ADIYAMAN SAADET ''Bize hezimeti Kamalak ve Asiltürk yaşattı" Derhal istifa Etmeliler
"Bize hezimeti Kamalak ve Asiltürk yaşattı"
1 Kasım seçimlerinde 0,7 oy alarak adeta
sandığa çakılan Saadet Partisi'nde olağandışı gelişmeler yaşanıyor. Saadet
Partisi GİK üyesi ve il sorumlusu olan M. Fatih Çiçek, 1
Kasım seçimleri sonrası partisinin bir önceki seçime göre adeta erimesini genel
başkanı Mustafa Kamalak'a ve yüksek istişare kurulu başkanı Oğuzhan Asiltürk'e
bağlayarak istifa etmeleri gerektiğini söyledi.
Saadet Partisi GİK üyesi ve il
sorumlusu olan Adıyaman milletvekili adayı M. Fatih Çiçek, adeta ateş
püskürerek Mustafa Kamalak ile Oğuzhan Asiltürk'ın derhal partiden elini
çekerek istifa etmeleri gerektiğini savundu.
Adıyaman'da
Bugün Gazetesi'ne konuş Çiçek “1 Kasım seçiminin sonucu milletimize hayırlı
olsun. Temennimiz tek başına iktidara gelen AKP'nin seçim öncesi verilen
vaatlerini, söylediklerini unutmadan yerine getirmesi ve milletimize hizmet
etsidir. Bütün milletimiz bilmelidir ki, Türk siyasi tarihini en önemli fikir
ve aksiyon hareketi olan Milli Görüş geleneği ve onun temsilcisi Saadet Partisi
bu seçimlerde beklediği neticeyi almamıştır. Lakin milletimiz AKP'ye sadece
Milli Görüş geleneğinden geldiği için oy vermiştir. Bu durumda bu seçim bir
nevi Milli Görüş'ün zaferi olarak görülebilir. Ancak Milli Görüş'ün tek
temsilcisi olan Saadet Partisi'nin aldığı oyla birlikte istenmeyen neticenin
tek sorumlusu Saadet Partisi'nin Genel Başkanı Mustafa Kamalak ve sözde Yüksek
İstişare Kurulu Başkanı Oğuzhan Asiltürk'tür.5 yıldır Saadet Partisi'ni akıl
almaz şekilde kötü yöneten bu kadronun derhal istifa etmesi gerekmektedir"
dedi.
"Hala
o koltuklarda oturmaya ısrar ederlerse şayet 40 yıllık mazisi bulunan bu
harekete ihanet etmiş olurlar" diye konuşan Çiçek "Türkiye'deki tüm
teşkilatlara buradan sesleniyorum. Bu iş bilmez, siyasetten anlamaz yönetimden
kurtulmak gerekliliği bir daha ortaya çıkmıştır. Bu en büyük cihangirlerden
Saadet Partisi mutlak suretle kurtulmalıdır. Bu kamburdan kurtulamazsak,
milletimizin ufkunu ve önünü açacak yegâne hareket olan Milli Görüş ve Saadet
Partisi yok olacaktır" ifadelerini kullandı.
KAYNAK: http://www.yenisafak.com/gundem/saadet-partisinde-kazan-kayniyor-2336027
MİLLİ DÖNÜŞÜME BİR LİDER LAZIM
" TEMEL ESASLAR' a aykırı
iş ve söylemlerde bulunan,
SP GENEL BAŞKANI da olsa
MEŞRUİYETİ BİTMİŞTİR..! "
Milli Görüş Lideri Prof. Dr. Necmeddin ERBAKAN
MİLLİ DÖNÜŞÜME BİR LİDER LAZIM
Bismillahirrahmanirrahim.
“…… Allah’ın emri;
(bütün işleri ve hükümleri, ölçüyle tanzim ve) takdir edilmiş bir kaderdir”
“(Rabbinin seçtiği ve
rehber tayin ettiği kutlu insanlar) ki onlar; Allah’ın risaletini (mesaj ve
müjdesini öğrenip öğreten ve) tebliğ edenlerdir; ve O’ndan haşyet (ve hürmetle)
içleri titreyenlerdir; ve Allah’ın dışında hiçbir kimseden (hiçbir güç ve
kesimden) korkmadan (davasını ve davetini yürütenlerdir). Hesaba çekici (ve
herkese hak ettiği karşılığı verici) olarak, Allah kâfidir” (Ahzab Suresi 38.
ayet son kısım ve 39. ayet)
İslami diriliş ve
derleniş hareketine, insani düşünüş ve Milli Görüş devrimine ve Türkiye
merkezli Adil bir Düzenin yeryüzü hâkimiyetine öncülük yapacak kabiliyet ve
karakterde, ulvi hedefler istikametinde bir lider lazımdır ve mutlaka ortaya
çıkacaktır. Cenabı Hakkın takdir ve tayin buyurduğu, mazlum halkların da
ihtiyaç duyduğu böyle bir değişim ve devrime, hiçbir güç engel olamayacaktır;
milyarların duası mazlumların davası yerde kalmayacaktır.
Bir hücredeki harika
mucizeyi, bir böcekteki akıl almaz marifeti, bir tohum tanesinde gizlenen ilahi
projeyi, insan neslindeki yüksek meziyeti ve sırrı hilafeti, yeryüzündeki
mükemmel dengeyi ve en küçük dairesinde milyonlarca dünyayı barındıran yedi kat
ve milyarlarca tabaka göklerdeki muhteşem âlemlerin esrar perdesini aralamak,
araştırmak ve insanlığa yeni ufuklar açmak gayret ve basiretinden mahrum
bulunan malum zevatın, “post’ta oturarak dosta ulaşmak” hevesiyle; şu gaflet,
cehalet ve dalalet batağındaki insanlık irşat olunur mu?
Samimi bir ihtiyaç ve
iştiyak duyarak, mana ve mealini okuyup, Allah’ın maksadını anlamaya çalışarak
Kur’an iklimine, yani hakikat ve hikmet sarayının içine girmeyip, sadece
mübarek lafzını ezberleyen, Mushaf’ın sürekli çevresinde gezinip, bir türlü
özüne nüfuz etmeyen taklitçi ve şekilci, hatta dini istismar edici zerzevattan,
mazlumların ve Müslümanların kurtuluş davasına rehberlik yapmaları umulur mu?
İslam’ın emirlerini ve
iyilikleri tebliğden, haram ve haksızlıkları, akılsızlık ve ahlaksızlıkları
kötülemekten bile korkan; Ayet Hadis okuyup, zalim insanlardan makam ve menfaat
kollayan; hoşgörü safsatasıyla CİHAD’ı, hikâye ve cevaz fetvalarıyla İCTİHAD’ı
unutturan; yani yeni bir Kur’an medeniyetinin ve Adil bir Düzenin ekonomik,
siyasi, ilmi ve ahlaki kurum ve kurallarını hazırlamaktan aciz, hatta böyle bir
ihtiyaçtan habersiz bulunan madrabazların peşinde sürüklenip, Saadet nizamına
kavuşulur mu?
“Ey iman edenler
(sakın), benim de düşmanım sizin de düşmanınız olan (kişileri, çevreleri ve
ülkeleri) evliya edinmeyin (zalim ve kâfir güçlerin hükmüne ve himayesine
girmeyin. Buna rağmen hangi sebep ve beklentiyle) Siz onlara karşı meveddet
(yaranmak için muhabbet ve destek) yöneltmektesiniz; oysa onlar size Haktan
gelen (Kur’ani emir ve hükümleri) inkâr etmişler, Rabbiniz olan Allah’a
imanınızdan dolayı, Elçiyi de, sizi de (hürriyetlerinizden ve hükümet etmekten)
çıkarıp (izzetli hayatın dışına itmişlerdir) Eğer siz, Benim uğrumda (Kur’an’ın
adalet kurallarını hâkim kılmak ve herkese temel insan haklarını sağlamak
üzere) CİHAD etmek ve Benim rızama erişmek (niyeti ve gayretiyle yola) çıkmış
iseniz (nasıl oluyor da hala içinizde zalim ve kâfir) onlara karşı meveddet
(sevgi ve destek) gizliyorsunuz? Ben sizin gizli tuttuklarınızı da açığa
vurduklarınızı da bilirim. Sizden kim bunu yaparsa (zalim ve kâfir güçlere
yaranmaya ve sığınmaya çalışırsa) artık o (Hak) yolun ortasından şaşırıp-sapmış
olur.”[1]
“… (Deyin ki, Ey
kâfirler ve hainler) Sizi (sisteminizi ve velayetinizi) tanımayıp inkâr ettik.
(Her türlü şirkten ve şüpheden uzak) Allah’a vahid (yegane kudret ve hüküm
sahibi) olarak iman edinceye kadar, sizinle bizim aramızda ebedi bir buğz ve
düşmanlık baş göstermiştir….”[2]
Ayetlerinin
emri bu kadar net ve sert şekilde ortada iken, hala gidip İslam ve insanlık
düşmanı ABD ve Yahudi Lobilerine ve AB Haçlı mahfillerine sığınan ve ırkçı
emperyalist odaklarca beslenip sağılan kimseler, her ne kadar cafcaflı sıfatlar
ve yaldızlı yaftalar takılsa da, aslında onlar sefil ve zelil mahlûklardır, gayet
basit ve fasit figüranlardır. Böyle zavallı sığınmacılardan himmet ve himaye
uman parti Genel Başkanları ise, onlardan çok daha zavallı ve geri zekâlıdır.
“(Belki)
Yardım görürler diye Allah’tan gayrı ilahlara (süper güç sanılan tanrılara ve
zalim tağutlara) tutundular. (Oysa) Onların kendilerine yardım etmeye güçleri
yetmez, üstelik kendileri onlar için (hizmete amade) hazır asker
konumundadırlar”[3] ayetleri bunların durumunu ne güzel
anlatmaktadır.
Aziz Hocamızın aile
efradı ve evlatlarının bizim ve bütün Milli Görüşçülerin üzerinde beş temel
hakları vardır.
1- İslam kardeşliği, “İnnemel
Müminune ihvetün” hakkıdır. Çünkü hepsi de çok şükür iman ve istikamet
ehli insanlardır.
2- Dava birlikteliği hakkıdır. Hocamızın
çocukları Hak davamıza bağlıdır, hizmet ve gayret amaçlıdır; kutsal
hedeflerimize ve Adil Düzen medeniyetine sevdalıdır.
3- Muhterem Hocamızın evlatları olmanın,
O’nun yakınları ve sırdaşları şerefini taşımanın da elbette ayrı ve özel bir
hatırı vardır. Kur’an’ın tercümanı ve Hak davasının bayraktarı olması nedeniyle
Hocamıza duyulan haklı muhabbet ve bağlılığın bir gereği de, O’nun çocuklarına
ve yakınlarına vefalı ve hürmetkâr davranmaktır.
4- Aziz Hocamızın vefatından sonra, partiye
özel olarak sızdırıldıklarını ve her türlü münafıklığı tezgâhladıklarını, Milli
Çözüm’ün 30 yıldır hatırlatıp camiamızı uyardığı Oğuzhan Asiltürk ve Şevket
Kazan ekibinin, bu güne kadar gizlenen kirli mahiyetini ve sinsi niyetlerini, Fatih
Bey’in bazı toplantılarda ve münasip ortamlarda cesaretle açıklaması da, öce
saygı ve takdirle karşılanmıştır. Ancak bu konuda daha kapsamlı sonuç alıcı ve
camiamızı rahatlandırıcı girişimler beklenirken ve üstelik Oğuzhan Asiltürk
daha da ileri gidip TV kanallarında ve binlerce insanın toplandığı
konferanslarda bu çirkin iftiralarını tekrarlarken, birden bire geri adım
atılması ve “bunlar Babamın arkadaşlarıdır, büyüklerimiz sayılır” edebiyatına
başlanması, sadık ve duyarlı insanlarımızı hayal kırıklığına uğratmıştı. Ne var
ki, “Erbakan” soyadının izzet ve haysiyetine yaraşır, ülkemizin ve Ümmetin
hasret ve hassasiyetleriyle bağdaşır, dirayetli bir tavır hala umulmaktadır,
çünkü müminleri ve ezilenleri ferahlandıracak çıkışlara şiddetle ihtiyacımız
vardır. Ve inşallah, sadıkların talep ve temennilerine tercümanlık yapacak,
Partimizi kötü maksatlı ve marazlı tiplerden kurtaracak hamleler
başlatılacaktır.
5- Rahmetli Hocamızın evlatlarına sahip
çıkmak ve saygılı olmak gerektiğinin bir nedeni de, bunların davamızın ve
camiamızın yüz akları sayılacak ahlaki bir olgunluk ve sorumluluk içindeki
tavırlarıdır. Milli Görüşçüleri mahcup ve mahzun edecek yanlış ve yakışıksız
durumlardan uzak, erdemli ve edepli bir yaşam tarzı edinip sürdürmeleri, bizim
için Rabbimize şükür, kendilerine teşekkür etmemizi gerektiren bir nimet ve
fazilet sayılmalıdır. Ve inşallah bundan sonra da böyle devam eder diye duacı
olmalıdır. Oğuzhan Asiltürk ve ekibinin kışkırtmasıyla, miras meselesi yüzünden
kardeşlerin mahkemelik olması ve Mason münafık medyaya malzeme sunulması ise
elbette yanlıştır ve yaralayıcıdır.
Nasip olur ve fırsat
bulunur da, münasip bir ortamda ve kendi aramızda sohbet imkânı doğarsa, samimi
ve seviyeli ölçüler içinde birbirimize yapacağımız teklif ve tavsiyeler elbette
olacaktır. Onların da mutlaka, bazı mazeretleri ve gözetilen hikmetleri olduğu
açıklanacaktır. Ama, bunları rastgele ve gıybet çerçevesinde konuşmak hem
günahtır, hem faydasızdır; hem de Hocamızın Aziz hatırasına saygısızlıktır.
Hak davaya ve tarihi
değişim olaylarına liderlik konusuna gelince:
Erbakan Hocamızın
defalarca vurguladığı üzere: “HİDAYET, FERASET, DİRAYET, SİYASİ CESARET” gibi
Allah (c.c) vergisi çok özel ve seçkin meziyetler gerektiren; ilim ve
ehliyet, irade ve azimet, ciddiyet ve metanet, Hakka teslimiyet ve adalet gibi
yüksek ve örnek marifetler isteyen LİDERLİK, Allahu Teâlâ’nın bir ihsanı ve
ikramı ve kader programının tayin ve tanzim ettiği bir imtihanıdır.
Milli Görüş mektebinde
yetişmiş, Hak davanın çilesini çekmiş, sadakat ve samimiyetini, feraset ve
faziletini, cesaret ve metanetini hizmetleri ve hayat serüveniyle ispat etmiş
şahsiyetler içerisinde, yukarıdaki ilmi ve İslami ölçülere uygun görülen kişileri,
liderlik makamına layık görmek ve desteklemek, hem lazımdır, hem de dava
ehlinin en doğal hakkıdır. Ancak bunları yaparken imani ve vicdani ölçülere
sadık kalmak şarttır; kuru ve duygusal bir taraftarlıkla rakipleri karalamak
yanlıştır. Ve asla unutmayalım ki, sonuçta Allah’ın dediği olacak ve herkes
kendi niyet ve gayretinin karşılığını bulacaktır. Erbakan Hocamızın: “Bu
davaya, sadece dünyalık heves ve hesaplar için girip çalışan bir insanın,
cehenneme atılmak için artık başka bir günah aramasına gerek yoktur” uyarılarını
asla unutmamalıdır.
İlgili ayeti
kerimelerden ve hadisi şeriflerden, İslam âlimlerinin içtihat ve kanaatlerinden
ve Erbakan Hoca’mızın öğretilerinden anladığımıza göre; evet, Milli Devrime
şöyle bir Lider lazımdır!
1. Kur’an-ı
Kerimi ve prensiplerini, Hz. Peygamber Efendimizin sünnetini ve hayat
sistemini, Asrı Saadeti, İslam tarihini ve bunların günümüze nasıl yön
vereceğini çok iyi bilen, anlayan ve uygulayan.
2. Erbakan
Hocamızın kutlu hayat hikâyesini, yüksek siyaset ve stratejisini ve evrensel
projelerini çok iyi bilen, benimseyen; O’nun seminer ve sohbetlerinde yetişmiş
olan.
3. Milli Görüş
davasını, manasını, amacını ve üstün farkını detaylarıyla bilen, bunları içine
sindiren ve bir ömür boyu sapmadan bunlara sahip çıkan ve yaşayan.
4. Adil Düzen
Projesini, geçiş sürecini, uygulama biçimini teferruatıyla bilen, her türlü
platformda bunları ilmi, siyasi, ekonomik ve ahlaki gerekçeleriyle rahatlıkla
savunup tartışan.
5. İlk gençlik
yıllarından itibaren, hem de gönüllü ve sürekli olarak, Milli Görüş davasına
her kademede, Türkiye’nin ve İslam ülkelerinin her yerinde hizmet sunan..
Anarşi dönemlerinde, 12 Eylül sürecinde ve kapatılan partilerimizin yeniden
kurulması gayretlerinde hep Aziz Hocamızın yanında, yolunda ve camiamızın
hayrına çalışmalara katılan…
6. Partimize
kasıtlı olarak sızdırılan veya sonradan azdırılan gaflet ve hıyanet
ehlini,herkesten önce fark edip camiamızı uyaran; öngörülerinin tamamına yakını
aynen çıkan; ancak davamıza çöreklenen nifak takımınca kara listeye alınıp
dışlanan, suçlanan ve iftiralara uğrayan
7. Ama bütün bu
saldırı ve mahrumiyetlere rağmen; asla davamızdan, Hocamıza sadakatten ve Milli
Görüş’ü savunmaktan geri durmayan.
8. Her türlü
makam ve menfaat teklifine ve çeşitli tehditlere rağmen, asla Milli Görüş’ten
ayrılan döneklere ve batıl düşüncelere kaymayan; istikametinden ve hedefinden
caymayan..
9.
Özellikle, “Bunlar da Milli Görüş’ün devamıdır ve Erbakan Hoca’nın bir
planıdır” diye yutturulmaya çalışılan, Azizi Hocamızın tabiriyle; “şu
BOP hizmetçisi ve Siyonizm işbirlikçisi”AKP’ye… Ve yine ılımlı İslam diye
Dinimizi yozlaştırıp emperyalizme hizmet ettirmeye yönelen Cemaat’e asla
meyletmeyen ve tahribatlarını yazıp konuşmaktan sakınmayan.
10.
Yani inancı ve davası uğruna nefsi çıkarını ve rahatını feda etmekten
kaçınmayan.
11.
İslam’ın mesajını, Milli Görüş davasını ve Erbakan hakikatini çok iyi bilmek
yanında; Siyonist ve emperyalist dünya düzenini, bunların arkasındaki Yahudi
lobilerini ve Masonik merkezleri de çok iyi tanıyan ve yukarıda saydığımız
konuların her birisi hakkında ilmi konferanslar sunacak ve bilimsel kitaplar
yazacak kadar birikimli bulunan.
12.
Yeni bir Dünya medeniyetinin merkezi ve motoru olacak Türkiye’mizde, Milli
birlik ve dirliğimizin korunması; ertelenen SEVR’in ve gizlenen LOZAN’ın özel
maddeleri gereği ülkemizin federasyonlara ayrılıp parçalanmasına kesinlikle
karşı çıkılması hususunda, oldukça dikkatli ve duyarlı davranan.
13.
Ve bu nedenle Yüce Mevlamız; Milli ve vicdani gayret güden çok farklı
kesimlerde de kendisine itimat ve itibar edilip, saygı duyulan; hidayet,
feraset, cesaret, ilim ve dirayet sahibi bir lideri herhalde hazırlamıştır ve
yollarını açacaktır.
“Onlar,
süs (hazır kolaylık ve rahatlık) içinde yetiştirilip (bazı imkân ve makamlara
ulaştırılan ve nazlı kadın misali mertçe) mücadeleye açık olmayan(ları) mı
(Allah’a layık ve yakışık buluyorlar?)”[4]
Ayetinin ikaz ve
işaretiyle: Allah’ın rızası ve davasının hatırı için, hasımları olan din düşmanlarına
ve teşkilata sızmış münafıklara karşı, en çetin şartlarda bile, cesaret ve
metanetle Hakkı savunacak, her türlü sıkıntı ve kısıntı içinde ve her çeşit
zorlama ve horlamaya rağmen çileli ve çetrefilli yolları bir bir aşıp kutlu
hedefe ulaşacak, “dava dertlisi bir devrim rehberine” ihtiyaç
vardır ve inşallah ortaya çıkacaktır.
Yukarıdaki özellikleri
taşıyan bir şahsiyete sahip çıkmak ise; iz’an ve insaf ehli dava erlerimizin,
iman ve vicdan ayarını gösterecek bir imtihanıdır. Elbette; “Yardım
Allah’tandır ve Zafer Yakındır!” Ve Mevla’mızın Va’di Haktır.
“Mücrimler
(sorumluluktan kaçan suçlu günahkârlar) istemese de (Allah) HAKKI
gerçekleştirip (üste çıkarmak) ve BATILI geçersiz kılmak (istiyordu)”[5]
“Velev kâfirler
hoşlanmasa da, Allah kendi nurunu tamamlamaktan başka bir şey murad etmiyordu.”
“Müşrikler (ve münafık
kesimler) kerih görüp (engel olsa da) O (Allah) Dinini bütün (batıl düzen ve)
dinlere üstün kılmak üzere, elçisini hidayetle ve Hak dinle gönderiyordu”[6]
Sonuç olarak:
Hiçbir güç ve girişim,
Cenabı Hakkın tayin, takdir ve taksimini değiştirmeye yeterli olmayacaktır.
Hangi değişim ve devrimi, hangi kişi ve ekipler eliyle yapacağı, Allah’ın
kararıdır ve kaderde kayıtlıdır. Nefsi kurgu ve kuruntularımızın heveslisi ve
hayalcisi olmak yerine; Cenabı Hakkın rızası peşinde, ahiret hazırlığı
gayretiyle kulluk sorumluluklarımızı kuşanmak lazımdır ve nefsi iddialar değil,
imtihan zamanıdır.
Şayet Hakkın
hakimiyeti ve davanın galibiyeti, özel beklentisi dışında başka bir şahsiyet
eliyle gerçekleşmesi, milletimizin ve ümmetin huzura erişmesi halinde; bu işi
kendileri başarmış gibi sevinip, nasipli kişileri canugönülden tebrik ve takdir
edip tabi olmayan kimse, sadece nefsinin hizmetçisi bir zavallıdır..
Batı sözden anlamıyor, onlara caydırıcı güç gerekiyor!
Haberi Oku*** Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hocamızın En Kapsamlı Video Arşivi ***
Haberi OkuERBAKAN HOCAMIZLA AHMET AKGÜL ÜSTADIMIZIN İLGİNÇ ANILARI
Haberi Oku