YALAN VE YAĞCILIK
Yalan, gerçek olmayan uydurma sözlerdir. Olmayanı olmuş, olanı da olmamış gibi göstermektir. Yalan; günahların en adisi, ayıpların en çirkinidir. Peygamber Efendimiz (SAV): “Müslümanda, beşeriyet icabı her hata bulunabilir. Ancak yalan ve hıyanet hariç (zira bunlar imana ve insanlığa muhaliftir).”[1] buyurmuştur.
Yalan konuşan kimseler, halk arasında itimat ve itibarını kaybeder. Asla hürmet ve rağbet görmezler. Bayağı ve aşağı kimseler olarak bilinirler. Yalanın yaygınlaştığı bir toplumda, her türlü haksızlık ve ahlâksızlık boy gösterir ve bu toplum çözülür ve çöker.
Yalan, hilekârlığın, sahtekârlığın ve münafıklığın bir alâmetidir. Bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmaktadır: “Şu dört huy kimde bulunursa, o halis münafıktır. Her kimde de bunlardan bir kısmı bulunursa, bunu terk edinceye kadar onda münafıklıktan bir haslet bulunmuş olur. Bu dört şey ise;
1- (Kişi) Emin bilindiği ve kendisine emniyet edildiği zaman emanete hıyanet etmek.
2- (Herhangi bir konuda) Konuştuğu zaman, yalan söylemek.
3- Söz verdiği zaman, yerine getirmemek.
4- Birine (kızıp) husumet ettiği zaman, ona haksızlık ve hakarete yönelmek.”[2]
Yine, Kur’an münafıkları kastederek “…(Sürekli) Yalan söylemekte (hile ve hıyanet düşünmekte) olduklarından dolayı, onlar için acı bir azap (gelecektir).” (Bakara: 10) buyurmaktadır.
Yalan, bir şahsiyet erozyonu olup kişiyi yalama yapar. Halbuki insana, özellikle Müslümana yakışan, özünde ve sözünde doğruluktur. Doğruluk, imanın hem temeli hem de en güzel meyvesidir. Yalan ise küfrün çekirdeği ve kalpteki nifakın eseridir.
Aleyhissalatü Vesselam Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
“(Özünde, sözünde ve işinde) Doğruluk, muhakkak insanı hayra yöneltir. Hayır da insanı cennete götürür. Kişi doğruluk ve dürüstlük üzere gittikçe, sonunda sıddıklık rütbesine kavuşur.
Yalancılık ise mutlaka insanı fıskı fücura sürükler. Fıskı fücur ise insanı cehenneme götürür. O kimse ki işi gücü yalan dolandır. Nihayet o kimse Allah katında yalancı ve sahtekâr yazılır.”[3]
Yalanın çeşitlerine ve sebeplerine gelince:
1- Yalanın en kötüsü ve en tehlikelisi, Allah (CC) ve Peygamber (SAV) adına söylenen yalandır. Din adına rastgele ahkâm kesmek, nefsanî heves ve hesaplarla fetva vermek, haramları helal saymak, İslami emir ve ibadetleri yozlaştırmak ve yasaklamak, apaçık bir yalan ve en büyük bir günahtır. Cenab-ı Hak:
“Allah hakkında yalan uydurup iftira edenlerden (ayet ve hadisleri keyfine göre eğip bükenlerden) veya kendisine Hakk geldiği zaman onu yalan sayıp (Kur’ani hükümlerden yüz çevirenden) daha zalim kim (vardır?)…” (Ankebut: 68)
“Dillerinizin yalan yere nitelendirmesi dolayısıyla (kendi kafanızdan) şuna helâl, buna haram demeyin. Çünkü Allah’a karşı yalan uydurmuş olursunuz. Şüphesiz Allah’a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa ulaşamayacaklardır.” (Nahl: 116) ayetlerinde bu tür yalanlar şiddetle yasaklanmıştır.
Peygamber Aleyhisselam ise: “Kim kasten Benim üzerime yalan söylerse (söylemediğimi söylemiş, söylediğimi de söylememiş gösterirse) cehennemdeki yerine hazırlansın.”[4] buyurmaktadır.
2- Bazen de alışverişte daha fazla kazanmak amacıyla müşteriyi aldatmak için yalan söylenir. Burada iki günah birden işlenmektedir. Hem yalan söylemekte hem de kulluk hakkına tecavüz edilmektedir. Bu tür kazancın hayrı da bereketi de yoktur. “Yalan rızkı azaltır.”[5] hadisi bunu anlatmaktadır.
“Yalan söylemezsek işimiz rast gitmiyor” sözü halk arasında yaygın, bâtıl ve asılsız bir sözdür.
Halbuki Cenab-ı Hak:
“Ey iman edenler, Allah’tan korkun (kendinize çekidüzen verin) ve (her konuda mutlaka) doğru ve uygun söz söyleyin. Ki (Allah) amellerinizi (karşılıklı muamelelerinizi) ıslah etsin (iyileştirip düzeltsin) ve günahlarınızı bağışlayıp (kötülüklerinizi gidersin. Çünkü yalancılık, mahrumiyet ve mahcubiyettir; doğruluk ise hayır ve berekettir.)…” (Ahzâb: 70-71) buyurmaktadır.
3- Bir kısım kimseler de başkalarını güldürmek ve eğlendirmek için çeşitli yalanlar uydururlar. Peygamber Efendimiz (SAV): “Yazıklar olsun o kimseye ki, çeşitli yalanlar uydurarak çevresini güldürmeye çalışır. Veyl olsun o kimseye!”[6] buyurmaktadır. Zira yalanın şakası dahi yalan ve haramdır.
4- Yerine getiremeyeceğini bile bile va’adlerde bulunmak da yalan ve günahtır… Cenab-ı Hak:
“Ey iman edenler! ‘Akit’lerinizi (Rabbinize ve birbirinize verdiğiniz sözlerinizi ve yaptığınız anlaşma metinlerinizi) yerine getirin…” (Maide: 1) buyurmaktadır.
Peygamber Efendimiz (SAV): “Va’ad etmek (söz vermek) borç gibidir. Hatta ondan da önemlidir.”[7] buyurmaktadır.
Özürsüz va’adinden dönmek münafıklık alâmeti sayılır.
5- Başkalarına iftira etmek, işlemediği bir suçu ve günahı birisine isnat etmek de çok çirkin bir yalandır. Masum insanları hiç alâkaları bulunmayan şeylerden dolayı suçlamak, namus ve haysiyetlerini karalamak için, yalan ve iftiraya tenezzül edenler, kin ve haset duygularının esiri olmuş alçak yaratılışlı kimselerdir.
Aleyhissalatü Vesselam Efendimiz: “Yalan, imana muhaliftir (ikisi beraber bir yerde bulunamaz). Yalanın en kötüsü ise bühtan ve iftiradır.”[8] buyurmaktadır.
6- Yalanın diğer çeşidi ise mal ve mevki sahibi kimselerden menfaat beklemek veya meşhur zevatın gözüne girmek hevesi ile onlarda bulunmayan faziletlerle onları övmektir.
Özellikle: “Fasık bir kimse övüldüğü zaman, Allah-u Teâlâ gadaba gelir.”[9]
Dalkavukluk ve yağcılık yapmak için yalan uyduranlarda henüz insanlık şahsiyeti oluşmamıştır.
Bir kimseyi, onda bulunmayan üstünlük ve özelliklerle övmek, yüceltmek de bir çeşit yalandır.
…
MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ..