Yeni oluşan sistemler ve medeniyetler, kendisinden önceki düzen ve dönem içerisinde kullanılagelen birtakım kelimelere, yeni manalar yükleyerek; özel kurumlar yanında, orijinal kavramlar da geliştirirler. Aslında hiçbir dil-lisan ne kadar zengin olursa olsun, birbirinden farklı sistemlerin hepsine birden, tamamen yeni ve orijinal kelimeler veremezler. Öyle ise, sistemleri teşkil ve temsil eden unsurların, ortak bir lisan disiplini oluşturması gerekir. Her sistem bu ortak kelimeleri alır, kendi amaçları istikametinde kullanır ve onlardan özel ve orijinal bir “kelimeler ve kavramlar ağı” meydana getirir.
İşte İslam dini ve medeniyeti de cahiliye döneminde öteden beri bilinen ve konuşulan “Allah, İslam, iman, küfür, nebi, resul, akıl, kerem, takva, cihad” gibi kelimelere, öylesine yeni ve orijinal anlamlar yüklemiş ve öylesine yeni ve özel kavramlar meydana getirmiştir ki, kıyamete kadar gelişen bütün zamanlara ve bütün şartlara ışık tutacak ilmi, imani, ahlâki, siyasi ve iktisadi bütün sorunlara çözüm ve çareye esas olacak bir “değişmez doğrular” bütününü insanlığa hediye etmiştir.
Yapılan ilmi araştırma ve karşılaştırmalar; Kur’an’ın kelime hazinesinin, kendisinden önceki cahiliye Arabistan’ındaki üç ayrı ve farklı sistemin bir nevi bileşimi olduğunu, ancak bütün bu kelime kalıplarına yepyeni, değişmez ve eskimez manalar doldurduğunu göstermektedir. Bunlar: 1- Saf ve sade bir hayat süren göçebe bedevîlerin kullandıkları kelimeler, 2- Mekke ve Medine’de yerleşik tüccar ve soyluların konuştukları kelimeler, 3- Arabistan’da yaşayan Yahudi ve Hristiyanların kullandıkları ve Arap diline kattıkları kelimeler…
Bu kelimelerin bir kısmını ele alıp bakalım:
Örneğin Allah ismi, cahiliye Araplarınca da biliniyor ve kullanılıyordu. Ancak onların konuştuğu “Allah” kelimesi Kur’an’daki “Allah” (CC) kelimesinden çok farklı bir anlam taşıyordu. Cahiliye Araplarına göre Allah; yeri göğü yaratan ve diğer şefaatçi tanrılardan (put ve tağutlardan) daha büyük olan, ancak etki ve yetki alanı sınırlı bulunan bir varlığı ifade ediyordu.[1] Kur’an’daki “Allah” (CC) kelimesi ise, öyle (hâşâ) tanrılar hiyerarşisindeki baş tanrı değil; varlığı gerçek olan, her şey elinde ve emrinde bulunan, kudreti her şeyi kuşatan, kullarının imani, ahlâki, siyasi ve iktisadi hayatlarına ait kanun ve kurallar koyan, tek ve mutlak bir Rab’dır. Kur’an’da geçen kitap, melek, nebi, resul, ahiret, takva, salât, zekât vb. bütün kelime ve kavramlar, “Allah” ismiyle mutlaka irtibatlı ve çok çeşitli daireler içerisinde bütün bunlar birbiriyle bağlantılıdır.
Yine cahiliye Arap inancında melekler; “yarı tanrı” niteliğinde ve cinlerin üstünde bir varlık kabul ediliyor ve hâşâ “Allah’ın kızları” olarak biliniyordu. Oysa Kur’an’daki “melek”ler Allah’ın mahlûku olan ve O’na kullukta bulunan nurani varlıklardır.[2]
İslam öncesi Arap lisanında, “takva”; hayvanların ve insanların, dışarıdan gelecek tehdit ve tehlikelere karşı kendini koruma ve savunma davranışı anlamında kullanıldığı halde, Kur’an lisanında ise “Takva” her türlü küfür ve kötülükten sakınmayı ve gerçek manada Allah’tan korkmayı ve her haliyle O’na teslim olmayı ifade eden geniş ve genel bir kavramdır.
Cahiliye döneminde küfür-kefere; bir gerçeği örtmek ve şükretmenin zıddı olarak nankörlük etmek manasında kullanıldığı halde Kur’an lisanında ise, imanın zıddı olan inkârı ifade eder ve çok önemli ve anlamlı bir anahtar kelimedir.
Cahiliye lisanında “cihad“; dünyalık kazançlar ve kuru kahramanlıklar için yapılan zorlu çabaları ifade ettiği halde, Kur’an’da “Hak ve adaleti hâkim kılmak ve Allah’ın rızasına ulaşmak için yapılacak samimi ve ciddi gayret ve hizmetleri” anlatır.
Eski Arapların şöhret ve şehvet yolunda gösteriş için yapılan harcamalara “kerem-cömertlik” demelerine karşılık, İslam bu düşünce ve davranışı fazilet değil bir rezalet kabul etmiş ve “kerem” kelimesine, “hiçbir karşılık beklemeden Allah rızası için yapılan iyilik ve ikram” manasını yüklemiştir.
Açıkça görülüyor ve anlaşılıyor ki; Kur’an dili ve İslam medeniyeti cahiliye döneminde kullanılan ve konuşulan kelime ve deyimlere özel ve orijinal manalar yüklemiş ve yepyeni kavramlar türetmiştir. Arapçanın şaşılacak derecede zengin bir kelime hazinesine sahip olması ve mevcut kelimelerden yeni kelime ve kavramlar üretmeye de oldukça müsait bulunması bu işi kolay hale getirmiştir. Ama maalesef giderek Kur’an’dan uzaklaştıkça, içten ve dıştan tahribatlar arttıkça zamanla İslami kavramların yozlaştığını ve içi boşalan cevizler gibi, sadece kavramların kalıbı ve kabuğu olan kelimelerin elimizde kaldığını görüyoruz. Bugün üzülerek belirtelim ki; Müslümanlar arasında “Allah, Peygamber, Kitap, İslam, Cihad” gibi kavramlar maalesef, İslam öncesi cahiliye dönemi insanlarının kullandığı manalarda anlaşılmaya başlanmıştır.
…
MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ..