Diyarbakır’ın Merkez Bağlar ilçesine bağlı, mahalle statüsündeki Tavşantepe köyünde, 21 Ağustos 2024 tarihinde kaybolan ve 19 gün sonra cesedi, köy yakınındaki Eğertutmaz deresine saklanan bir çuval içerisinde bulunan 8 yaşındaki Narin Güran hadisesinin, genellikle ve sadece psikolojik (duygusal) ve travmatik yönüyle ele alınması, çok daha ciddi ve endişe verici sosyolojik (toplumsal) çürüme boyutlarının dikkatlerden kaçırılması; hem oldukça yanlış ve yanıltıcıydı, hem de giderek yaklaşan ve yaygınlaşan tehlikelerin halkımızdan saklanmasıydı. Kaldı ki, Diyarbakır Merkez Bağlar mahallesine bağlı Taştepe köyündeki GÜRAN ailesi içindeki bu, ilk cinayet de sayılmazdı. Çünkü yıllar önce Narin kızımızın genç bir amcası da yine pamuk tarlasında av tüfeği ile vurulup öldürülmüş ve kaza süsü verilip dosya kapatılmıştı. Oysa bu cinayetin arkasında, çok büyük paralara satılan bir ortak arazi anlaşmazlığı yattığı da hâlâ konuşulmaktaydı. Tabi bütün bunların aslını araştırmak ve suçluları ortaya çıkarmak da yargıya kalmıştı. Çünkü bu vahim ve hazin olayın arkasında:
• Vicdani, ahlâki ve ailevi çürüme sorunları ve sonuçları…
• Yöresel ve bölgesel sıkıntıları ve saplantıları…
• Ülke çapındaki yozlaşma boyutları ve siyaset yobazlıkları…
• Ve bozuk küresel sistemden kaynaklanan yansımaları ve porno yayınları vardır. Bunların hepsinin birlikte ve bilimsel veriler temelinde ele alınıp değerlendirilmesi ve çok acil tedbirler üretilmesi lazımdır.
Aile içi sapkın ve ensest ilişkilerden, köy ve kabile arasındaki çarpık birbirini kollama güdüsünden, para ve tehdit karşılığı vahşice katledilen kız çocuğunun cesedini dere kenarına saklayıp ardından gelip vakit namazı kılmak şeklindeki şuursuz ve taklitçi Din telakkisinden, soysuz ve sorumsuz istismarcı siyaset düşüncesinden… Bütün bu ahlâksız süreçleri üreten ve teşvik eden yönetim biçiminden ve hükümetlerden… Eşcinselliği ve ensest ilişkileri normal ve doğal sayan AB kriterlerinden ve barbar Batı’ya endeksli sistemden… Darwinist ve dengesiz eğitim düzeninden, kontrolsüz ve kokuşmuş internet ağından ve sosyal medya tuzağından ve tahribinden… Evet hepsini birden sorgulamaya; akıl, bilim, inanç ve ahlâk temelinde hizaya sokmaya ihtiyaç vardır; yeni, yeterli ve dengeli bir düzen kurulmadan bu bataklıktan kurtulmamız da imkânsızdır.
Evet, sadece talihsiz Narin’in cesedinin değil; tüm ailenin, kabilenin, hatta ülke sisteminin ve yönetiminin de bir sosyolojik otopsiye, yani bu toplumsal çürüme ve çözülmenin nedenlerinin belirlenmesine ihtiyaç duyulmaktadır. Bu tür rezalet ve cinayetlerin, sadece bazı bölgelerde ve kesimlerde yaşandığı ima ve iddiaları da hem bir yanılgıdır… Hem de ırkçılık ve ayırımcılık kasıtlı bir çarpıtmadır. Çünkü Narin olayından bir hafta sonra Karadeniz Bölgemizin bir ilinde, beş yaşındaki bir çocuk üvey ninesi tarafından ve ikinci kattan aşağı atılmıştı… Ve bundan birkaç gün sonra Trakya’mızdaki bir ilçemizde iki yaşındaki bir çocuğumuz annesi ve yakınları tarafından dövülerek ölümüne yol açmışlardı…
Biz daha önce, ülkemizdeki ahlâki ve ailevi dejenerasyonun gerçek nedenlerini ve neticelerini ortaya koymak, ilgilileri ve yetkilileri uyarmak üzere “İstanbul Sözleşmesi ve Ailenin Çözülmesi” (Adil Dünya Yayınevi, Temmuz 2021) kitabını hazırlayıp yayımladık. Orada AB kriterleri diye bize dayatılan anlaşma metinlerinin ve maddelerinin, aslında, ahlâksız Batı’nın ahlâki ve ailevi yapımızı tahrip etmek üzere belirlendiğini örnekleriyle vurguladık. Bugün ne yazık ki, AKP iktidarı da, güya ona muhalif ve alternatif CHP kafası da bu Haçlı ve ahlâksız AB’ye girme hatırına, her türlü tahribat dayatmalarını kabul etmeye hazırlardı. Bakınız, Özgür Özel; 31 Mayıs 2024’te “Avrupa Birliği’ne tam üyelik için her türlü çabada bulunacağız…”, 17 Nisan 2024’te: “AB üyeliği konusunda öncülük yapacağız…”, 7 Temmuz 2024’te “AB’ye tam üyelik önündeki bütün engelleri kaldıracağız…”, 5 Eylül 2024’te “AB’ye girmek ve bu konuda bizden istenenleri yerine getirmek, bizim en önemli ve öncelikli amaçlarımız arasındadır…” şeklinde Milli onurumuza ve tarihi sorumluluğumuza asla yakışmayan beyanatlarda bulunmuşlardı. Yani dış güçlerin ve AB gibi emperyalist merkezlerin güdümüne girmek hususunda AKP’den daha tavizkâr davranacaklarını defalarca açığa vurmuşlardı. Oysa Adalet Bakanlığının 2019 raporuna göre, Türkiye’de cinsel dokunulmazlığa karşı suç kapsamında 49 bin 57 dava açılmıştı. Bunların 23 bin kadarı çocuklara cinsel taciz vakasıydı. Ancak; 2024 yılı itibarıyla çocuk istismarı sayısı neredeyse 3 kat artmış, 60 binlere dayanmıştı. Şimdi 22 yıl ülkeyi yönetenlerin yol açtığı ve dolaylı fırsat sağladığı bu ahlâki tahribatın daha da arttırılması için CHP, AB’ye giriş engellerini kaldırma çabasındaydı. Bu karanlık kafalar ve işbirlikçi kiralık kadrolarla ülkemizin düze çıkması imkânsızdır.
…
MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ..