BİRLİKTE YAŞAMA SANATI; Barış ve Bereket Ortamının Hazırlanması
Sosyoloji ve Siyaset biliminin üstatlarından sayılan ve kitapları Batı üniversitelerinde asırlar boyu ders kitabı olarak okutulan Müslüman bilgin İbni Haldun, meşhur Mukaddime’sinde: “İçtimai (sosyal) hayat, insanlar için zaruri bir ihtiyaçtır. Batılı filozoflar bu gerçeği “insan tab’an (fıtrat olarak) medenidir (yani toplum düzeni içinde ve birlikte yaşamaya müsait yaratılmıştır)” ibaresiyle anlatmaktadır. Her işi ve takdiri mükemmel olan, noksanlık ve yanlışlıktan uzak bulunan Allah-u Teâlâ Hz.leri, insanı ancak (yiyecek ve içecek) gıdalarla hayatını sürdürecek, varlığını ve bekasını temin edecek, barınma ve korunma ihtiyaçlarını giderecek fıtrat ve fırsatlarla yaratmıştır. Bu “sevk-i tabii (doğal yönlendirme) ile insan yiyecek, içecek ve giyeceklerini elde etmek; kendisinin ve ailesinin diğer ihtiyaçlarını gidermek üzere toplu halde yaşamak ve başka insanlarla yardımlaşmak zorundadır”[1] tespitinde bulunmaktadır.
“Ey insanlar, gerçekten Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık (Hz. Adem’le Hz. Havva’dan türetip çoğalttık). Ve birbirinizle (kolaylıkla) tanışmanız (ve farklı yetenek ve faziletlerinizden yararlanmanız) için sizi (değişik) kavimler ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün (kerim ve değerli) sayılanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca (kötülükten sakınma, iyilikte yarışma konusunda) en ileride olanlarınızdır. Şüphesiz Allah (her şeyi hakkıyla) Bilendir, Habir’dir.” (Hucurât Suresi: 13) ayeti de bu gerçeğe işaret buyurmaktadır.
“O’nun (Allah’ın kudret ve hikmet) delillerinden biri de, gökleri ve yeri yaratması, lisanlarınızın (dillerinizin) ve renklerinizin değişik olmasıdır. (Farklı kavim ve kabileler olarak, birbirlerinizle kolay tanışmanız, dayanışmanız, değişik yetenek ve üretimlerinizden yararlanmanız için böyle yapılmıştır.) Şüphesiz bunda, (dikkatle düşünüp) bilenleriniz için alınacak dersler vardır.” (Rum Suresi: 22)
İslam’da soy-sop ayrıcalığı bulunmadığı; herkesin inancı, insanlığı, aklı ve ahlâkı ölçüsünde kıymet kazandığı Kur’an’da şöyle anlatılmaktadır:
“(Allah) Buyurdu: ‘Ey Nuh, kesinlikle, o senin ailenden değildir… Çünkü o, salih olmayan bir iş (bâtıl ve bozuk amel sahibidir… Sadık ve salih olmayan bir kişidir… Tavrı ve tabiatı, amel-i gayr-ı salihtir). O nedenle, hakkında (kesin) bilgi sahibi olmadığın şeyi Benden isteme! Doğrusu, sen cahillerden olmayasın, (evladın diye zalim ve kâfirlere sahip çıkmayasın) diye sana öğüt veriyorum!’” (Hud Suresi: 46)
İslam Dini, temel insan haklarını ve evrensel hukuk kurallarını tanıyıp kollama noktasında, insanları dinlerine, düşüncelerine ve kökenlerine göre ayırmamıştır.
“İşte bu nedenle; İsrailoğullarına da yazmış (ve onların şahsında bütün insanlığı uyarmış)tık ki; -öldürdüğü başka birisine karşılık (kısasen), veya bulunduğu yerde çıkardığı fitne ve fesada (anarşi ve isyana binaen) olmaksızın- her kim (haksız yere) bir kişiyi öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibidir. Kim de (bir masumun öldürülmesine engel olup, yaşamasını sağlayarak) onu diriltirse, bütün insanların hayatını kurtarmış gibidir. Andolsun, elçilerimiz onlara apaçık belgelerle gelmişlerdi. Sonra bunun ardından onlardan (İsrailoğullarından) birçoğu yeryüzünde ölçüyü taşırıp israf (ve insafsızlığa) yönelmişlerdir.” (Maide Suresi: 32) ayetinde, mazlumen (haksız yere ve nefsi-şeytani dürtülerle) öldürülenin; dinine, mezhebine, kavmine, rengine, etiketine bakılmayıp sadece “İNSAN” olması yeterli sayılmış ve hayatına-huzuruna kastedilmesi haram kılınmıştır.
..
MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ…