Saadet Partisi’nde, her kademesinde hizmet vermiş ve Milli Görüş’ü=Adil Düzen’i benimsemiş herkesin Genel Başkan adayı olması normal ve doğaldır. Ancak Abdullah Gül gibi, Erbakan’a ve Davamıza açıkça başkaldırmış ve karanlık odaklarla irtibatı kanıtlanmış birisine, DEVA ve GELECEK Partileriyle birlikte SP’yi de katıp, onun yönetimine bırakılması hazırlıkları ise hıyanetin daniskasıdır. Biz “Mahmut Arıkan’ın, ‘İstanbul İngiltere Başkonsolosluğu’ yetkilileriyle, Teşkilatımızdan ve halkımızdan habersiz sürekli görüşmeler yaptığı!?” yolundaki duyumları yazıp, böyle bir girişiminin olup olmadığı… Veya Genel Merkezin bilgisi dahilinde, şu maksatlarla yapıldığı yolunda bir açıklama beklerken, tam aksine suskun kalması da kafalarımızı iyice karıştırmıştı.
Maalesef ne Genel Başkan’dan, ne Mahmut Arıkan’dan ve ne de diğer Genel Başkan adaylarından ve dava kurmaylarından bu konunun açıklığa kavuşturulması… En azından, üç Partinin birleştirilip Abdullah Gül’ün Başkanlığına bırakılması gibi bir duruma asla razı olunmayacağı hususunda hiçbir açıklama yapılmamıştı.
Oda TV: “Saadet’te Karamollaoğlu oyunu: Dediğini yaptı!” diye manşete taşımıştı!
Saadet Partisi’ndeki kongre krizinde Genel Başkan Temel Karamollaoğlu’nun halefi olarak bildirilen Mahmut Arıkan, süreci yönetecek kişi olarak atanmış ve Genel Başkan adaylığı garantiye alınmıştı.
“Güya, kongreye gidecek olan Saadet Partisi’nde krize dönüşen süreçte taşlar yerine oturmaya başlamıştı. Kongre sürecini yönetecek kişi ise Mahmut Arıkan olarak belirlenmiş durumdaydı.
Birol Aydın’ın, Karamollaoğlu açıklama yapmadan önce adaylığını duyurması, Saadet Partisi Genel Merkezi’nde ‘darbe girişimi’ eleştirilerine yol açmıştı. Parti Genel İdare Kurulu üyelerinden Ahmet Maruf, Aydın’a tepkisini Kurumun resmi hesabından, kurumun Genel Başkanının bilgisi ve onayı olmadan paylaşım yaparak korsan adaylık açıklamak Genel Başkanın, Yüksek İstişare Kurulunun iradesine karşı açık bir darbe girişimidir” ifadelerini kullanmıştı.
Merhum Milli Görüş Lideri Necmettin Erbakan’ın 25 yıl boyunca Özel Kalemliği görevinde bulunmuş olan Mehmet Karaman’ın da Arıkan’ın adaylığı konusunda müdahalesi ve etkisi olduğu kulislere yansımıştı!” (06 Ağustos 2024)
Saadet Partisi Kayseri Milletvekili, SP Genel Başkan Vekili ve SP Genel Başkan adaylarından biri olan Mahmut Arıkan – x (Twitter) hesabından şunları paylaşmıştı[1]:
“Şehit Komutan İsmail Haniye’nin ardından Hamas Hareketi’nin yeni Siyasi Büro Başkanı olarak seçilen Yahya Sinvar’a muvaffakiyetler diliyorum.
Yeni başlayan süreçle birlikte artık tüm bölge ülkeleri, üzerine düşeni yapmalı ve Siyonizm’e karşı somut adımlar atmalıdır.
7 Ekim’den itibaren Gazze’ye karşı uygulanan işgal ve soykırımın sadece kınamakla bitmeyeceği anlaşılmıştır. İslam İşbirliği Teşkilatı’nın öncülüğünde tüm Müslüman devletler Filistin davasına sahip çıkmalı, yaşanan vahşete son vermek için eldeki tüm imkânları seferber etmelidir.”
Dikkatinizi çekmiştir; SP’ye Genel Başkan Vekili olarak atanan Mahmut Arıkan kendi Facebook sayfasından yaptığı açıklamada; kurtuluşun Erbakan projeleri ve D-8 öncülüğünde olacağını söylemiyor, İslam İşbirliği Teşkilatı öncülüğünde olacağını belirtiyordu.
Mahmut Arıkan, Yahya Sinvar’a bu mesajı göndermeden önce, Abdullah Gül’le görüşüp birlikte kararlaştırmış olmasındı!.. Çünkü Sn. Abdullah Gül daha önce: “İslam İşbirliği Teşkilatı, BM ve AB gibi oluşumların alternatifi ve karşıtı değil, tamamlayıcı ve destek çıkıcı bir misyonu vardır” şeklinde ifadeler kullanmıştı.
Sn. Mahmut Arıkan’ın bu teklif ve temennisi, yoksa malum ve mel’un odaklara “Biz Erbakan’ın proje ve planlarından ve Yeni Bir Dünya oluşturacak ilmi ve tarihi programlarından uzaklaşıp, Küresel güçleri ürkütmeyecek “İslam İşbirliği Teşkilatı” gibi kurumlarının istikametinde hareket etme kararı aldık!” mesajları mıydı?
Sn. Mahmut Arıkan, Erbakan Hoca’nın “İslam Birliği ve D-8 Girişimi”nden habersiz, gafil ve konunun cahili ise, nasıl Saadet Partisi’ne Genel Başkan yapılacaktı? Yok eğer bile bile Erbakan Projelerini unutturup örtmeye çalışıyorsa, İstanbul İngiltere Konsolosluğu yetkilileri ve Chatham House üyeleriyle, özel ve gizli irtibatlarının kirli amacı ortaya mı çıkmaktaydı?
“İslam İşbirliği Teşkilatı”nın maalesef dış odakların güdümüne alındığını da hatırlatmak lazımdı.
25 Eylül 1969 tarihinde kurulan İslam İşbirliği Teşkilatı’nın (İİT) gayesi, İslam Dünyasının hak ve çıkarlarını korumak, üye devletler arasında işbirliği ve dayanışmayı güçlendirmek olarak belirlenmiştir.
Teşkilat; Cidde-Suudi Arabistan merkezli faaliyet göstermekte olup, Teşkilatın Genel Sekreterliğini şu anda Hüseyin İbrahim Taha yürütmektedir. (Hissein Brahim Taha) 57 üyeye sahip İİT, BM’den sonra ikinci en büyük hükümetler arası siyasi teşkilat ve dünyadaki tüm Müslümanları temsil eden tek resmi yapı olma özelliğine sahiptir.
Türkiye, Teşkilat’a kuruluşundan bu yana üyedir. İİT nezdindeki daimî Temsilcilik 24 Temmuz 2015 tarihinden beri Cidde’de faaliyettedir. Üstelik İslam İşbirliği Teşkilatı’nda; Rusya Federasyonu, ABD kuklası Tayland gibi ülkeler bile gözlemci statüsündedir.
Bakınız, İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi üç Arap ülkesi, ABD’nin Gazze’ye barış gücü gönderme talebine yanaşmamıştı!
ABD’nin Gazze Şeridi’nde savaş sonrası barış misyonuna katılma talebini; Ürdün, Katar ve Suudi Arabistan’ın reddettiği, Mısır ve BAE’nin bazı şartlar koşarak misyona katılmayı kabul ettiği ortaya çıkmıştı. Oysa bunlar İslam İşbirliği Teşkilatı’nın en önemli üyeleri konumundaydı.
The Times of Israel gazetesine konuşan iki kaynak bu bilgiyi doğrulamıştı. Mısır ve BAE ise misyona katılmak için birkaç şart koşmuşlardı. Bu şartlar arasında misyonun “iki halk için iki devlet” konsepti kapsamında yapılması talebi yer almıştı. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu bu konsepti kabule yanaşmamıştı.[2]
Bu bağlamda, 2004 yılında örgütün Genel Sekreteri bir Türk vatandaşı Ekmeleddin İhsanoğlu olmuşlardır. Güya Türkiye, örgüt içindeki ağırlığını arttırarak 2008 yılında somutlaştırılan yeniden yapılanmasının da öncülüğünü yapmıştır. Ekmeleddin İhsanoğlu 2004 yılında gizli oy sistemiyle Genel Sekreterliğe taşınmıştır. Bu Genel Sekreterlik seçiminde Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün 2003’te yaptığı konuşmanın önemine vurgu yapılmıştır. Abdullah Gül “İslam dünyasının değişim ve reform ihtiyacının olduğunu ifade etmekte ve İslam İşbirliği Teşkilatı ile ilişkileri, AB’yle ilişkilere alternatif değil, onu tamamlayıcı bir boyut olduğunu” vurgulamışlardır.
Üstelik bu Ekmeleddin İhsanoğlu, daha sonra CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı olmuşlardı!
İstismarcı İslamcıların Erbakan’sız Kurtuluş Arayışları!
Yusuf Kaplan “Rüya Gibi Bir Kamptı” (05.08.2024) Yazısında:
Türkiye’nin varoluş sorunlarını hatırlatıp:
“Türkiye’nin sorunu eğitim sorunu değil. Türkiye’nin sorunu varoluş sorunudur. Türkiye’nin ‘kim’liği, ‘ne’liği, nereden gelip nereye gittiği ya da sürüklendiği meselesi. Türkiye, ne olduğunu bilmeyen tek ülkesi dünyanın. Ne olduğunu ve başına ne geldiğini bilmeyen tek ülkesi. İnanılır gibi değil ama gerçek bu.”
…
MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ..