Anasayfa O Hep Haklı Çıktı Çoğu Gitti Azı Kaldı 22 YIL EVVEL RAHMETLİ ERBAKAN’DAN DOĞRU TEŞHİS DOĞRU TEDAVİ

22 YIL EVVEL RAHMETLİ ERBAKAN’DAN DOĞRU TEŞHİS DOĞRU TEDAVİ

Yazar: yonetici
0 Yorum 309 Görüntüleyen

22 YIL EVVEL
RAHMETLİ ERBAKAN’DAN DOĞRU TEŞHİS DOĞRU TEDAVİ

Tam 32 yerde “Bize BOP eşbaşkanlığı görevi verildi” diyen Recep Tayyip Erdoğan ve yandaşları bunları niçin ve nasıl inkâr etmeye kalkışmaktadır?

 

   1- Kanal D / Teke Tek Programı: (16 Şubat 2004)

 

   “Şu anda Amerika’nın da ‘Büyük Ortadoğu Projesi’ var ya; ‘Genişletilmiş Ortadoğu’yani, işte bu proje içerisinde Diyarbakır bir yıldız olabilir. Bunu başarmamız lazım.”

 

   2- Çırağan Sarayı / ABD-TESEV-Alman Marshall Fonu Toplantısı: (25 Haziran 2004)

 

   “Üstlendiğimiz misyon gereği, Ortadoğu ve Avrasya ülkelerine yöneleceği… Eşbaşkanı olduğumuz Genişletilmiş Ortadoğu Projesi için…”

 

   3- Yeni Şafak / İstanbul NATO Zirvesi Öncesi Konuşması: (25 Haziran 2004)

 

   “Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinin buraya katılması… Eşbaşkanlar OlarakTürkiye, İtalya, Yemen üzerimize düşen görevleri yerine getirmeye çalışacağız.”

 

   4- İran’da Basın Açıklaması: (28 Temmuz 2004)

 

   “Demokratik ortak olarak Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi içinde, bu projenineşbaşkanları arasındayım.”

 

   5- Davos / Klaus Schwab’la Söyleşi Esnası: (28 Ocak 2005)

 

   “Türkiye işlevini Büyük Ortadoğu Projesi içinde, bu bölgede etkin bir şekilde yerine getirecektir. Her görüşmede, attığımız her adımda bunun uygulamasını yapıyoruz.”

 

   6- Zaman / ABD Yolculuğundaki Röportajı: (7 Haziran 2005)

 

   “Biliyorsunuz GOP, bir alt biriminin eşbaşkanlığını üstlendiğimiz bu proje. Olay sadece Ortadoğu’yu kapsamıyor… Bu konuda yapacağımız çalışmalara komşu ülkelerden başladık. Suriye, Lübnan, Fas, Tunus gibi ülkelere geziler düzenliyoruz. Yakında Cezayir’e gideceğiz, Ürdün’e gideceğiz.”

 

   7- ABD / Wıllard Otel, Basın Toplantısı: (8 Haziran 2005)

 

   “Sea Island sürecinde Türkiye, İtalya ve Yemen Geniş Büyük Ortadoğu Projesi’nde bir görev üstlendik ve eşbakanlık bu üç ülkeye verildi

 

   8- ABD / Amerikan Dış Politika Derneği (FPA) Toplantısı: (10 Haziran 2005)

 

   “Biz Türkiye olarak, bildiğiniz gibi, Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika İnisiyatifi çalışmalarında rol aldık. Eşbaşkan olarak bu süreci işletmeye devam ediyoruz.”

 

   9- Esenboğa Havalimanı / ABD Dönüşü Sırası : (12 Haziran 2005)

 

  “Biz Büyük Ortadoğu Projesi’ne bu seyahatte başlamadık. Biliyorsunuz adı değişti, Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika İnisiyatifi olarak belirlendi. Bunun içerisinde Türkiye, İtalya ve Yemen, eşbaşkan olarak çalışmaya başladık.”

 

   10- Esenboğa Havalimanı / Lübnan’a Hareketinden Önceki Konuşması: (15 Haziran 2005)

 

   “Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika İnisiyatifi çerçevesi içerisinde Türkiye eşbaşkanlıkolarak paylaştığı bir görevi yürütmektedir.”

 

   11- ABD / Dünya İş Konseyi (World Affaırs Councıl) Toplantısı: (7 Temmuz 2005)

 

   “Türkiye’nin Amerika Birleşik Devletleri’yle yapabileceği çok şey vardır. Türkiye’nin Sea Island Süreci’nde, Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika İnisiyatifi’nde Eşbaşkan olarak yer almış olması bundan kaynaklanmaktadır.”

 

   12- ABD / Dış İlişkiler Konseyi (CFR) Toplantısı: (13 Eylül 2005)

 

   “Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Girişimi içinde önemli bir rol oynuyoruz. Amerika’nın Ortadoğu’da oynayacağı önemli bir rol var. Onun bir parçasıyız ve şu anda onun dahilinde çalışıyoruz.”

 

   13- Ankara / AKP MYK Toplantısından Sonra Basın Açıklaması: (16 Kasım 2005)

 

   “Dışişleri Bakanı Gül, Bahreyn’de ABD Dışişleri Bakanı Condellize Rice ile Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi ile ilgili görüşecek. Söz konusu projede eşbaşkanlık görevi yapıyoruz ve yapmaya devam edeceğiz.”

 

   14- Denizli Polisevi / İşadamlarıyla Toplantısı: (19 Kasım 2005)

 

   “Eğer bugün Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi’nde Türkiye eşbaşkan olarak görev almışsa… İşte şu anda bu görevi yapmaya çalışıyoruz.”

 

   15- TBMM / AKP Grubu Konuşması: (29 Kasım 2005)

 

   “…Onun için biz şu anda Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi içerisinde eşbaşkanlık görevini üstlenmişiz.”

 

   16- ATV / Siyaset Meydanı: (28 Aralık 2005)

 

   “Biliyorsunuz, Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi içinde eşbaşkanız, bunun gereği olarak da inisiyatif alma gayreti içindeyiz.”

 

   17- TBMM / AKP Grubu Konuşması: (21 Şubat 2006)

 

   “…Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika İnisiyatifi’ndeki rolümüz, eşbaşkanlık görevimiz bize, özellikle Ortadoğu’da önemli sorumluluklar yüklemektedir. Bugüne kadar başlattığımız bütün dış politika hamleleri, bu parametre üzerine kurulmuştur. Az önce birkaçını hatırlattığım bu girişimler, aynı dış politikanın, aynı vizyonun tutarlı ve tamamlayıcı parçalarıdır.”

 

   18- İstanbul Üsküdar / AKP İlçe Kongresi Konuşması: (26 Şubat 2006)

 

   “Biz Ortadoğu’da GODKA denilen Geniş Ortadoğu Ve Kuzey Afrika Projesi’nin içinde eşbaşkanız. Biz orada görev ifa ediyoruz. Böyle bir görev Türkiye’ye seçilerek verilmiştir.”

 

   19- İstanbul Tuzla / AKP İlçe Kongresi Konuşması: (4 Mart 2006)

 

   “Büyük Ortadoğu Projesi’nin eşbaşkanlarından biriyiz.”

 

   20- İstanbul Bayrampaşa /AKP İlçe Kongresi Konuşması: (4 Mart 2006)

 

   “BOP’un eşbaşkanlarından biriyiz. Şimdi bu görevi yapıyoruz.”

 

   21- Sait Halim Paşa Yalısı / UBS Bank’ın Yemek Sofrası: (28 Nisan 2006)

 

   “Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi’ne bundan dolayı girdik.”

 

   22- Avusturya Seyahati: (11 Mayıs 2006)

 

   “Büyük Ortadoğu Projesi’ne, Genişletilmiş Ortadoğu Projesi’ne niye katıldınız, niye bunların içinde yer aldınız” diye eleştiriler geliyor. Biz de “elbette olacağız diyoruz.”

 

   23- Zaman / G-8 Zirvesi’ne Giderken Röportajı: (13 Mayıs 2006)

 

   “Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika projesi eşbaşkanı olarak Türkiye’ye büyük görev düşüyor.”

 

   24- Yeni Şafak / G-8 Zirvesi’ne Giderken Röportajı: (13 Mayıs 2006)

 

  “Bölgemizdeki gelişmeler karşısında Türkiye olarak üzerimize büyük görev düşüyor. Bunun için de ABD’ye bir ziyaret planlıyorum… Türkiye, Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi eşbaşkanı olduğu için, bunu ABD’yle konuşmamız gerekiyor.”

 

   25- Esenboğa Havalimanı / Mısır’a Giderken Anlatmıştı: (20 Mayıs 2006)

 

   “Ziyaretim sırasında Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi çerçevesinde yapmayı planladıklarımızı da anlatma fırsatını bulacağız.”

 

   26- TBMM / AKP Grubu Konuşması: (30 Mayıs 2006)

 

   “Türkiye, Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi içerisinde ortak üyeliğe kabul edilmiştir. Bizler bunun için burada bir ortak üyeliği ve ardından da eşbaşkanlık görevini İtalya ve Yemen ile birlikte kabul ettik.”

 

 

   27- Artvin Çıkışı: (15 Temmuz 2006)

 

Biz Türkiye olarak GOKAP içerisinde yer aldıysak, bunun için bizlere davet yapıldı, bunlar olacak diye biz eşbaşkan olarak kabul ettik.”

 

   28- CNN / Larry Kıng Show: (27 Temmuz 2006)

 

  “Daha önce Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Girişimi içerisinde zaten yer almıştık. Burada eşbaşkanlık görevi üstlenmiştik.”

 

   29- CNN Türk / “Editör” Programı: (6 Kasım 2006)

 

   “BOP içerisinde davet edilen ülkeler kimlerdir? Türkiye var, Yemen vardı, üç tane eşbaşkan var.”

 

   30- Beyrut Dönüşü Açıklaması: (4 Ocak 2007)

 

   “Biz Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi’ni bunun için kabul ettik…Türkiye, İtalya ve Yemen’le eşbaşkanlık görevi üstlendik.”

 

   31- Alman “Süddeutsche Zeıtung” Gazetesine açıklaması: (7 Şubat 2008)

 

  “Bu sebeple TÜRKİYE, G-8 ülkelerinin de desteklediği Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi içinde inisiyatif almaktadır.”

 

   32- TBMM Grup Toplantısı: (13 Ocak 2009)

 

   “Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı, aynı zamanda Büyük Ortadoğu Projesi’nin eşbaşkanı’dır… Bu görevinden vazgeçsin diyorlar. Bunu anlatmak istiyorum. Büyük Ortadoğu Projesi’nin amaçları bellidir.”

 

   İşte bütün bu sözleri, “Recep Tayyip Erdoğan’ın Amerika’nın gizli ve kirli projelerinde görev aldığının ve Büyük İsrail Planına bilerek veya bilmeyerek katkı sağladığının çok açık itiraf ve ispatı görmek ve endişelerimizi dile getirmek”, bir hakaret midir, yoksa uyarı mahiyetli bir durum tespiti midir? Ve kamuoyunun asıl merak ettiği, ülkemizi de parçalamayı hedefleyen yabancı bir projede eşbaşkanlık yapan kişinin ve hükümetin, anayasa ve kanunlarımızdaki ve toplum vicdanındaki karşılığı ve yaptırımı nedir? Bunların işlenmesi değil de gündeme getirilmesi suç sayılır duruma gelmişse, bu ülke nereye sürüklenmektedir? Üstelik sorulması gerekmez mi, bu ifade ve itiraflar doğruysa, Sn. Başbakan BOP eşbaşkanlığı görevine; hangi ülkeler ve mahfillerce, hangi yetki ve gerekçelerle… Ve en tehlikelisi hangi gizli vaatler ve tavizler neticesi tayin edilmiştir? Bu görevle ilgili tavsiye ve talimatları kimler vermektedir ve nasıl yerine getirilmektedir?

 

   TBMM, hükümet üyeleri, TSK ve MİT gibi devlet birimleri bu BOP eşbaşkanlığı göreviyle ilgili bilgi sahibi midir?

 

   Sn. Başbakan; BOP’un mahiyetini, böyle bir dış görevlendirmenin hukuki niteliğini, NATO ve BM gibi resmi üyeliğimiz dışındaki özel ve gizli projelerde görev almanın kanuni gerekçelerini, Milletimize ve Meclise açıklamak zorunda değil midir?

 

   Siyasi rakiplerinin özel bilgilerini ve hiç kimseyi ilgilendirmeyen gizli ilişkilerini, tüm edep ve hürmet ölçülerini tepelercesine diline sakız edip çiğneyenlerden; ülkemizin, bölgemizin ve İslam âleminin geleceğini ve güvenliğini ilgilendiren yabancı ve yıkıcı projelerdeki görevinin aslını ve hesabını sormak, bazılarını niye bu denli rahatsız etmektedir?

 

   Hükümranlık haklarımızın yabancı merci ve mahfillere devri, ülke birliğimizin bölünüp milli dirliğimizin tehlikeye girmesi anlamını taşıyan böylesi dış görevlendirmelere boyun eğmenin müeyyide maddeleri nelerdir? Milli iradenin ve TBMM’nin de üzerinde, dışarıdan tayin ve görevlendirmeler geçerli ise, bir sürü masraf ve horoz kavgası ile yürütülen, “demokratik seçim” aldatmacalarına niye lüzum görülmektedir? Sn. Erdoğan’a bir ara bu projede görev verilmiş ama daha sonra zararlı ve yararsız olduğu fark edilip vazgeçilmişse, bunun da topluma açıklanması elbette gerekmez miydi?

 

   YSK’nın seçim öncesi hukuki gerekçeli vetolardan zoru görünce vazgeçmesi ve yine seçilen bazı PKK’lı vekilleri reddetmesi üzerine yöneltilen hücumların bizzat TC’ye yönelmesi örneğinde olduğu gibi; yoksa hukuk, zorbalara karşı, “kitabına uydurulan”, ama zayıflara karşı “katı biçimde uygulanan” ayarı bozuk bir terazi midir?

 

   BOP’un Amacı ve Asbaşkanları!

 

   Büyük Ortadoğu Projesi (BOP), ABD’nin 1997’de oluşturduğu ‘Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi’nin (PNAC) bir alt unsuru olarak ortaya çıkan, sinsi ve Siyonist bir adımdır. Donald Rumsfeld, Paul Wolfowitz, Dick Cheney ve akıl hocaları Richard Perle ve William Kristol gibi üst düzey Yahudi stratejistlerin, İslam Dünyasına hâkimiyet amaçlıdır. ABD tarafından yetkili yöneticilerin açık beyanları dışında BOP’a ilişkin yayınlanmış resmi bir belge bulunmamaktadır. Çünkü böyle bir durum Müslüman halkları kuşkulandıracak ve uyandıracaktır. Bu konudaki bütün değerlendirmeler, ‘NNSS 02’ olarak kodlanan ‘Ortadoğu’da ABD’nin Yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi: Bir 11 Eylül Sonrası Analizi’ (New National Security Strategy of The USA in tlıe Middle East Apost September 11 Analysis) adlı belgeye dayandırılmaktadır. Bu tür belgelerin tam içeriği ise haliyle gizli tutulmaktadır.

 

   Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi (PNAC) nedir ve Hangi Hesapladır?

 

Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi’nin kuruluş bildirgesinde; “ABD dışişleri ve savunma politikaları amaçsız bir şekilde rüzgârda savrulmaktadır. ABD dünyanın en büyük gücü olmasına rağmen bu fırsatı boşa harcamak ve önümüzdeki görevde başarısız olmak tehlikesiyle karşı karşıyayız” ifadeleri kullanılmıştı. Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi’nin taraftarlarına göre, ABD, askeri harcamalarını artırmalı ve parayı teknolojik olarak en gelişmiş silah sistemlerine yatırmalı, böylece istediği her yere hızla ve az kayıp vererek müdahale edebilir duruma ulaşmalıydı. Bu düşünce aslında Amerikan halkının değil Siyonist Yahudi odakların fikri olmaktaydı. 2. Dünya Savaşı’nın sonunda dünya ekonomik üretiminin yarısına yakınını gerçekleştiren ABD, açık farkla dünyanın en önemli ekonomik gücü idi. Ancak bu durum, 1990’lara gelindiğinde artık geçerli değildi. Avrupa ülkeleri, gelişmiş ülkelerden üç kat daha hızlı büyüme oranına sahip olan Çin, ABD’yi yakalama gayretindeydi. Birçok Cumhuriyetçi Parti hükümetinin danışmanlığını yapan Henry Kissinger, “Soğuk Savaş’ın sonu, bazı gözlemcilerin ‘tek kutuplu’ ya da ‘tek süper güç’ dedikleri bir dünya var etmiştir. Ancak ABD, gerçekte, küresel gündemi tek başına dayatabilme konusunda bugün Soğuk Savaş’ın başlangıcında olduğundan daha iyi bir konumda değildir. Birleşik Devletler, Soğuk Savaş döneminde hiç yaşamadığı ölçekte bir ekonomik rekabet ile karşı karşıya gelmiştir” diyerek Siyonist odakları uyarmaktaydı. ABD’nin problemleri 1990’ların ortalarında olduğundan çok daha fazlaydı. Yeni teknoloji patlamasının çöküşü, ABD şirketlerinin gerçek kârlarının açıkladıklarından yüzde 50 daha düşük olduğunu açığa çıkardı. Ve ABD ekonomisi normal işleyişini sürdürebilmek için, dünyanın geri kalanından (Aslen doğu Asya ülkelerinden) yılda yaklaşık 400 milyar dolar kadar borçlanmaya bağımlı kılmıştı. Bu durumda, ABD’nin ekonomik zaaflarının üstesinden gelmek amacıyla askeri gücünü kullanmaktan başka çaresi kalmamıştı. Birbiri ardına yapılan askeri müdahaleler, ABD’nin tüm gelişmiş ülkelerin bağımlı olduğu petrol kaynakları üzerinde denetimini sağlayacak ve ABD’nin yatırım yapmak isteyen yabancılar için en güvenli ülke olduğunu vurgulayacaktı. “Bush doktrini” ne de ilham kaynağı olan bu görüşe göre ABD, büyük ekonomik ve askeri gücüne dayanarak dünyanın herhangi bir bölgesinde istediği dönüşümü yaptırabilir, kendisine yönelik tüm tehditleri ortadan kaldırabilir” durumdadır.

 

Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, 11 Eylül terör eylemlerinin ardından yaptığı açıklamalarda, “terörist ağının dünyanın her yerinde konuşlandığını ve bunlara bazı devletlerin de destek sağladığını” ifade etmiştir. Rumsfeld’e göre “bu terörist ağı harekete geçmeden önce yok edilmeli ve bunlara destek veren ülkeler askeri güç kullanılarak hizaya getirilmelidir.” Bu Rumsfeld ekolü ve söz ettiği savaşta ‘Bush doktrini’ olarak bilinmektedir. ABD’nin 21. Yüzyılın ABD yüzyılı olması için hazırladığı ‘Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi’ (PNAC), ABD’nin tek başına dünya hâkimiyeti kurması için daha önce hazırlanmış projelerin birleştirilmesi ile elde edilmiş bir projedir. ABD politikalarında etkili olan stratejist Brzezinski’ye göre ABD’nin dünya hâkimiyetinin yolu Avrasya’nın kontrolünden geçmektedir. Brzezinski, “Doğu Avrupa’yı yöneten Merkez bölgeye kumanda eder; Merkez bölgeyi yöneten Dünya adasına kumanda eder; Dünya adasını yöneten, Dünyaya kumanda eder” görüşündedir. Brzezinski, ABD’nin Avrasya Stratejisini biçimlendirmek için yazdığı ‘Büyük Satranç Tahtası’ adlı kitabında, ABD yönetimini bu bölgeyi kontrol edebilecek bir gücün ortaya çıkmaması konusunda: “Amerikan politikasının nihai hedefi, iyi huylu ve uzun vadeli eğilimlerle ve insanlığın çıkarları ile uyum halinde, ortaklaşa küresel bir topluluk oluşturma hayaline sahip olmalıdır. Fakat bu arada, Avrasya’ya egemen olan ve böylece Amerika’ya meydan okuma yeterliğine sahip bir rakibin ortaya çıkmaması şarttır” demekte, diğer taraftan Avrasya’nın kontrolü ise Büyük Ortadoğu diye isimlendirilen bölgenin kontrolünden geçmektedir.

 

   BOP Nedir, Hangi Somut Verilere Dayandırılmaktadır?

 

Dünya kullanılabilir petrol rezervlerinin yüzde 68’i ve doğalgaz kaynaklarının yüzde 41’ini içeren Ortadoğu, ABD ve tüm Batı ülkeleri için stratejik bir öneme sahiptir. Son 10 yılda saptanan rezervlerin ise yüzde 90’ı yine bu bölgededir. 2020 yıllarına gelindiğinde, bu bölgenin dünya petrol talebinin yüzde 40’ını karşılayacağı öngörülmektedir. Brzezinski’nin Büyük Satranç Tahtası’nda ve S. B. Cohen’in ‘Dünya Sisteminin Jeopolitiği’ kitabında bu bölgenin önemi üzerinde ısrarla durulmaktadır. Bu bölge İslam, Çin ve Hint gibi üç büyük medeniyetin birbirleri ile arakesit oluşturdukları, buluştukları bir bölgedir. Batı medeniyetinin burada ciddi bir varlığı yoktur. Bu coğrafya, kara, deniz ve hava ulaşımında stratejik geçitlere sahiptir. Dünyanın en zengin petrol ve doğal gaz kaynakları bu bölgededir. Alternatif enerji kaynakları bulunamadığı taktirde gelecekte de bu üstünlüğü devam edecektir. Enerji açısından Japonya tamamen. Batı Avrupa ise %60 civarında bu bölgeye bağımlıdır. ABD’nin enerji ihtiyacının ise çok küçük bir bölümü bu bölgeden sağlanmaktadır. Ancak ABD için İsrail’in korunması her şeyin üstünde sayılmaktadır.

 

Ne var ki bölgede Amerikan düşmanlığı her geçen gün artmaktadır. ABD böyle bir gelişmeden ciddi bir rahatsızlık duymaktadır. Bu gelişimin büyük bir güç haline dönüşmeden kontrol edilmesini amaçlamıştır. Brzezinski 1997’de yazdığı Büyük Satranç Tahtası adlı kitabında bu tehlikeye özellikle dikkat çekmiştir: “Amerikan önceliğine İslamcı köktendincilikten (yani gerçekten milli, insani ve İslami bir düzenden) gelebilecek olası bir meydan okuma, bu istikrarsız bölgedeki sorunun bir parçası olabilir. İslamcı köktendincilik, dinsel düşmanlığı Amerikan yaşam biçimine karşı istismar ederek ve Arap-İsrail anlaşmazlığından yararlanarak çeşitli batı yanlısı Ortadoğu hükümetlerine zarar verebilir ve nihayet özellikle Basra Körfezinde Amerika’nın bölgesel çıkarlarını tehlikeye atabilir” diye uyarmıştır.

 

Büyük Ortadoğu denilen bu coğrafyadaki yönetimlerin çoğu halktan kopuk ve despotiktir. Halka zulmetmekte, kendileri lüks ve israf içerisinde yaşarken halk açlığa ve sefalete mahkûm edilmektedir. Vurgun, soygun ve yolsuzluk en yaygın olan bir şeydir. Bilimsel ve teknolojik alt yapı hemen hemen yok gibidir. BOP, Ortadoğu alanında yer alan halkların son derece kötü koşullarda yaşadığı gerçeğini istismar ederek hazırlanmıştır. Bu bağlamda 2002 tarihli BM Arap İnsani Geliştirme Raporu’nda sunulan veriler BOP’a dayanak teşkil etmektedir. Buna göre, tüm yetişkin Arapların yüzde 40’ı okuma-yazma bilmez durumdadır; işsizlik had safhaya ulaşmıştır, Arap ülkelerinin 2010’da 50 milyon, 2020’de de 100 milyon istihdam alanı yaratmaları kaçınılmazdır, Ortadoğu halkının üçte ikisinin günlük kazancı 2 dolardan azdır, bölgede yapılan yıllık yayın sayısı, tüm dünyada yapılan yayının sadece yüzde 1.1’ini oluşturmaktadır; kadınlara ayrımcılık yapılmaktadır, demokratik kurumlar ya hiç yoktur ya da zayıftır; bölge halklarının sadece yüzde 1.6’sının internet erişimi vardır, 22 Arap ülkesinin toplam GSGM’si tek başına İspanya’nınkine bile ulaşamamıştır.

 

Bölgede (hepsi de emperyalizm ve Siyonizm destekli) köktendinci hareketler, terör örgütleri, uyuşturucu, silah ve insan kaçakçılığı yapan örgütlü suç şebekeleri hepsi sürekli tehditler üretmektedir. BOP’u hazırlayanlara göre, bu unsurların ortaya çıkmasının ve taraftar toplamasının asıl nedeni, bölge halklarının içinde bulundukları olumsuz ekonomik ve sosyal çaresizlik ile bölgede varlığını sürdüren despotik rejimlerdir. Eğer, ekonomik ve sosyal koşullar düzeltilir ve demokrasiye geçiş sağlanırsa, yönetime katılım olanağı bulan ve refah düzeyi yükselen Ortadoğu halkları, Batı’yı tehdit eden eylemlere destek vermeyecek, köktendinci hareketler zayıf düşecek, terör örgütleri çökecek ve ucuz petrolün Batı pazarlarına istikrarlı biçimde aktarılması güvence altına girecektir.

 

Ancak, ABD’nin enerji kaynakları ve sevk yollarını kontrol etmek istemesinin nedeni sadece, kendi petrol ihtiyacını karşılamak veya dünyayı birlikte yönetmeyi planladıkları “uluslarüstü şirketlerin” petrol ticaretini sürdürmelerini güvence altına almak değildir. Çünkü ABD, ihtiyacının büyük bir bölümünü zaten çok verimli kendi kaynaklarından, geri kalan ihtiyacının önemli bir bölümünü Meksika, Venezüella ve Kuzey Denizi’nden (Norveç) karşılamakta, sadece küçük bir bölümünü Ortadoğu ülkelerinden almaktadır. Dolayısıyla, bölgeyi denetim altına almak istemesinde, kendi çıkarlarını sağlamak amacıyla ilgili hesaplar yapması yanında, esas amaç, dünya üzerindeki rakiplerinin çok büyük ölçüde bu kaynaklara bağımlı olmasıdır. ABD’nin rakipleri üzerinde ekonomik baskı kurabilmesi için, sadece Ortadoğu’daki petrol ve gaz kaynaklarını denetim altında bulundurması lazımdır, ayrıca komşu bölgelerde bulunan “enerji kaynaklarının erişim ve sevk yollarının” da kontrolü de şarttır. Bu stratejiler, ABD’yi Ortadoğu coğrafyasının yanında, stratejik önem taşıyan diğer yakın bölgelerin de kontrol altına alınması gerçeğini ortaya çıkarmaktadır.

 

   Büyük Ortadoğu diye anılan bölge, tarih boyu dünyayı kontrol etmek isteyen güçlerin hep ilgisini çekmiş ve bütün büyük güçlerin çatışma alanı haline gelmiştir. Sovyetlerin çöküşü ile ABD’nin bölgeyi kontrol edebilmek için gelip yerleşmesi ve bölgede üsler kurması daima stratejik hedefleri arasında olmuştur. Normal şartlar altında da buraya gelip yerleşebilmesi söz konusu değildi. Olağanüstü bir durum oluşturulmadan veya Batı medeniyeti için büyük bir tehlike ve tehdidin bu bölgeden gelebileceğini ortaya koymadan ABD’nin buralara girmesi de mümkün gözükmemekteydi. İşte 11 Eylül ile bu gerekçeler üretilmişti. Nitekim 11 Eylül’ün ertesinde ABD, Büyük Ortadoğu denilen coğrafyanın en stratejik iki bölgesini işgal etmiştir.Afganistan olayında dünya kamuoyundan büyük bir destek gören ABD, aynı desteği Irak işgalinde görememiştir. BM ve NATO’nun işgalde kullanılması engellenmiştir. Şimdi ABD, G-8, NATO ve AB’yi ikna etmek için ‘Büyük Ortadoğu Projesine’(BOP) ayrı bir elbise giydirip sunmaya yeltenmiştir ve ABD derin devleti sayılan Siyonist Yahudi Lobilerinin talimatı yerine getirilmiştir.

 

   BOP’un Görünür Amaçları:

 

ABD yönetiminin kamuoyuna dönük yaptığı yazılı ve sözlü açıklamalardan BOP’un görünür amaçları aşağıdaki gibi özetlenebilir:

 

– Bölgedeki Kitle İmha Silahlarının (KİS) kontrol edilmesi, üretiminin ve yaygınlaştırılmasının engellenmesi

– Bölgedeki terör odaklarının kurutulması, terörle mücadelenin sürekli hale getirilmesi,

– Totaliter rejimlerin demokratikleştirilmesi,

– Serbest piyasa ekonomisinin yaygınlaştırılması ve gerekli mekanizmaların yerleştirilmesi,

– Bölgenin modernleştirilmesi,

– İnsan haklarının ve özgürlüklerin geliştirilmesi,

– Kadınlara eşit hakların verilmesi,

– Radikal İslami unsurların temizlenmesi,

– Dini eğitimde reforma gidilmesi. Aslında bunların hepsi bahanedir, zehire sürülen çikolata gibidir.

 

   ABD’de yönetimde bulunan ‘Yeni Muhafazakârların’ önemli isimlerinden Richard Perle’un yazdığı ‘Şerre Son’ (An End to Evil) adlı kitapta işlenen ana tema:

 

   “Batı ya İslam’a karşı zafer kazanıp güçlenecektir veya bir saldırıya, hatta soykırımına uğrama tehlikesi çok yüksektir. Müslümanların gazabının ve anarşik tavrının kökü İslam’ın kendisindedir. Suudi Arabistan teröre karşı ya batı ile tam işbirliği yapacak veya zengin petrol kaynaklarının bulunduğu Doğu eyaleti ondan kuvvet zoru ile koparılacaktır. İsrail-Filistin ihtilafına gelince, Washington’un bir Filistin kurulması fikrinden vazgeçmesi gerekir. 11 Eylülün ortaya çıkardığı İslam dünyasındaki belayı, Judca tepelerinde 23’üncü Arap devletini kurarak tedavi edemeyiz. Tahran’daki rejim mutlaka yıkılmalı ve bu maksatla İranlı muhaliflere her türlü yardım yapılmalıdır. Müslüman gazabı Arap kültürü ile özdeşleşmiştir. Ortadoğu’daki köktendinciler ve laik militanlar, Sünniler ve Şiiler, Komünistler ve Faşistler birbiri ile kaynaşmışlardır. Hepsi patlamaya hazır gazabın haznesinden fışkırıyorlar. Bu durumun çaresi demokrasi değil demokratikleşmedir; Yani batı ile uyumlu ve ılımlı partilerin işbaşına getirilmesidir. Yoksa Demokratikleşme derhal seçimlere gidilerek sonra onun sonuçlarına katlanmak anlamına gelmez. Seçimler 1995’te Cezayir’de denenmiştir. Orada yozlaşmış statükonun yerine az daha köktendinciler yerleşecekti. Aynı şekilde Türkiye’deki Erbakan hareketi de, kontrolsüz demokrasinin bir neticesidir ve oldukça tehlikelidir. Böyle bir sonuç kabul edilemez. Reform süreci güdümlü ve tedrici olmalıdır”

 

   ABD’de Ulusal Demokrasi Vakfı Başkanı Cari Gershman da bölgeye ilişkin demokrasi stratejisini anlatırken “Batılı değerler doğrultusunda özgürlükler ve hukukun üstünlüğü garantiye alındıktan sonra yönetim biçiminin krallık ya da cumhuriyet olması önemli değildir” derken, asıl niyetlerini ifşa etmiş olmaktadırlar.

 

   ABD imparatorluğunu genişletebilmek için hedef aldığı ülkeleri alt etnik gruplara bölüp yeni uluslar oluşturmayı bir strateji olarak benimsemiştir. Mevcut yönetimde danışmanlık yapan ve Afganistan’ın geleceğinde Amerikan Politikası Koordinatörlüğü görevini üstlenen Richard Haass, ‘Karışıklık’ adlı kitabında yeni bir ulus inşa etmeyi, ABD’nin işgal edeceği bölgelerde hâkimiyet kurabilmesi için şart olarak görmektedir:

 

   “…Güç, eğer bir politik değişiklik olayı ise, fazla bir zekâ gerektirmeden ve biraz da iyi şansla işe yarayabilir. Aksi halde tek başına güç kullanımı politik değişikler için yeterli değildir. Bu şekilde bir değişiklik için en etkili yol; ülkelerde etnik ve mezhebi karışıklık yaratmaktır. Yeni bir ‘Ulus inşa etmek’ bu yollardan biridir. İlk önce buna karşı çıkanları ve milli birliği savunanları susturacaksın ve daha sonra başka bir topluluk yaratma işiyle meşgul olacaksın.”

 

Diğer taraftan 2003 yılında RAND Corperation tarafından hazırlanan ‘Sivil Demokratik İslam: Ortaklar, Kaynaklar ve Stratejiler’ adlı raporda, Türk İslamı, Alman İslamı, Arap İslamı, Mısır İslamı, Köktendinciler, Gelenekçiler, Modernist Müslüman ve Ilımlı İslam gibi kavramlaştırmalara gidilmesi, Büyük Ortadoğu coğrafyasında yeni ulus inşasının yanı sıra yeni dinler inşa edilmek istendiğini göstermektedir. Bugün ABD, Irak ve Afganistan’da buna benzer bir politika izlemektedir. Büyük Ortadoğu projesinin gizli amaçlarından en önemlisi bölgeyi etnik ve dini eksenli olarak paramparça edecek tarzda yeni uluslar ve yeni dinler ortaya çıkarmaktır. Son Libya ve Suriye müdahaleleri de bu amaçlıdır.

 

   BOP’un gizli amaçlarından biri de, uluslararası sermayenin tam olarak giremediği bu bölgeye girip yerleşmesini sağlamak ve bunu güvence altına almaktır. Onun için bu bölgede yer alan devletler uluslararası şirketlerin menfaatine uygun bir şekilde yeniden yapılandırılmak istenmektedir. Büyük Ortadoğu Projesinin gizli amaçlarından bir diğeri de, bölgenin sahip olduğu enerji kaynakları ve bunun uluslararası camiaya ulaştırılma yollarının kontrol altına alınmasıdır. Yukarıda Büyük Ortadoğu bölgesinin önemini incelerken, bölgenin dünyanın en büyük petrol ve doğal gaz rezervlerine sahip olduğunu, AB ve Japonya’nın buraya neredeyse tam bağımlı olduğunu ifade etmiştik. Bu bölgeye enerji bakımından en az bağımlı olan ABD’dir. Üstelik de bu bölgedeki petrollerin işletilmesinin büyük bir kısmı Gulf, Exxon, Chevron ve Texaco gibi dev ABD petrol şirketleri tarafından yapılmaktadır.Dolayısıyla ABD’nin kendi ihtiyacı olan petrol veya doğal gaz ihtiyacını bu bölgeden temin etme konusunda herhangi bir sıkıntısı yoktur. Bundan dolayı BOP kapsamında Enerji kaynaklarını ve yollarını güvenliğe almak bu projenin amacı olamaz. Enerji bakımından bu bölgeye bağımlı olan ve gelecekte ABD’ye rakip olabilecek güçleri, enerji vanalarını kontrol ederek terbiye etmek BOP’un gizli amacıdır. ABD rakiplerini devre dışı bırakabilmek için bu bölgedeki enerji kaynaklarını rakiplerine karşı bir silah olarak kullanmak istemektedir.

 

   Brzezinski National Interest dergisindeki (Kış 2003) ‘Hegemonik Bataklık’ (Hegemonic quicsand) adlı makalesinde bunu şöyle ifşa etmektedir:

 

   “(Bölgenin enerji kaynaklarına ilişkin) veriler, ABD’ye buraya egemen olmaktan başka bir alternatif bırakmamaktadır. O nedenle ABD, Global Balkanları (Büyük Ortadoğu) kendi stratejik çıkarlarına uygun olarak şekillendirmelidir. Bu bölgeye egemen olmak ABD’ye başka bir stratejik manivela da sağlamaktadır: Ekonomileri bölgeden güvenli petrol akışına bağımlı Avrupa ve Asya ekonomilerini denetim altında tutma gücü. Bu bölge o kadar önemlidir ki, ABD herhangi bir bölgesel gücün beklenti ve önceliklerini buraya dayatmasına izin vermemelidir”

 

   BOP’un gizli amaçlarından birisi de: İsrail’in güvenliğinin sağlanması ve Siyonizm’in ‘Büyük İsrail Projesinin’ hayata geçirilmesidir. Bugünkü ABD yönetiminde Yahudiler oldukça etkindir. Yönetimin şahinler kanadını Yahudiler teşkil etmektedir. Pek çok siyaset bilimciye göre ABD’yi İsrail egemenleri ve Yahudi sermayesi ile bağlantıları olan 400 Amerikan zengini yönetmektedir. Bugün Amerika’da, devlette ve hatta özel sektörde hiç kimse, Başkan dahil İsrail’in politikalarını körü körüne desteklemedikçe, sandalyesinde kalması mümkün değildir. Çünkü, Amerika’da insanları yöneten iki güç odağı, yani paranın ve medyanın (yazılı ve görsel basın ve sinema) patronları kesinlikle Yahudilerdir. Büyük Ortadoğu’yu terörden arındıracağını söyleyen ABD’nin İsrail’in yaptığı devlet terörünü kayıtsız şartsız desteklemesi, ABD’deki Yahudi nüfuzunun bir göstergesi olarak değerlendirilebilir.

 

   BOP’un Gizli Amaçları:

 

   1- Bölgede ABD’ye karşı meydana gelebilecek bir meydan okumayı kırmak, ‘Ilımlı İslam’ adında yeni bir anlayışı bölgeye yaymak. Bununla eş zamanlı olarak etnik temele dayalı yeni uluslar inşa edip bölgedeki karışıklığı ve çatışmayı sürekli kılmak.

 

   2- Devletlerin Uluslararası Sermayeye göre yapılandırılmasını sağlamak.

 

   3- Bölgedeki enerji kaynaklarını ve ulaşım yollarını kontrol ederek, buralara bağımlı olan ve gelecekte ABD’ye rakip olabilecek güçleri frenlemek. Bölgede var olan stratejik madenlere el koymak.

 

   4- Bölgede İsrail’in güvenliğini garantiye almak.

 

   5- BOP bahanesiyle Arzı Mev’ud’u içine alan Büyük İsrail İmparatorluğunu kurmak.

 

    BOP’un Tarihsel Geçmişinde Ne Vardır?

 

ABD’de yapılan G8 toplantısına, “Kuzey Afrika ve Genişletilmiş Ortadoğu Girişimi” adıyla sunulan BOP’a ilişkin ilk somut bilgiler, Londra merkezli Arapça yayın yapan El Hayat gazetesinin 13 Şubat 2004 tarihli sayısında yer almıştır. “Büyük Ortadoğu” kavramının, klasik Ortadoğu ile birlikte bağımsızlığını yeni kazanmış Orta Asya ve Kafkasya ülkelerini de kapsayacak biçimde akademik düzeyde kullanılışı ise, 1990’ların ortalarına rastlamaktadır. BOP’un siyasal düzleme taşınması çabaları ise 2000’de başlamıştır. Ancak kuşkusuz BOP konusunda en önemli kilometre taşı, Bush döneminde ABD dış politikasına hâkim olan yeni muhafazakârlara karşı yeni liberal görüşü savunan Ronald Asmus’un Kenreth Pollack ile birlikte kaleme aldığı ve Washington Post gazetesinde 22 Haziran 2003 tarihinde yayımlanan “The Neoliberal Take On The Middle East” (Ortadoğu’nun Neoliberal Açıdan Ele Alınışı) başlıklı makalededir. Makaleye göre, “Ortadoğu’daki tehditlerin ortadan kaldırabilmesi, ancak NATO’nun Soğuk Savaş döneminde SSCB’ye karşı uyguladığı gibi uzun soluklu ve kapsamlı bir proje ile mümkün olabilir. Ortadoğu, yeni muhafazakârların savunduğu gibi güç kullanılarak dönüştürülemez, bu dönüşüm ancak Avrupalı müttefiklerle de işbirliği yaparak ve ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal boyutları da içeren kapsamlı bir projeyle mümkün olabilir”

 

   ABD yönetimi 21. Yüzyılı bir Amerikan Yüzyılı olarak düşünmekte ve stratejilerini buna göre şekillendirmektedir. O nedenle bütün projeler, PNAC ana projesinin alt projeleri olarak şekillenmektedir. BOP da ABD’nin Avrasya hâkimiyeti için geliştirdiği bir alt projedir. Kamuoyuna ilk kez Joint Forces Quarterly dergisinin (ABD Silahlı Kuvvetler dergisi) Sonbahar 1995 sayısında ‘The Greater Middle East’ ismi ile duyurulmuş emperyalist ve Siyonist bir girişimdir. 26 Şubat 2003’te Amerikan Girişim Enstitüsünde ABD Başkanı Bush tarafından ‘Ortadoğu’da Demokratik Değerlerin Yayılmasını Öngören Plan’ açıklanırken, ‘Büyük Ortadoğu Projesi’nden bahsedilmiştir. Bush ayrıca 9 Mayıs 2003’te yaptığı bir konuşmada 10 yıl içerisinde ‘ABD- Ortadoğu Serbest Ticaret Bölgesinin’ kurulacağını açıklayarak, projenin hedeflerinden birini dile getirmiştir. Bush’un Ulusal Güvenlik Danışmanı Condolezza Rice da, 7 Ağustos 2003’te The Washington Post gazetesindeki yazısında, BOP kapsamında 22 ülkenin hedef tahtasına konulup yeniden yapılandırılacaklarını belirtmiş, projenin kapsamı hakkında daha ayrıntılı bilgi edinilmesine imkân vermiştir. Ulusal Demokrasi Vakfı’nda 6 Kasım 2003’te Bush, ‘Ortadoğu’yu Özgürleştirme Stratejisini’ açıklayarak BOP’ta nelerin sloganlaştırılması gerektiği mesajını iletmiştir. Başkan Yardımcısı Dick Cheney de, Davos’ta Dünya Ekonomik Forumu’nda ‘Büyük Ortadoğu’ya Reform’ projesini açıklamıştır. Dışişleri Bakanı Colin Powell, değişik zamanlarda yaptığı konuşmalarda İslam coğrafyasının siyasal olarak değiştirileceğini belirtmiştir. ABD NATO Konseyi Daimi üyesi Nicholas Burns, 24 Ekim 2003’te “NATO ve Büyük Ortadoğu’ adlı bir toplantıdaki konuşmasında, NATO’ya yeni bir misyon biçilip Büyük Ortadoğu’da konuşlanmasını istemiştir. Londra’da yayınlanan El Hayat gazetesi 13 Şubat 2004’te, ABD’nin G-8 zirvesi için hazırlatıp üye ülkelere dağıttığı taslak metinde BOP’un ayrıntılarına yer vermiştir.

 

   BOP Hangi Ülkeleri Kapsamaktadır?

 

BOP’un eylem alanı resmen ilan edilen net sınırların da ötesine taşmaktadır. Her an yeni ülkelerin kapsam içine alınabilmesi için “açık kapı” bırakılmaktadır. Bununla birlikte özellikle ABD kaynakları 27 ülkenin ilk planda BOP çevresinde değerlendirildiğini vurgulamaktadır. Bu ülkeler şunlardır: ”Afganistan, Bahreyn, BAE, Cezayir, Cibuti, Fas, Filistin Özerk Yönetimi, Irak, İran, İsrail, Katar, Kuveyt, Komor Adaları, Lübnan, Libya, Mısır, Moritanya, Pakistan, Somali, Suudi Arabistan, Sudan, Suriye, Tunus, Türkiye, Umman, Ürdün ve Yemen.” Bu ülkelerin harita üzerinde ve resmen değil, ama Irak gibi fikren ve fiilen bölünüp, siyasi, ekonomik ve kültürel yönden ABD’nin güdümüne sokulması amaçlanmıştır. Genişleme halinde bu alana Kafkasya ve Orta Asya Cumhuriyetleri ile Endonezya ve Malezya’nın da dahil edilebileceği konuşulmaktadır. Fas ve Moritanya’dan başlayıp Afrika’nın kuzeyi, Ortadoğu’nun tamamı, Kafkaslar, Kazakistan, Türki Cumhuriyetler, Orta Asya, Afganistan, Pakistan ve Bangladeş’e kadar uzanan tüm bölge, Büyük Ortadoğu diye anılmaktadır.

 

Büyük Ortadoğu Projesi’nde Türkiye için kullanılan sıfatlar ise: “model ülke, merkez ülke, Yeni Osmanlı Misyonu” biçimindedir. Türkiye, bu projeye yaklaştıkça hem kendi güvenliği ve geleceği tehlikeye girmektedir hem de bölge halkının tepkisini çekmektedir. Türkiye için kullanılan “Ilımlı İslam” kimliği de İslam’ı yozlaştırmaya yöneliktir. ABD Başkanı Bush’un Başbakan Erdoğan ile görüşmesinde ‘BOP’un bel kemiğini Türkiye oluşturmalıdır’ ifadesinde de açıkça anlaşıldığı üzere Türkiye bu projenin merkezinde yer almaktadır.BOP’a göre ABD, bölgedeki radikal dini anlayışın terörü beslediği, bu anlayışların ehlileştirilmesi gerektiği kanaatini taşımaktadır. Batı, yıllarca Ortadoğu’da otoriter rejimleri destekleyip sahip çıkmıştır. Bu rejimlerin doğurduğu tepkiler radikal anlayışları beslemiş ve o anlayış da şimdi Batı’yı hedef almıştır. ABD bunun üzerine, radikal dini anlayışlar yerine ‘Ilımlı İslam’ anlayışını getirmeye çalışmaktadır. Ilımlı İslam’ı desteklemek aslında eski bir politikadır. ABD, Sovyet rejimi çökene kadar Yeşil Sovyet ideolojisine karşı tampon olarak manipüle edilen Ilımlı İslam anlayışı Artık BOP’un bir ayağını oluşturmaktadır. BOP’ta ABD’nin Türkiye’ye bu anlamda bir rol biçtiği açıktır. Şu anki haliyle ılımlı İslam teriminde vücut bulan bu rolün Türkiye’nin çıkarlarına ve devletimizin yapısına aykırılığı ortadadır. ABD’nin projesinin öngörülerinden birisi de, demokrasinin büyük bir devletin gözetiminde etnik ya da dini topluluklara dayanarak, küçük ulus devletleri içerisinde yerleşmesini sağlamaktır. Bu anlamda BOP Türkiye’nin üniter devlet yapısına ciddi bir tehdit olarak ortaya çıkmaktadır. Türkiye Erbakan Hoca’nın D-8’ler projesi gibi atılımlarla kendi ağırlığını hissettiremezse, bölgeye yönelik politikalardan kendini soyutlayarak sadece tehdit algılamasını dillendirerek hiçbir yere varamayacaktır.

 

   Sonuç:

 

ABD’nin taslağında yer alan ve Büyük İsrail hayaline dayanan reformların tamamen emperyalizm amaçlı olduğu açıktır. Bu nedenle AKP’nin ve diğer işbirlikçi partilerin bu sinsi ve Siyonist projeye taşeronluk yapmaları ve Recep Tayyip Erdoğan’ın BOP’un eş başkanlığı gibi talihsiz bir görevden gurur duymaları şaşırtıcıdır. Türkiye, milli ve haysiyetli bir yönetim ve yönelişle; D-8 gibi onurlu ve olumlu projeleri sahiplenmekle, Yeni ve Adil bir Dünya’nın öncülüğünü üstlenecek bir konumdadır. Tarihi ve tabii şartları ve potansiyel imkânları, bizi buna zorlamaktadır.*

BENZER İÇERİKLER

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. KABUL ET Detaylı Bilgi