Erbakan Hocamızın Mana Âleminde
SARSICI FİLİSTİN UYARILARI
Konya Hanım Komisyonları Başkanımız Fatma Bişkin kardeşimiz, oldukça sırlı ve sarsıcı bir rüyasını aktarmıştı. (13 Mayıs 2024)
Rüyada; “Aziz Erbakan Hocamız, yoğun bombardımanlar sonrasında, Gazze ve Refah’ta harabeye dönmüş büyükçe bir caddede, enkaz halindeki bir binanın yıkıntıları yanındaydı… Son derece üzgün durumdaydı ve mübarek gözleri ağlamaktan kızarmıştı. Bir yandan Nasr Suresi okuyorlar, diğer yandan mübarek elleriyle altından ses gelen beton duvarları ve büyük kolonları kaldırmaya çalışıyorlardı. Henüz bir buçuk yaşlarında bir erkek çocuğunu enkazın altından çıkardılar. Çocuk adeta donup kalmıştı, ne ses ne de bir tepki veremiyordu. Erbakan Hocamız yavrumuzu bağrına bastı, mübarek elleriyle yavrumuzun başının arkasından sıvazlayarak şunları mırıldandı: “Ya katledilen bu masum ve mazlum Filistinli yavrularımızın akılları yetse… Veya Cenab-ı Hak onların bu aciz ve çaresiz vaziyetlerini lisan-ı hal yalvarışı kabul etse de; “Ya Rabbi, bizi burada Siyonist İsrail’in zulüm cehennemine terk edenlerin hiçbirini cennetin kapısından içeriye sokmayasın!.. Hiçbirine hakkımız helal olmasın!.. Bizi böyle sahipsiz bırakanlar bağışlanmasın, huzur bulmasın!.. Hiçbiri mutlu ve mesut günler yaşamasın!.. Neler yapabiliriz? diyerek, gece gündüz kıvranıp ellerini taşın altına sokmayıp, bu perişan halimizi görmezden gelerek, bu kardeşlerime bir damla suyu nasıl gönderirim? diye düşünmekten midesine kramplar girmeyen hiçbir inanan rahata kavuşmasın!.. Bizim ağladığımızın iki katı ağlasınlar, kıvrandığımızın iki katı kıvransınlar, çektiğimiz acıların iki katına dünyadayken uğrasınlar!.. Annesini, babasını, çocuklarını, yakınlarını kaybetsinler ki; aynı yokluğu, aynı çaresizliği, aynı acıyı kat be kat yaşasınlar!.. Aynen bizim gibi çalacak kapı, sığınacak ülke, destek olacak hiçbir kalp bulamasınlar!..” diyerek beddua etselerdi, ümmetin hali nasıl olacaktı?!.. diye gözyaşı akıttılar. Bir ara yavrumuz kendisine gelip gülen gözlerle Aziz Hocamıza baktılar. Erbakan Hocamız; “Sen böyle gülümsersen, umarım ki Rabbim de bu ümmetin sadıklarını bağışlarlar!..” buyurdular. Sonra yanlarına gelen bir sağlıkçıya yavrumuzu teslim edip ayrıldılar. Aziz Hocamız önde, ben arkada İsrail’in ele geçirdikleri Refah sınır kapısına vardık. Erbakan Hocamız; “Yıllardır Siyonistler bilinçli bir şekilde tüm İslam ülkelerinin idaresini, ya kendilerinin seçip yetiştirdikleri işbirlikçilere teslim ettiler, ya da direkt kendilerinden olan kişilere tek tek verdiler. Bakınız, şu an sınır kapısına kadar dayanan Filistinli kardeşlerine kapıyı açmayan Mısır, bunun bir örneğidir. Filistin’in etrafını çevreleyen devletlere bir bakın; hepsi İslam ülkesidir. Ne acıdır ki hepsi Filistin’i yalnız bırakıvermişlerdir. Sadece yalnız bırakmakla yetinselerdi, yine Filistin ve Hamas kendini kurtaracak, Siyonizm’i çaresiz bırakacaktı; fakat maalesef hem Filistin’in etrafındaki İslam ülkeleri hem de başta Türkiye olmak üzere bütün Müslüman devletleri sözde atıp tutup, özde İsrail ile birlikte hareket ederek, farklı şekillerde farklı ihanetlerle Filistin soykırımına dolaylı destek vermişlerdir. Özellikle son günlerdeki yaşananlara bakınca söylemeye çalıştığımızı daha iyi anlayacaksınız! İşte buna (Erdoğan’a) niçin; “Hamas’ın yaptığı Kuvay-ı Milliye hareketidir” dedirttiler? Ne için Milli Görüş alışkanlığıyla ve Milli Çözüm ağzıyla konuşmasına müsaade ettiler? Ne için güya öncesinde ticarete kısıtlama getirmesine, sonrasında güya ticareti sona erdirmesine izin verdiler?.. Çünkü Erdoğan tüm bunları söylerken, yaparken, limanlarınızdan, üzerinde İsrail bayrağı olmadan, rotası henüz resmen çizilmemiş gemiler aynı yükle kalkmaktalardı… Ama Ülke sınırlarımızdan çıkınca İsrail bayraklarını takmaktalardı… Yani İsrail’le ticaret hiç kesilmeden son hızla devam edip, en hayati ihtiyaçları Türkiye’den karşılanmaktaydı!.. Hatırlayın, Erdoğan bu açıklamaları yaptıktan sonra; Türkiye’de Filistin destekli gösteriler bıçakla kesilir gibi bitip sonlanmıştı. Çünkü artık ülke yetkilileri güya, olaya el atmıştır sanılarak halkımızın havası alınmıştı… Yetmez; İsmail Haniye Türkiye’ye çağrıldı. Kapalı kapılar ardında ve İsrail’in talimatlarıyla söylemesi ve yapması gerekenler kendisine aktarıldı. “Çok uzatıyorsunuz!” diye uyarıldı. “İsrail’in önerdiği uzlaşmaya, ateşkese razı olacaksınız! Hatta ateşkes teklifini siz ortaya atacaksınız!” diye dayatıldı. Haniye, tüm bu zorlayıcı akıl oyunlarına elinden geldiğince diretti, fakat en sonunda pes etmek zorunda kaldı. Sayın Erdoğan’la kapalı kapılar ardında yaptığı toplantı ve görüşmelerden sonra, Siyonist işgalci canilere; “neredeyse tüm kazanımı İsrail adına olacak bir ateşkes teklifi” sunmuşlardı. Daha doğrusu kendilerine neyi nasıl söylemesi ve hangi cümlelerle ifade etmesi dayatılmışsa o şekilde davranmışlardı. Fakat bunlar kapalı kapılar arkasında Haniye’yi, dolayısıyla tüm Filistinli kardeşlerimizi oyalarken, kuduz İsrail ise Siyonistliğinin gereğini yapmıştı. Yani; her zaman iki ileri bir geri, üç ileri bir geri hareket eden İsrail, bu sefer de Erdoğan’a Gazze’yi destekliyormuş gibi laflar sıralatıp ve kamuoyunu oyalayıp, Filistin mazlumlarını ateşin tam da ortasına atmıştı. Yani aylardır, Filistin’in farklı bölgelerinden, özellikle Gazze’den birçok insanımızı güvenli alan diyerek göçe zorladığı Refah’ta vurmaya, bombalamaya başlamıştı. İki yüz küsur gündür şehit edilen insan sayısının ilk çeyreğine yakını, Refah’ta bir gecede katliama uğramıştı. Tüm dünya ayağa kalkmıştı. Üniversiteler ardından, liseler etkin direnişe başlamıştı, önce okul yönetimlerine “okullarında İsrail destekli hiçbir ürün kullanmamayı” kabul ettirmeyi başarmışlardı. Ardından birçoğu ülkelerinde İsrail’le ticareti ve her türlü normalleşmeyi iptal etmeye mecbur bırakmışlardı. Biz dört gözle bekledik; Türkiye’de üniversite, lise, hatta ilk ve ortaokul düzeyinde, yetmez tüm sivil toplum örgütlerinin ortaklaşa hareketi ile, hatta tüm siyasi partilerin destek vermesiyle: “Ya Filistin’de yapılan bu soykırıma son verilecek veya Türkiye harekete geçecek!” sloganı ile sokaklara, caddelere dökülecekler sandık… Ama ne yazık ki Sayın Erdoğan çoktan halkın gazını almıştı, ve maalesef neredeyse herkes Filistinli kardeşini Refah’ta kendi kaderine terk edip bırakmıştı!.. Şimdi kardeşlerime söyle; “Zulmün, kan ve gözyaşının sel olup aktığı, yeni doğmuş bebeklerin dahi katliama uğradığı bir dünyada; bu zalim ve bâtıl sistem yıkılıncaya, adalet ve merhametin kaynağı İslam nizamı yeryüzüne hâkim oluncaya, Feth-i Mübin yaşanıncaya kadar kalpleri soğumasın! Zalimlere ve işbirlikçilere karşı kinleri ve gayretleri azalmasın!.. O Allah ki; zalimi mazlumun kanında boğmaya Kâdir olandır… Alevlerin etrafını sardığı İbrahim, Nemrut’a nasıl galip geldiyse, alevlerle sarılmış Aksa’nın evlatları da Siyonizm’e galip gelecekler, inanın!.. Hem de çok yakın bir zamanda. O gün bu sözlerim zihninizde çınlayacak ve “Hocamız demişti!” diye sevinçle dolacak ve coşacaksınız!..”
…
MAKALEYİ OKUMAK/DİNLEMEK İÇİN TIKLAYINIZ..