar hâlâ yanıtsızdı?
15 Temmuz Darbe Kalkışmasıyla ilgili sorular ve sorumlular!
Henüz Milletvekili bile olmadan, Başbakan olma pazarlığını Başkan Bush ile konuşurken Sn. Erdoğan’a o toplantıda FETÖ ile iş birliği yapması tavsiyesi yapılmış mıydı? Sn. Erdoğan’ın, ailesinin, yakınlarının ve bazı Bakanlarının TÜRKİYE DIŞINDAKİ mal-para-ortaklık belgelerinin açıklanması için, ABD Temsilciler Meclisinde komisyon kurulması kararının alınması üzerinde niye hiç durulmamıştı?
Gelelim 15 Temmuz’a;
FETÖ’yü ABD’nin emriyle kim hükümete ortak etmişti? Erdoğan!
FETÖ ile 11 yıl, aynı yönetimi kim devam ettirmişti? Erdoğan!
FETÖ’nün, darbe yapabilecek güce erişmesine kim izin vermişti? Erdoğan!
Kozmik Oda’ya, FETÖ’cü Yargıcın girmesine kim izin vermişti? Erdoğan!
Yüksek Yargıyı FETÖ’ye tamamen teslim eden kimdi? Erdoğan!
TSK yönetimine ve terfilerine, FETÖ’nün erişmesine kim izin vermişti? Erdoğan!
FETÖ ile, AYNI MENZİLE sahip olduklarını söyleyen kimdi? Erdoğan!
Peki, sonunda kalkıp: “Kandırıldık, Türk Milleti ve Rabbim bizi affetsin” diyen kimdi? Erdoğan!
Başka bir deyişle, 15 Temmuz’un yaşanmasının şartlarını oluşturan ve altyapısını hazırlayan AKP iktidarının başı kimdi? Erdoğan!
Biraz kafası çalışan herkes biliyor ki, eski AKP Ortağı şimdi ABD uşağı FETÖ, Uluslararası ligde iş tutacak bir oyun kurucu değildir. Çünkü o basit ve fasit bir piyon yerindedir. Onun iplerini tutan kuklacı ise ABD-CIA ve asıl Yahudi Lobileridir.
15 Temmuz Kalkışması’nın karanlık noktaları
15 Temmuz’u 16 Temmuz’a bağlayan darbe girişimi gecesi Hürriyet gazetesini basan timin komutanını, gazeteci arkadaşlarıyla vazgeçirmeye uğraşan… O akşam güvenli evinde oturup kimin kazanacağını beklemek yerine yönettiği gazetenin başına koşan, gazete basıldığında yüzüne silah doğrultulmuş halde darbeci askerleri vazgeçirmeye çalışan… Sonunda onlarla mahkemede hesaplaşan, gayriresmi Türkiye Demokrasi Platformundan gelen teklifle Avrupa ülkelerine darbenin iç yüzünü anlatan heyetlerde yer alan bir gazeteci olan Murat Yetkin’in şu soruları hâlâ yanıtsızdı:
1- MİT; FETÖ kalkışmasından aylar önce, daha 2015 sonbaharında devlet içindeki yasadışı Fetullah Gülen örgütü üyelerinin kullandığı gizli Bylock programını kırmaya ve haberleşmeleri ortaya çıkarmaya başlamıştı. Türk Silahlı Kuvvetlerindeki yapıya dair ilk listeler, Yüksek Askeri Şûra öncesi önlem alınabilsin diye Genelkurmay’a ulaştırılmıştı. Fetullahçılar bunu öğrenince o Bylock’u kapatıp başka program hazırlamışlardı. Bir Binbaşı 15 Temmuz öğleden sonra gelip MİT’in kapısını çalana dek MİT ya da Genelkurmay hiçbir şeyden kuşkulanmayacak ve gerekli tedbirler almayacak kadar ilgisiz ve dikkatsiz yapılar mıydı?
2- MİT Müsteşarı Hakan Fidan; daha 2012 Şubat ayında, yani kalkışmadan 3 yıl önce Fetullahçı örgütlenmenin polis ve yargı kanatları tarafından, üstelik PKK bağlantısı iddiasıyla hedef alınmıştı. Fetullahçıların hedefinin MİT üzerinden Erdoğan olduğu açığa çıkmıştı. Buna rağmen Erdoğan neden Haziran 2012’deki “Türkçe Olimpiyatında” Gülen’e övgüler düzerek davet çıkarmış, “Bu hasret bitsin!” diye adeta çağrıda bulunmuşlardı!
…
MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ..