Yaşananlardan anlaşılan o ki
Saadet Partisi’ne de karanlık adamlar sızmıştı ve vitrindekiler sadece seyirlik
konumdaydı; işte Bülent Arınç’ın ve iki SP Genel Başkanının ayarı!
29
Haziran 2012 tarihinde Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi yeni binası açılış
törenine Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç katılmak üzere Elazığ’a gelirken,
Recai Kutan, Ahmet Tekdal, MSP Elazığ eski milletvekili Ömer Naim Barım’ın
birlikte gelip tüm etkinliklere katılmaları dikkat çekiyordu. Millî Görüş
partilerinin iki eski genel başkanını AKP’li Bülent Arınç’ın beraberinde görmek
doğrusu hiç beklemediğimiz bir olaydı. Tabii ki hayret etmedik, sadece sürpriz
oldu. O ileri yaşında, Bülent Arınç ile birlikte buralara kadar gelip onca
meşakkatli programa katılmanın Recai Kutan ve Ahmet Tekdal için büyük bir azim
ve gayretin ifadesi olduğu açıktı. Galiba AKP’nin Cemaat ile arasının açılması
bölünmeye kadar uzanacaktı. Bülent Arınç, gözü Saadet Partisi liderliğinde
kalmalı ki iki eski genel başkanlarını tören tören yanında taşımaktaydı. Ancak
Bülent Arınç’ı iyi tanırız. O da iyi konuşur ama elinden iş çıkmazdı. Erbakan,
memleketi olan milyonluk Manisa’dan kaç kez aday gösterdi kazanamadı. “Erbakan beni harcamak için
Manisa’dan aday gösteriyor” diye
hep mızmızlanırdı. İl başkanlığı yaptığı kendi memleketi Manisa’dan
milletvekili seçilemeyişi Bülent Arınç açısından beceriksizliğin ispatıydı.
Kaldı ki Millî Selamet Partisi girdiği ilk seçimde Manisa’dan Gündüz Sevilgen’i
milletvekili çıkartmıştı. Bülent Arınç, tek başına AKP iktidarında bile memleketi
Manisa’yı bırakıp son seçimde Bursa’ya sığınmıştı. Demek istiyoruz ki birileri
bunların önüne bir program koyup “haydi yap, bir platform koyup çık konuş”
demese kendiliğinden hiçbir işe yaramazlardı. Bülent Arınç’ın Millî Görüş
partilerinde de ağustos böceği gibi ötmekten öte bir başarısı olmamıştı. Buna
rağmen hep eleştiren, beğenmeyen, hesaba çeken tarafta kendini konumlandırıp
yer alırdı. Aslında siyaseti sadece konuşmaktan ibaret zannettiği için pek de
aklı yatmazdı. Nitekim kendisi Cemaat’e yakın bir insandı. Anlaşılan, Saadet
Partisi ile Cemaat’i bütünleştirmeye yönelik bir düşünce içerisinde olmalıydı. Oysa Cemaat bugüne kadar bütün
partilere destek verdiği halde Millî Görüş partilerine hiç müspet bakmamış,
aksine soğuk, mesafeli, (hatta saldırgan) davranmıştı. (Hatırlayınız) Bülent
Arınç’ın oğlu vefat etmişti, Allah rahmet etsin… Millî Gazete ve Zaman
Gazetesinde tam sayfa ilan vererek taziyede bulunanlara teşekkür etmişti.
Kendisi Refah Partisi milletvekili olmasına karşın Genel Başkan Erbakan’ın
ismine Fetullah Gülen isminin altında 3. sırada yer vermişti. Muhakkak ki bunu
tavır koymak için kasıtlı yapmış olmalıydı. Ama bu hiçbir şekilde kabul
edilemez bir küstahlık olması yanında aynı zamanda bir mantıksızlık ve
tutarsızlıktı. Genel başkanını böyle istiskal eden bir milletvekili neden hala
o partide kalırdı? Erbakan
ise hiçbir zaman bu tür edep ve terbiye dışı tutum ve davranışları mesele yapıp
disiplin uygulamaz, hatta tavır bile koymazdı. Şevki Yılmaz, Halil İbrahim
Çelik, Hasan Hüseyin Ceylan, Şükrü Karatepe gibilerini bile sineye çekerek 28
Şubat sürecine yaptıkları katkılar (ve kışkırtmalar) nedeniyle bile asla
muaheze etmedi, (muhatap almadı). Şimdi
Recai Kutan ve Ahmet Tekdal sözde Oğuzhan Asiltürk’e karşı Fatih Erbakan’ın
yanında yer alıp destek sağlamaktaydı. (Davasının gayretini taşımayan,
hassasiyetlerini korumayan, Bülent Arınç’ın peşine takılıp Elazığ’a geldikleri
halde Genel Başkanlığını yaptıkları SP’ye bile uğramayanlar) Hoca’nın oğluna mı
sahip çıkacaktı?
Gibi tespitlerde bulunanlar, işte bu tıynet ve zihniyetteki
insanlardan oluşan AKP’yi tam 12 yıl boyunca “Milli
Derin Devletin güdümünde” gösterip
aklamaya çalışmışlardı. Ama sonunda AKP’yi bırakıp, Cemaati alkışlamaya
başlamışlardı!? Karakter ve kabiliyet olarak Recep T. Erdoğan’ın Bülent
Arınç’tan ne farkı vardı? Oysa ilahi kaderin ve imtihan sırrıyla fırsat verilen
güçlerin “fasıklar ve münafıklar eliyle de, dini ihya etmeleri” ayrıydı, ama
hıyanet ehlinin ve işbirlikçilerin melanetlerine mazeret ve keramet uydurmak
farklıydı. “Ortaya çıkan ve
bize ulaşan iyilikleri ve hayırlı neticeleri Allah’tan ama kötülük ve
nankörlükleri, şahsımızdan bilmek” (Nisa:79)
Ölçüsünü dikkate alarak, AKP dönemindeki, bir takım yararlı girişimleri, Milli
odakların zorlaması, ama diğer bütün tahribatlarının ise kendi fıtratları ve
kabahatleri olarak değerlendirmek ve hele bunlara yönelecek oklara karşı
Erbakan’ı kalkan olarak kullanma kahpeliğinden vazgeçmek lazımdır.
Özetle:
Bütün bu talihsiz ve seviyesiz gelişmelerden; bu denli kirli ve
çetrefilli tertiplerin-tepişmelerin ortaya dökülmesinden sonra, sadece
Cemaat-Hükümet birlikteliğinin artık yürüyemeyeceği değil, bu olumsuz şartlar
ve şaibeli durumlar karşısında AKP’nin de kesinlikle Hükümet edemeyeceği
anlaşılmıştır. Sn. Erdoğan’ın seçim ve sandık istismarı ve politik palavralarla
hala iktidarda kalmaya çalışması boşunadır ve yaklaşan felaketleri algılayamadığından
dolayıdır. Türkiye her yönden kuşatılmış, var olma – yok olma durumuyla karşı
karşıyadır. Ya Hükümet ciddi ve cesaretli bir dönüşüm başlatmalı veya başta AKP
içindeki izan ve insaf sahibi duyarlı milletvekillerinin ve tüm teşkilat
yetkililerinin derhal istifa edip ayrılmaları ve MİLLİ ÇÖZÜM HÜKÜMETİ kurmak
üzere, yeni oluşumların önünü açmaları tarihi bir mesuliyet ve mecburiyet
halini almıştır. Kendilerinin, yakın çevrelerinin ve Aziz Milletimizin mutlu
geleceği, birlik ve dirliğimizin kutlu neticeleri buna bağlıdır. Kaldı ki bu
şuurlu ve onurlu tavrı göstermeseler dahi, mevcut olumsuz durumu ve konumu
korumaları asla mümkün olmayacaktır, Milli ve haysiyetli bir değişim ve dönüşüm
mutlaka yaşanacaktır.
Batı sözden anlamıyor, onlara caydırıcı güç gerekiyor!
Haberi Oku*** Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hocamızın En Kapsamlı Video Arşivi ***
Haberi OkuERBAKAN HOCAMIZLA AHMET AKGÜL ÜSTADIMIZIN İLGİNÇ ANILARI
Haberi Oku